ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

Divan Hafızı Konuşursa (Yüreklere papatya ekmek )

Lüzumsuz söz yanan ateş gibidir; onu ağızdan çıkarmamalısın, sonra kendin yanarsın. Dilin söylediği iyi söz ise akarsu gibidir; nereye akarsa orada papatya açar demiş Yusuf Has Hacip… Bu yüzden her halde kelamın gönlümde açmış en güzel papatya bahçesi… Toprağa cemre düşmüşte filizini bekler gibi bekliyorum tahliyemi… Eyy ruhumun gardiyanları! Özgürüm artık müebbetlik bitti yüreğim kelam nasibinden bir taç ile nasiplendi… Koskoca padişahların başlarına konan o inci var ya geldi benim yüreğime dante date işlendi. Eyy yüreğimin gardiyanları! Size sesleniyorum bugün tahliye günü. Açın bütün kapıları rahmet yağıyor dışarda, ıslanayım… Cemre toprağa değil yüreklere düşüyor... Yollar hasreti değil asıl cihanda vuslatı yazdı… Divan Edebiyatın hafızı “Allah razı olsun” kelamını dilinden avuç içlerine saydı… Eyy ruhumun gardiyanları! Bugün günlerden gönül bahçesine papatya ekme zamanı… Düşür beni yola, açın kapıları dörtnala koşsun, tutabilene aşk olsun… Tımar yemiş sevdaları bile al koy kenara… Kana kana içtiğim su pınarın yolu buraya düşmüş alın bakraçlarınızı, zaman kelamı yüreklere misafir etme zamanı… Divan ustasını dinleme, ellerinden öpüp baş tacı etme zamanı… Ne kadar gereksiz bir şey varsa kenara atma, sessizliğe bürünüp sadece söylenenleri kesme zamanı… Aşk ve gönle düşen ok ile anlama zamanı, hayatına yol verip inancını, istikametini yeniden çizip tabiri caiz ise rota oluşturma zamanı… Heybene kelamlardan alabildiğini alıp gece başını rahat koyma zamanı… Eyy ruhumun gardiyanları! Açın kapıları… Bugün görme, duyma, verilen hisseyi alma zamanı. Azı çok edip bir daha ki görüşmeye kadar dualara sığınıp “tekrarını nasip et” diye özlemle bekleme zamanı… Hadi bana müsaade… Ben gider… Ve o tane tane gönülden düşerken, kelamlar karşında bağdaş kurmuş başka gönüllerin durumu;  Karşına geçsem kelam edemem zaten başka bir dil var… Hani hal dili derler ya öylesinden… “iyi gördüm” diyorsun ya! İyiyim işte… Kıştan çıktım… Yağmur, çamur, yol demeden yürüdüğüm onca yolun gidişini kapatıp bir daha ardıma bakmadım… Papatyalar ekiyorum bahçeme… Dilin söylemediği, rüzgârın her estiğinde başını okşadığı… Hal diliyle sessiz sedasız hiç konuşmadan karşılıklı hal hatır sorduğum cinsten…  Sonra… Birden kara bulutlar geliyor “layık değilsin ”diye bir cümle bağdaş kurup oturuyor yamacıma… Birden şimşekler çakmaya başlıyor “sus bir daha konuşma” dercesine… Biraz daha ağırlaşıyor yükler ekmek gibi, su gibi ihtiyaç duyuyorum kelamını…  Sonra aniden bir güneş açıyor ve olmadık bir şey çıkıyor… Ben ya seni görüyor ya da duyuyorum ve yağmur rahmeti ile yapıyor sağanak sağanak… Şükrümü ekliyorum… Kifayetsiz kalan onca cümleleri rafa kaldırıp gördüğümde tebessüm ediyorum… Çok şükür papatyalar ekiyorum gönül bahçeme… Ellerini iki yana açıp sırılsıklam oluyor bütün gönüller. Gözler belki donuk donuk bakarken duvarlara, kalpler yağmuru dansa kaldırmış ağlamakta…  Seni dinlemek; kelamını süzgeçten geçirip işlemek demek ve rahmet yağmurunu can suyu edip gönüllere papatya ekmek… Seni dinlemek, yerimizde otururken dağ bayır demeden ruhumuzun dörtnala koşması demek… Bazen korkmak, bazen sevine sevine eve varmak…  Eyy ruhumun gardiyanları! İcazet alındı… Sevmelere doyulmadı… Bakmayın “mezarda aşkından ölen var mı ?” diyenlere… Aşk hep baki kaldı, “ölenler hep beden, ten canlar ölesi değil” erenler hak diye diye bunu anlattı… Divan hafızı adam bugünde rahmetten seçmeleri yüreklerimize koyup evimize öyle vardırdı… Eyvallah…
Ekleme Tarihi: 11 Mayıs 2022 - Çarşamba

Divan Hafızı Konuşursa (Yüreklere papatya ekmek )

Lüzumsuz söz yanan ateş gibidir; onu ağızdan çıkarmamalısın, sonra kendin yanarsın. Dilin söylediği iyi söz ise akarsu gibidir; nereye akarsa orada papatya açar demiş Yusuf Has Hacip… Bu yüzden her halde kelamın gönlümde açmış en güzel papatya bahçesi… Toprağa cemre düşmüşte filizini bekler gibi bekliyorum tahliyemi…

Eyy ruhumun gardiyanları! Özgürüm artık müebbetlik bitti yüreğim kelam nasibinden bir taç ile nasiplendi… Koskoca padişahların başlarına konan o inci var ya geldi benim yüreğime dante date işlendi.

Eyy yüreğimin gardiyanları! Size sesleniyorum bugün tahliye günü. Açın bütün kapıları rahmet yağıyor dışarda, ıslanayım… Cemre toprağa değil yüreklere düşüyor... Yollar hasreti değil asıl cihanda vuslatı yazdı… Divan Edebiyatın hafızı “Allah razı olsun” kelamını dilinden avuç içlerine saydı…

Eyy ruhumun gardiyanları! Bugün günlerden gönül bahçesine papatya ekme zamanı… Düşür beni yola, açın kapıları dörtnala koşsun, tutabilene aşk olsun…

Tımar yemiş sevdaları bile al koy kenara… Kana kana içtiğim su pınarın yolu buraya düşmüş alın bakraçlarınızı, zaman kelamı yüreklere misafir etme zamanı… Divan ustasını dinleme, ellerinden öpüp baş tacı etme zamanı… Ne kadar gereksiz bir şey varsa kenara atma, sessizliğe bürünüp sadece söylenenleri kesme zamanı… Aşk ve gönle düşen ok ile anlama zamanı, hayatına yol verip inancını, istikametini yeniden çizip tabiri caiz ise rota oluşturma zamanı… Heybene kelamlardan alabildiğini alıp gece başını rahat koyma zamanı…

Eyy ruhumun gardiyanları! Açın kapıları… Bugün görme, duyma, verilen hisseyi alma zamanı. Azı çok edip bir daha ki görüşmeye kadar dualara sığınıp “tekrarını nasip et” diye özlemle bekleme zamanı… Hadi bana müsaade… Ben gider…

Ve o tane tane gönülden düşerken, kelamlar karşında bağdaş kurmuş başka gönüllerin durumu; 

Karşına geçsem kelam edemem zaten başka bir dil var… Hani hal dili derler ya öylesinden… “iyi gördüm” diyorsun ya! İyiyim işte… Kıştan çıktım… Yağmur, çamur, yol demeden yürüdüğüm onca yolun gidişini kapatıp bir daha ardıma bakmadım… Papatyalar ekiyorum bahçeme… Dilin söylemediği, rüzgârın her estiğinde başını okşadığı… Hal diliyle sessiz sedasız hiç konuşmadan karşılıklı hal hatır sorduğum cinsten… 

Sonra… Birden kara bulutlar geliyor “layık değilsin ”diye bir cümle bağdaş kurup oturuyor yamacıma… Birden şimşekler çakmaya başlıyor “sus bir daha konuşma” dercesine… Biraz daha ağırlaşıyor yükler ekmek gibi, su gibi ihtiyaç duyuyorum kelamını… 

Sonra aniden bir güneş açıyor ve olmadık bir şey çıkıyor… Ben ya seni görüyor ya da duyuyorum ve yağmur rahmeti ile yapıyor sağanak sağanak… Şükrümü ekliyorum… Kifayetsiz kalan onca cümleleri rafa kaldırıp gördüğümde tebessüm ediyorum… Çok şükür papatyalar ekiyorum gönül bahçeme…

Ellerini iki yana açıp sırılsıklam oluyor bütün gönüller. Gözler belki donuk donuk bakarken duvarlara, kalpler yağmuru dansa kaldırmış ağlamakta… 

Seni dinlemek; kelamını süzgeçten geçirip işlemek demek ve rahmet yağmurunu can suyu edip gönüllere papatya ekmek… Seni dinlemek, yerimizde otururken dağ bayır demeden ruhumuzun dörtnala koşması demek… Bazen korkmak, bazen sevine sevine eve varmak… 

Eyy ruhumun gardiyanları! İcazet alındı… Sevmelere doyulmadı… Bakmayın “mezarda aşkından ölen var mı ?” diyenlere… Aşk hep baki kaldı, “ölenler hep beden, ten canlar ölesi değil” erenler hak diye diye bunu anlattı… Divan hafızı adam bugünde rahmetten seçmeleri yüreklerimize koyup evimize öyle vardırdı…

Eyvallah…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.