Ölüme neden olan 10 hastalıktan biri Verem'dir

SAĞLIK 03.01.2017 - 15:25, Güncelleme: 21.04.2021 - 10:50
 

Ölüme neden olan 10 hastalıktan biri Verem'dir

Denizli Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği’ne bağlı Denizli Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Merda Erdemir Işık, 01-07 Ocak 2017 tarihleri arasında gerçekleştirilen “70. Verem Eğitim ve Propaganda Haftası" dolayısıyla bir açıklamada bulunarak Dünya’da en çok ölüme yol açan 10 nedenden biri olan Verem Hastalığına dikkat çekti.

Verem (Tüberküloz) hastalığının Dünyada ve Ülkemizde çok ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu ifade eden Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Merda Erdemir Işık, Dünya nüfusunun yaklaşık üçte birinin tüberküloz mikrobu ile enfekte olduğunu ve bu insanların yüzde 10’unun, yaşamlarının bir döneminde vereme yakalanma ihtimallerinin bulunduğunu söyledi. Işık: “Tüberküloz, çok eski çağlardan beri halk sağlığını tehdit eden önemli bir hastalıktır. Batı ülkelerinde 18. ve 19. yüzyıllarda ciddi salgınlara ve ölümlere yol açan hastalığın görülme sıklığı 20. yüzyıl başından bu yana azalmaya başlamıştır. Tüberküloz hastalığı artık önemli bir ölüm nedeni değildir. Verem hastalarının %95’i ve veremden ölümlerin %98’i az gelişmiş ülkelerde meydana gelmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) “Küresel Tüberküloz 2016 Raporu"na göre dünya genelinde tüberküloz insidans, prevalans ve mortalite hızları düşmektedir. Buna rağmen küresel tüberküloz yükü halen çok yüksektir. Dünya genelinde 2015 yılında 10,4 milyon yeni tüberküloz hastası ortaya çıkmıştır. Ayrıca tüberküloz, 2015’te dünya genelinde en çok ölüme yol açan 10 nedenden birisidir ve 2015 yılında 1,8 milyon insan tüberkülozdan hayatını kaybetmiştir. Verem dünyada ve ülkemizde çok ciddi bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmekle beraber, dünya nüfusunun yaklaşık üçte birinin tüberküloz mikrobu ile enfekte olduğu bilinmektedir. Ülkemizde ise yürütülen başarılı kontrol çalışmaları ile tüberküloz hasta sayısı her yıl yaklaşık % 6-7 oranında azalmaktadır. 2005 yılında verem savaşı dispanserlerine kayıtlı toplam tüberküloz hasta sayısı 20.535 iken, 2015 yılında 12.772’ye düştüğü görülmektedir” diye konuştu.     “VEREM MİKROBU, VEREM HASTALIĞI OLAN KİŞİDEN SOLUNUM YOLUYLA BULAŞIR”   Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Merda Erdemir Işık, verem hastalığının solunum yoluyla bulaştığını vurgulayarak şu uyarılarda bulundu: “Verem hastalığına neden olan mikroorganizma mycobacterium cinsi bir bakteridir. İnsanlarda hastalık oluşturan esas mycobacteri ise Mycobacterium tuberculosis’tir. Verem esas olarak insandan insana solunum yolu ile bulaşır. Bulaştırıcı olan verem şekilleri akciğer ve gırtlak veremidir. Verem basili ile enfekte olma riski, kişinin bulaştırıcı bir hasta ile karşılaşma süresine, hastanın bulaştırıcılığının derecesine ve kişinin bağışıklık sistemini etkileyen faktörlere bağlıdır. Verem hastaları,  konuşma, öksürme, aksırma ve şarkı söyleme sırasında bulaştırıcı özelliği olan damlacıklar üretirler. Havaya damlacık yolu ile saçılan mikropların solunması ile hastalık bulaşır. En çok bulaşma riski taşıyan kişiler balgamda verem basili pozitif olguların ev içi temaslılarıdır.  Yakın arkadaşlık ve çalışma arkadaşlığı da ikinci ve üçüncü sıradaki riskli durumlardır. Hastaların öksürürken ağızlarını kapatmaları, basit maskeler takmaları bulaştırma riskini azaltır. Basiller güneş ışığı ile karşılaştıklarında beş dakikada öldüklerinden dolayı odaların güneş alması, çok sık havalandırılması bulaşma riskini azaltır. Toplumda vereme yakalanma riski fazla olan bazı gruplar da vardır. Bunlar; sağlık görevlileri, alkol bağımlıları, yaşlılar, tutuklu ve hükümlüler dâhil, çeşitli kurumlarda (yurt, huzur evi, ıslah evi, koğuşlar vs.) kalan ve çalışan kişiler, kalabalık ortamlarda yaşayanlar, HIV virüsü taşıyanlar, şeker hastaları, bağışıklık sistemi zayıf olan kişiler, ağır böbrek ve karaciğer hastalığı olan kişilerdir” dedi.   “VEREMDE ERKEN TEŞHİS ÖNEMLİ”   Verem hastalığının akciğerlerde yüzde 70–80, akciğer zarı, lenf bezleri, beyin zarı, kemikler, böbrekler ve kalp zarı gibi diğer birçok organda ise yüzde 20–30 oranında görülme olasılığının olduğunu belirten Işık; bir toplumun veremden korunmasının en etkili yolunun verem hastalarının erken teşhis edilmesi olduğuna dikkat çekerek çevresinde veya ailesinde verem hastası olanların kontrol altında olması, gerekli tetkikleri yaptırması gerektiğini söyledi ve şöyle devam etti: “Hastaların en sık doktora gelme şikayetleri genellikle iki ya da daha uzun süredir devam eden öksürük, balgam, kanlı balgam, ateş, gece terlemesi, kilo kaybı, halsizlik, iştahsızlık, nefes darlığı, göğüs ve sırt ağrısı şeklinde olur. Verem hastalığının erken tanısı için, 2-3 haftadan uzun süre öksürüğü olan kişilerin en kısa sürede göğüs hastalıkları polikliniğine veya verem savaş dispanserine başvurmaları gerekir. Verem hastalığının tanısında akciğer filmi çok büyük önem taşısa da  kesin tanı koydurtmaz, sadece hastalıktan şüphe edilmesini sağlar. Verem hastalığının kesin tanısı üç gün üst üste alınmış balgam örneğinde verem mikrobunun gösterilmesi ile koyulur. Verem tanısı kesinleşince, bütün aile bireyleri ve hasta ile aynı havayı soluyan işyeri ya da başka ortamdaki kişiler verem savaş dispanserine muayene için çağrılmalıdırlar” şeklinde konuştu.   Işık, son olarak verem tedavisinde en önemli silahın ilaçlar olduğuna ve bu ilaçların mikropları hızla öldürdüğüne dikkati çekerek hastalığın tedavi süreci hakkında şunları söyledi: “Tedaviye alınan hastalar genellikle iki haftadan sonra bulaştırıcılıklarını kaybederler. Verem hastası, ilaçlarının her dozunu, denetleyen bir görevli ya da sorumlu kişinin gözetiminde içmelidir. Verem hastalarının tedavilerinin gözetimi ve kontrolü verem savaş dispanserleri tarafından yapılmaktadır. Toplam tedavi süresi 6 aydır. Bu süre içinde, Verem Savaş Dispanserlerinde balgam ve akciğer filmi kontrolleri devam ettirilecektir. Verem hastalığından korunmanın en etkili yolu bulaştırıcı hastalara hızla tanı konulup uygun tedavinin başlanmasıdır. Veremle savaşın asıl amacı; bulaşmayı azaltmak ve yeni hastaların ortaya çıkmasını önlemek, hastalığa erken tanı koymak, tedavi süresince hastaların yaşam kalitesini arttırmak, bu hastalığa bağlı ölümleri azaltmak ve tedavide kullanılan ilaçlara karşı direnç gelişmesini önlemektir” dedi.
Denizli Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği’ne bağlı Denizli Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Merda Erdemir Işık, 01-07 Ocak 2017 tarihleri arasında gerçekleştirilen “70. Verem Eğitim ve Propaganda Haftası" dolayısıyla bir açıklamada bulunarak Dünya’da en çok ölüme yol açan 10 nedenden biri olan Verem Hastalığına dikkat çekti.

Verem (Tüberküloz) hastalığının Dünyada ve Ülkemizde çok ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu ifade eden Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Merda Erdemir Işık, Dünya nüfusunun yaklaşık üçte birinin tüberküloz mikrobu ile enfekte olduğunu ve bu insanların yüzde 10’unun, yaşamlarının bir döneminde vereme yakalanma ihtimallerinin bulunduğunu söyledi. Işık: “Tüberküloz, çok eski çağlardan beri halk sağlığını tehdit eden önemli bir hastalıktır. Batı ülkelerinde 18. ve 19. yüzyıllarda ciddi salgınlara ve ölümlere yol açan hastalığın görülme sıklığı 20. yüzyıl başından bu yana azalmaya başlamıştır. Tüberküloz hastalığı artık önemli bir ölüm nedeni değildir. Verem hastalarının %95’i ve veremden ölümlerin %98’i az gelişmiş ülkelerde meydana gelmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) “Küresel Tüberküloz 2016 Raporu"na göre dünya genelinde tüberküloz insidans, prevalans ve mortalite hızları düşmektedir. Buna rağmen küresel tüberküloz yükü halen çok yüksektir. Dünya genelinde 2015 yılında 10,4 milyon yeni tüberküloz hastası ortaya çıkmıştır. Ayrıca tüberküloz, 2015’te dünya genelinde en çok ölüme yol açan 10 nedenden birisidir ve 2015 yılında 1,8 milyon insan tüberkülozdan hayatını kaybetmiştir. Verem dünyada ve ülkemizde çok ciddi bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmekle beraber, dünya nüfusunun yaklaşık üçte birinin tüberküloz mikrobu ile enfekte olduğu bilinmektedir. Ülkemizde ise yürütülen başarılı kontrol çalışmaları ile tüberküloz hasta sayısı her yıl yaklaşık % 6-7 oranında azalmaktadır. 2005 yılında verem savaşı dispanserlerine kayıtlı toplam tüberküloz hasta sayısı 20.535 iken, 2015 yılında 12.772’ye düştüğü görülmektedir” diye konuştu.

 

 

“VEREM MİKROBU, VEREM HASTALIĞI OLAN KİŞİDEN SOLUNUM YOLUYLA BULAŞIR”

 

Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Merda Erdemir Işık, verem hastalığının solunum yoluyla bulaştığını vurgulayarak şu uyarılarda bulundu: “Verem hastalığına neden olan mikroorganizma mycobacterium cinsi bir bakteridir. İnsanlarda hastalık oluşturan esas mycobacteri ise Mycobacterium tuberculosis’tir. Verem esas olarak insandan insana solunum yolu ile bulaşır. Bulaştırıcı olan verem şekilleri akciğer ve gırtlak veremidir. Verem basili ile enfekte olma riski, kişinin bulaştırıcı bir hasta ile karşılaşma süresine, hastanın bulaştırıcılığının derecesine ve kişinin bağışıklık sistemini etkileyen faktörlere bağlıdır. Verem hastaları,  konuşma, öksürme, aksırma ve şarkı söyleme sırasında bulaştırıcı özelliği olan damlacıklar üretirler. Havaya damlacık yolu ile saçılan mikropların solunması ile hastalık bulaşır. En çok bulaşma riski taşıyan kişiler balgamda verem basili pozitif olguların ev içi temaslılarıdır.  Yakın arkadaşlık ve çalışma arkadaşlığı da ikinci ve üçüncü sıradaki riskli durumlardır. Hastaların öksürürken ağızlarını kapatmaları, basit maskeler takmaları bulaştırma riskini azaltır. Basiller güneş ışığı ile karşılaştıklarında beş dakikada öldüklerinden dolayı odaların güneş alması, çok sık havalandırılması bulaşma riskini azaltır. Toplumda vereme yakalanma riski fazla olan bazı gruplar da vardır. Bunlar; sağlık görevlileri, alkol bağımlıları, yaşlılar, tutuklu ve hükümlüler dâhil, çeşitli kurumlarda (yurt, huzur evi, ıslah evi, koğuşlar vs.) kalan ve çalışan kişiler, kalabalık ortamlarda yaşayanlar, HIV virüsü taşıyanlar, şeker hastaları, bağışıklık sistemi zayıf olan kişiler, ağır böbrek ve karaciğer hastalığı olan kişilerdir” dedi.

 

“VEREMDE ERKEN TEŞHİS ÖNEMLİ”

 

Verem hastalığının akciğerlerde yüzde 70–80, akciğer zarı, lenf bezleri, beyin zarı, kemikler, böbrekler ve kalp zarı gibi diğer birçok organda ise yüzde 20–30 oranında görülme olasılığının olduğunu belirten Işık; bir toplumun veremden korunmasının en etkili yolunun verem hastalarının erken teşhis edilmesi olduğuna dikkat çekerek çevresinde veya ailesinde verem hastası olanların kontrol altında olması, gerekli tetkikleri yaptırması gerektiğini söyledi ve şöyle devam etti: “Hastaların en sık doktora gelme şikayetleri genellikle iki ya da daha uzun süredir devam eden öksürük, balgam, kanlı balgam, ateş, gece terlemesi, kilo kaybı, halsizlik, iştahsızlık, nefes darlığı, göğüs ve sırt ağrısı şeklinde olur. Verem hastalığının erken tanısı için, 2-3 haftadan uzun süre öksürüğü olan kişilerin en kısa sürede göğüs hastalıkları polikliniğine veya verem savaş dispanserine başvurmaları gerekir. Verem hastalığının tanısında akciğer filmi çok büyük önem taşısa da  kesin tanı koydurtmaz, sadece hastalıktan şüphe edilmesini sağlar. Verem hastalığının kesin tanısı üç gün üst üste alınmış balgam örneğinde verem mikrobunun gösterilmesi ile koyulur. Verem tanısı kesinleşince, bütün aile bireyleri ve hasta ile aynı havayı soluyan işyeri ya da başka ortamdaki kişiler verem savaş dispanserine muayene için çağrılmalıdırlar” şeklinde konuştu.

 

Işık, son olarak verem tedavisinde en önemli silahın ilaçlar olduğuna ve bu ilaçların mikropları hızla öldürdüğüne dikkati çekerek hastalığın tedavi süreci hakkında şunları söyledi: “Tedaviye alınan hastalar genellikle iki haftadan sonra bulaştırıcılıklarını kaybederler. Verem hastası, ilaçlarının her dozunu, denetleyen bir görevli ya da sorumlu kişinin gözetiminde içmelidir. Verem hastalarının tedavilerinin gözetimi ve kontrolü verem savaş dispanserleri tarafından yapılmaktadır. Toplam tedavi süresi 6 aydır. Bu süre içinde, Verem Savaş Dispanserlerinde balgam ve akciğer filmi kontrolleri devam ettirilecektir. Verem hastalığından korunmanın en etkili yolu bulaştırıcı hastalara hızla tanı konulup uygun tedavinin başlanmasıdır. Veremle savaşın asıl amacı; bulaşmayı azaltmak ve yeni hastaların ortaya çıkmasını önlemek, hastalığa erken tanı koymak, tedavi süresince hastaların yaşam kalitesini arttırmak, bu hastalığa bağlı ölümleri azaltmak ve tedavide kullanılan ilaçlara karşı direnç gelişmesini önlemektir” dedi.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.