Denizli'nin Ve Türkiye'nin Korkulu Rüyasıydı Çivici Katilin Gerçek Hikayesi

19.04.2017 - 17:45, Güncelleme: 21.04.2021 - 10:50
 

Denizli'nin Ve Türkiye'nin Korkulu Rüyasıydı Çivici Katilin Gerçek Hikayesi

Süleyman Aktaş, 1950'de Manisa'da doğdu. Evli ve üç çocuk babası. Elektrik teknisyeni. 1986'da ilk cinayetini işledi. Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde dört buçuk yıl tedavi gördü. 1994'te yaşları 65-78 arasında değişen beş kişiyi, gözlerine ve alınlarına çivi çakarak öldürdü. Akıl hastanesinde.

Süleyman Aktaş, 1950'de Manisa'da doğdu. Evli ve üç çocuk babası. Elektrik teknisyeni. 1986'da ilk cinayetini işledi. Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde dört buçuk yıl tedavi gördü. 1994'te yaşları 65-78 arasında değişen beş kişiyi, gözlerine ve alınlarına çivi çakarak öldürdü. Akıl hastanesinde.     1994 Denizli/Çambaşı Köyü Çambaşı Köyü'nde iş zamanıydı. Yaşlı-genç, gün doğmadan tarlaya gidiyor, geç saatlere kadar çalışıyor, yatsı ezanından önce eve dönüyorlardı. O gün Selviye Öz, kendini keyifsiz htiği için tarlaya gitmemişti. Geliniyle birlikte evde kalıp bahçe işlerini yapmaya niyetlendi. Öz, kapı komşuları Ayşe ve İsmail G.'yi günlerdir görmediğini fark etti. Onlar da bütün köylüler gibi günlerdir tarladadır, diye düşündü. Komşusunun, hayvanlarını aç bırakması mümkün değildi ama hepsi açlıktan yeri göğü inletiyordu. Önce ahıra baktı, yemlerini verdi. Sonra eve döndü. Kapı kilitliydi. Cama yöneldi. Bu sırada burnuna ağır bir koku geldi. Güç bela içeriyi görmeyi başardığında İsmail G.'nin cansız kolum seçebildi. Jandarma ekibine 60'11 yaşlardaki G. çiftinin evlerinde ölü bulunduğu haberini, köyün muhtarı vermişti.   Çifti ilk bulan yaşlı kadın, olanları jandarmaya anlatırken, olay veli inceleme ekibi de eve girmeye ha yordu. Ekibe muhtar ve köylüler eşlik ediyordu. İçeri girildiğinde görünen manzara ürküntü vericiydi. G çiftinin günler önce ölmüş olduğu anlaşılıyordu, 65 yaşındaki Ayşe G. odadaki yer yatağında sırtüstü yatıyordu. Bütün vücudu şişmiş, yüzü tanınmaz hale gelmişti. Her tarafı sinekle kaplıydı yaşındaki İsmail G. ise yer yatağının hemen yanındaki divanda yine sırtüstü yatıyordu.   Onun cesedi de tamamen şişmiş, tanınmaz hale gelmiş ve sinekle kaplanmıştı. Cesette sinek oluşumu, cesedin bulunduğu yere, hava şartlarına göre değişir. Ölümün gerçekleştiği andan itibaren oluşum başlar ve iki gün içinde ceset tamamen sinekle kaplanır Jandarma ekibi. olay mahallinde ve  cesetler üzerinde yaptığı incelemede herhangi bir suç unsuruna ya da aletine rastlamadı.Köylüler, yaşlı kadının kalp, adamın ise, tansiyon hastası olduğunu söylüyordu.   Onlara göre ecel G. çiftini aynı anda uyurken yakalamıştı. G. çiftinin üç çocuğu vardı. Onlar da köylüler gibi düşünüyordu. Anne ve babalarının hiçbir düşmanı yoktu,bu yüzden öldürülmeleri için bir sebep de. Ya yediklerinden zehirlenmişler ya da tansiyon nedeniyle ölmüşlerdi. İşin ilginç yanı, olay mahalline getirilen sağlık ocağı doktorları da, çiftin hastalıklarını göz önüne alarak klasik otopsiye gerek görmemişti. Ortada suç unsuru da bulamayan ekip, soruşturmayı tamamladıktan sonra köyü terk etti. Çambaşı köyündekiler de ertesi gün G. çiftini köyün mezarlığına gözyaşlarıyla defnetti.   BİR AY SONRA   O gece de Çambaşı köylüleri evlerine çekildiklerinde geç vakte kadar G. çiftinin ortak ecelini konuşmuşlardı. Köy halkı, vakit gece yarısını geçerken uykuya daldığında olacaklardan habersizdi. Bir kişi dışında...   Gece 03.00 sularında ayakkabılarının çıkardığı sesten tedirgin olan adam, daha az ses çıkaracağını düşünerek bahçelere yöneldi. Etrafı kolaçan ederek önce bir bahçeye sonra çitlerin ve duvarların üzerinden bir başka bahçeye atladı. Nihayet eve gelmişti. Adımlarını hızlandırdı. Evin penceresi açıktı. İçeri girdi. Yaşlı adam uyuyordu. Yaklaştı. Bir süre soluk alışını dinledi. Sonra doğruldu, ceketinin cebinden bir çekiç çıkardı, kurbanının başına defalarca vurdu, kurbanının öldüğünü anlayınca da cebinden on santimlik bir çivi çıkardı.   Yarım Saat Sonra   Yaklaşık on dakikadır, Rukiye ve Ramazan K. çiftinin evini gözlüyordu. Çiftin uykuya daldığından emin olduktan sonra, son bir kez etrafı kolaçan etti. Usulca evin merdivenlerini tırmandı. Bu kez açık pencere yoktu. Dış kapıyı denemeye karar verdi. Oda kilitliydi. Bunu hesaba katmadığına sinirlendi. Evin etrafını tekrar dolaştı, sonunda arka tarafta girebileceği bir pencere buldu ve oradan içeri süzüldü.   İçeri girdiğinde K. çifti derin uykudaydı. Adam sağdaki, kadınsa soldaki odada yazıyordu. önce hangi odaya gireceğini düşündü. Yaşlı da olsalar risk almamak en iyisiydi. Yaşlı adamın Yatağına hızla yaklaştı, sonra bir şey duymuş gibi bir an bekledi. Sonra elindeki çekiçle defalarca adamın kafasına vurdu.   Yaşlı kadın kocasının öldürüldüğünden habersiz uyuyordu.Hiç bir gürültü duyulmamıştı. Katil elindeki çekiçle bu kez kadına Hiçbir gürültü duy yaklaştı. Kadının kafasına indirdiği çekiç darbelerinden sonra cebinden çıkardığı 10 santim çivileri çaktı. Yaşlı çiftin cesetleri ertesi sabah eve gelen oğlu tarafından bulundu. İkisi de ölmeleri beklenmeden sol gözlerine ve alınlarına çivi çakılarak öldürülmüştü. Çambaşı Köyü  jandarma karakolunu aradı. Ama bu kez ölü bulunan yaşlı çiftin cinayete kurban gittiklerinden emin olarak.    K. çiftinin ölüm haberi köyde bomba etkisi yapmıştı. Herkes kendi yaşlısının peşine düştü. Suat K. da amcasını en son dün gece görmüştü. Yanına gidip iyi olduğundan emin olmak istiyordu. Pencere açıktı. Seslendi. Cevap veren yoktu. Pencereden içeri girdi, amcası kanlar içinde yatıyordu. Korkuyla yaklaştı. Gördüğüne inanamıyordu. Amcasının sol gözündeki iki ve alnının ortasındaki tek çiviyi fark eni. Yatağın yanına yığıldı. O gece çekiç ve çiviyle öldürülen üçüncü kişiyse Yıldırım K.'ydı. 65 yaşındaki Yıldırım K. yalnız yaşıyordu ve bir süredir grip olduğu için evden çıkmıyordu. Suat K. gözyaşlarına boğulmuştu ki, öldü sandığı amcası derin bir nefes aldı. Yaşlı adam bir şey söylemeye çalışıyordu. Kulağını amcasının güçlükle açılan ağzına yaklaştırdı. Yıldırım K. yeğenine saldırganın adını söylemeye çalışıyordu. Suat, önce kulağına inanamadı. Emin olmak için amcasına bir kez daha sordu, yanıt aynıydı:   Saldırgan, 44 yaşındaki Süleyman Aktaş'tı. Aktaş evliydi ve iki yetişkin oğlu vardı.   Süleyman Aktaş, aynı gün olayla ilgili olabileceği düşünülen dört zanlıyla birlikte gözaltına alındı. O da diğerleri gibi olayla ilgisi olmadığını söylese de kurbanların evindeki gaz lambasında parmak izi bulunmuştu. Jandarma ekibi ertesi gün Aktaş'ın evini aramak için yola çık-tığında saat 10.30'u gösteriyordu. Süleyman Aktaş'ın eşi bir yan-dan jandarma ekibinin evde yaptığı aramayı izliyor, diğer yandan da elinden geldiğince yardım etmeye çalışıyordu. Ekip evin her köşesini didik didik aradı. Hiçbir ipucu yoktu. Geriye bir tek yer kalmıştı: Aktaş'ın evinin bahçesindeki atölye. Ekibin, atölyeye adımını atar atmaz dikkatini çeken, rafta duran ve cinayetlerde kullanılana benzeyen onlarca inşaat çivisi oldu. Ayrıca üzerinde kan lekeleri olan bir satır, kanlı bir ip ve kanlı bir pantolon da bulundu. Çekmecelerde onlarca sayfa mahkeme kararı ve hastane raporları vardı. Süleyman Aktaş, 1984'te Türkiye Elektrik Kurumu Müessese Müdürlüğü'nde hat işçisi olarak çalışmıştı. Bu sırada 31.500 volt elektrik akımına kapılıp ağır yaralanmış ve aylarca tedavi gör-müştü.   Bu olaydan sonra 1986 yılında Antalya'da Nuri K. adındaki baş komiseri öldürmüş ve tutuklanmıştı. O yıllarda yargılan-dığı mahkeme akli dengesinin yerinde olmadığına karar vermiş ve Aktaş'ı Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne göndermişti. Burada dört buçuk sene tedavi gören Aktaş, taburcu olduk-tan sonra köyüne dönmüştü. Üç yıldır sessiz sakin bir hayat sürüyordu. En azından dışarıdan öyle görünüyordu. Aktaş, Bozkurt Cumhuriyet Savcısı'nın huzuruna çıkarıldığında sakindi. Cinayetleri kabul etti. Savcının karşısında otururken, gerek anlatarak, gerekse çizerek cinayetlerinin nedenini şöyle açıkladı:   "Çambaşı Köyü, Bozkurt, Denizli'de yapılan üç kişilik öldürme olayı tarafımdan yapılmıştır. Burada üçün özelliği dokuzu bulmaktır. İki erkek bir kadının öldürülmesi gerekiyordu.Üç kişilik iki erkek bir kadın aile grupları üzerinde çalışılmış ve öldürülen son üç kişide karar kılınmıştır. Önce Yıldırım gece saat 3'te çekiç darbeleriyle yaralanmış, sonra sol gözüne iki çivi ve alnına bir adet olmak üzere 10'1uk çivi çakılmıştır. Canlı olduğu görülmesine rağmen ölür düşüncesiyle olay yerini terk ettim. Daha sonra Ramazan ve karısı gene tarafımdan öldürülmüşlerdir.   Son görevde iki erkek bir kadının öldürülmesi önemlidir. Toplam kullanılan çivi sayısı 9'dur. Görev tamamlanmıştır." Süleyman Aktaş'ın ifadesine, "ikinci görevim" diyerek başlaması savcının dikkatinden kaçmamıştı. Aktaş'ın ilk görevi, bir ay önce evlerinde ölü bulunan ve otopsi yapılmadan defnedilen Ayşe ve İsmail G. çiftiydi. "Birinci görevde Ayşe ve İsmail, tarafımdan çekiç ve çivi kul-lanılarak öldürülmüşlerdir. Sizin yemek zehirlenmesi olarak rapor ettiğiniz bu olayda amaç 9'u bulmak için yapılan bir egzersiz görevdir. Kadının alnına 5'lik bir çivi çakılmış, sol gözüne de i 10'luk çivi çakılmıştır. Adamın alnına iki, sol gözüne de 15’lik bir çivi çakılmıştır."   Süleyman Aktaş sözlerini tamamladı: "Olay dört gün kimse tarafından duyulmamış, dört gün son cesetler kokmaya başlamıştır. Sonunda 'yemek zehirlenmesinden ölmüşlerdir' biçiminde rapor hazırlanarak otopsi vapılmadan cesetler defnedilmişlerdir." Aktaş, cinayetlerini detaylarıyla anlatmasına rağmen, yargılama sırasında cinayetleri işlediğini reddetti. Ona göre asıl katil, oğulları ve karısıydı.   "Yapsa Yapsa Karım Yapmıştır." "Ben bu konuyu araştırdım. Bu işi yapsa yapsa küçük oğlum yapmıştır. Biz onunla Anadolu lisesi sınavlarına hazırlanıyorduk. Bir soruyu çözemediğinde elindeki kalemi gözüne gözüne vuruyordu. Oyüzden bu işi kesin o yapmıştır. Bu işi bir de olsa olsa büyük oğlum yapmıştır. Çünkü onun motoru var. Motor kullandığından bu işi kesin o yapmıştır. Bu cinayeti karım da yapmış olabilir. Maktullerden birinin adı Hayriye'dir. Karımın adı da Hayriye'dir. Bu cinayetleri yapsa yapsa karım yapmıştır." Katilin yakalanmasından sonra Ayşe ve İsmail G. çiftinin mezarları açıldı. Yapılan otopside her ikisinin de göz ve alınlarına çivi çakılarak öldürüldüğü anlaşıldı.   Yargılama sırasında cinayetleri önce büyük oğlunun, sonra küçüğünün en sonunda da eşinin işlediğini iddia eden Süleyman Aktaş'ın duruşmalardaki en çarpıcı açıklamasıysa koparılıp masanın üstüne konan karpuzun dünyayı ele geçirmek anlamına geldiğini söylemesiydi. Yargılama sırasında Aktaş'ın paranoid şizofren olduğu kesinleşti. Adli psikiyatrlar, ilk cinayetindeki gibi Aktaş'ın tedavisinin imkansız olduğundan emindi. Ancak Aktaş'ın hastanede kalmaya niyeti yoktu. Birkaç yıl sonra pencere demirlerini keserek hastaneden kaçtı. Bunu haber alan Çambaşı Köyü'nün nüfusu birkaç saat içinde 1500'den 600'e düştü.   Süleyman Aktaş, köye dönmeye çalışırken jandarma ekipleri tarafından yakalandı. Köylüler artık en azından bir süre rahat nefes alabilirdi.   13 Sonra Süleyman Aktaş, yakalandığı gün getirildiği Manisa Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde on üç yıldır tedavi görüyordu. Bir de koğuş arkadaşı vardı; bir çocuğu öldürmekten sanık Ömer Yılmaz. Her gün olduğu gibi diğer hastalarla beraber havalandırma için bahçeye çıkmışlardı. Her şey normaldi.   En azından o ana kadar. Süleyman Aktaş birden sinirlendi. Öfkesi büyüdü, büyüdü. Yanında volta atan Ömer Yılmaz'a baktı. Sonra eline bir taş aldı ve Yılmaz'ın başına vurdu. Kanlar içerisinde yere yığılan Yılmaz'ın durumu Manisa Devlet Hastanesi'ne kaldırıldığında ağırdı. Yılmaz, altı saat süren bir ameliyattan sonra hayata döndürüldüğündeyse başına geleni şöyle ifade etti:  "Yere düşüp kafamı çarptım." Kol kırılır yen içinde kalırdı... Çivicinin Mektubunun Tam Metni   İFADEMDİR 2.Görevim. 24 Temmuz 94 Çambaşı Köyü Bozkurt-Denizlide gerçekleştirilen 3 kişilik öldürme olayı tarafımdan yapılmıştır. Bu arada 3'ün özelliği 9'u bulmaktır. İki erkek bir kadının öldürülmesi gerekiyordu. Üç kişilik iki erkek bir kadından oluşan aile grubları üzerinde çalışılmış ve öldürülen son üç kişide karar kılınmıştır.   Yukarıda sözü edilen tarihte önce Yıldırım gece saat 3'te önce çekiç darbeleri ile yaralanmış sonra gözüne iki çivi ve alnına bir adet olmak üzere 10'Iuk çivi çakılmıştır. Yıldırım'ın canlı olması görülmesine rağmen ölür düşüncesiyle olay yerini terk ettim. Daha sonra: Hacı Ramazan adlı Ramazan Kocatepe ve karısı gene tarafımdan öldürülmüşlerdir. Olay aynı gece ve saatlerde gerçekleştirilmiştir. Ramazan ve eşinin evine gidilmiş evin giriş kapısı dayanıklı olduğu için eve arkadan duvardan atlanarak girilmiştir. Eve daha önce hiç çıkmamıştım. Diğer evleride hiç tanımıyordum. Onun için içeri girmekte zorlandım. Eve girdiğimde Rama-zan Kocatepe iki odası olan evin sağ odasında köşede yazıyordu. Önce adama mevcut 1 kg'luk çekiçle kafaya darbeler yapılmıştır. Daha sonra sol odada yatan karısına çekiç darbeleri vurulmuş-tur. Daha sonra bayanın anlına bir çivi sol gözüne iki çivi çakılmıştır. Daha sonra Ramazan'ında alnına bir çivi, sol gözünede iki çivi çakılmıştır.   Çiviler 10'luktur. Ve ev terkedilmiştir. Eve geldiğimde üzerime kan sıçraması olabilir düşüncesiyle bodrumda bütün giysiler çıkartılmış, paketlenmiştir. Yeni elbiseler giyilmiş eve çıkılmıştır.Doğru banyoya gidip olayda kullandığım elbiseler ve ayakkabıların tamamı termosifonda yakılarak yok edilmiştir. Suyun ısınmasından sonra duş alınmıştır. Bu olayların gerçekleştirilmesinde benim yardımcı malzemem iki pilli bir el feneridir. Bodrumda elgeneri pilleri çıkarılmış olarak durmaktadır. Son görevde özellikle iki erkek bir kadının öldürülmesi önemlidir.Toplam kullanılan çivi sayısı 9'dur. Görev tamamlanmıştır. Benim birinci görevimde erkeğin gözüne çakılan 10'luk çivinin anlamı kendimi tam bir erkek olduğumu kanıtlamış olmak istememdendir.   Cezai Ehliyet Tartışması   Süleyman Aktaş'ın cinayetleri ortaya çıktığında en çok tartışılan konulardan biri de cezai ehliyet konusuydu. Bu nedenle Süleyman Aktaş'ı seri katiller arasına almak gerekir mi diye çok düşündüm. Ve tabii uzmanlarla çok tanıştım. Öncelikle cezai ehliyet başlığının en basit tanımına göz atmakta fayda var. Yasa diyor ki, "Bir bireyin cezai ehliyetinin olabilmesi için, suçun işlenişi sırasında yaptığını ve yaptıklarının sonuçlarını bilerek eyleme girmesi gerekir. Yani bu kişilerde yasanın ön gördüğü şekilde suçu işlediği zaman şuurunun ve harekatının serbestisini tamamen ortadan kaldıracak veya ehemmiyetli derecede azaltacak surette akıl hastalığı olmaması gerekir."   Bu noktaya kadar sorun yok. Asıl sorun şu tanımla başlıyor: "Ancak, bu kişilerde ceza sorumluluğunu etkilemeyen bazı ruhsal bozukluklar da saptanabilir. Bunlar suç anında mevcut olsa da ceza sorumluluğunu etkilememektedir. Bu bozukluklar önceleri psikonevroz veya nörotik bozukluk olarak da isimlendirilen anksiyete bozuklukları ve somatoform bozukluklar, ayrıca alkol ve madde bağımlılıkları, kişilik bozuklukları olarak sıralanabilir."   Kafalarımızı karıştıran da işte bu tanımlama. Çünkü Türkiye önce "Cezai ehliyeti yok" denilip salınan, sonra "Cezai ehliyeti varmış" denilerek hapse atılan onlarca cinayet dosyasıyla Gelişen psikiyatri ve DNA bilimi daha az yanılmaya yol acsa da, bugüne kadar tedavi olması gerekirken hapiste yatmış, hapiste olması gerekirken de birkaç yıldan sonra dışarı bırakılmış kim bilir kaç kişi var.   Bu noktada, Süleyman Aktaş güzel bir örnek. Kendisine uzun süre cezai ehliyeti olmayan biri olarak bakıldı. Aktaş'ın koğuş arkadaşını taşla ağır yaralamasından sonra Hastane Başhekimi Psikiyatr Dr. Ahmet Ayer şöyle dedi: "Süleyman Aktaş'ın rahatsızlığı çeşitli zamanlarda alevleniyor ve o, aslında saldırgan biri değil." Türkiye Elektrik Kurumu Müessese Müdürlüğü'nde hat işçiliği yaparken 31.500 volt elektrik akımına kapılıp ağır yaralanması Aktaş'ın ruh sağlığına etkisiye sanırım hiçbir zaman anlaşılamayacak.  
Süleyman Aktaş, 1950'de Manisa'da doğdu. Evli ve üç çocuk babası. Elektrik teknisyeni. 1986'da ilk cinayetini işledi. Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde dört buçuk yıl tedavi gördü. 1994'te yaşları 65-78 arasında değişen beş kişiyi, gözlerine ve alınlarına çivi çakarak öldürdü. Akıl hastanesinde.

Süleyman Aktaş, 1950'de Manisa'da doğdu. Evli ve üç çocuk babası. Elektrik teknisyeni. 1986'da ilk cinayetini işledi. Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde dört buçuk yıl tedavi gördü. 1994'te yaşları 65-78 arasında değişen beş kişiyi, gözlerine ve alınlarına çivi çakarak öldürdü. Akıl hastanesinde.

 

 

1994 Denizli/Çambaşı Köyü Çambaşı Köyü'nde iş zamanıydı. Yaşlı-genç, gün doğmadan tarlaya gidiyor, geç saatlere kadar çalışıyor, yatsı ezanından önce eve dönüyorlardı. O gün Selviye Öz, kendini keyifsiz htiği için tarlaya gitmemişti. Geliniyle birlikte evde kalıp bahçe işlerini yapmaya niyetlendi. Öz, kapı komşuları Ayşe ve İsmail G.'yi günlerdir görmediğini fark etti. Onlar da bütün köylüler gibi günlerdir tarladadır, diye düşündü. Komşusunun, hayvanlarını aç bırakması mümkün değildi ama hepsi açlıktan yeri göğü inletiyordu. Önce ahıra baktı, yemlerini verdi. Sonra eve döndü. Kapı kilitliydi. Cama yöneldi. Bu sırada burnuna ağır bir koku geldi. Güç bela içeriyi görmeyi başardığında İsmail G.'nin cansız kolum seçebildi. Jandarma ekibine 60'11 yaşlardaki G. çiftinin evlerinde ölü bulunduğu haberini, köyün muhtarı vermişti.

 

Çifti ilk bulan yaşlı kadın, olanları jandarmaya anlatırken, olay veli inceleme ekibi de eve girmeye ha yordu. Ekibe muhtar ve köylüler eşlik ediyordu. İçeri girildiğinde görünen manzara ürküntü vericiydi. G çiftinin günler önce ölmüş olduğu anlaşılıyordu, 65 yaşındaki Ayşe G. odadaki yer yatağında sırtüstü yatıyordu. Bütün vücudu şişmiş, yüzü tanınmaz hale gelmişti. Her tarafı sinekle kaplıydı yaşındaki İsmail G. ise yer yatağının hemen yanındaki divanda yine sırtüstü yatıyordu.

 

Onun cesedi de tamamen şişmiş, tanınmaz hale gelmiş ve sinekle kaplanmıştı. Cesette sinek oluşumu, cesedin bulunduğu yere, hava şartlarına göre değişir. Ölümün gerçekleştiği andan itibaren oluşum başlar ve iki gün içinde ceset tamamen sinekle kaplanır Jandarma ekibi. olay mahallinde ve  cesetler üzerinde yaptığı incelemede herhangi bir suç unsuruna ya da aletine rastlamadı.Köylüler, yaşlı kadının kalp, adamın ise, tansiyon hastası olduğunu söylüyordu.

 

Onlara göre ecel G. çiftini aynı anda uyurken yakalamıştı. G. çiftinin üç çocuğu vardı. Onlar da köylüler gibi düşünüyordu. Anne ve babalarının hiçbir düşmanı yoktu,bu yüzden öldürülmeleri için bir sebep de. Ya yediklerinden zehirlenmişler ya da tansiyon nedeniyle ölmüşlerdi. İşin ilginç yanı, olay mahalline getirilen sağlık ocağı doktorları da, çiftin hastalıklarını göz önüne alarak klasik otopsiye gerek görmemişti. Ortada suç unsuru da bulamayan ekip, soruşturmayı tamamladıktan sonra köyü terk etti. Çambaşı köyündekiler de ertesi gün G. çiftini köyün mezarlığına gözyaşlarıyla defnetti.

 

BİR AY SONRA

 

O gece de Çambaşı köylüleri evlerine çekildiklerinde geç vakte kadar G. çiftinin ortak ecelini konuşmuşlardı. Köy halkı, vakit gece yarısını geçerken uykuya daldığında olacaklardan habersizdi. Bir kişi dışında...

 

Gece 03.00 sularında ayakkabılarının çıkardığı sesten tedirgin olan adam, daha az ses çıkaracağını düşünerek bahçelere yöneldi. Etrafı kolaçan ederek önce bir bahçeye sonra çitlerin ve duvarların üzerinden bir başka bahçeye atladı. Nihayet eve gelmişti. Adımlarını hızlandırdı. Evin penceresi açıktı. İçeri girdi. Yaşlı adam uyuyordu. Yaklaştı. Bir süre soluk alışını dinledi. Sonra doğruldu, ceketinin cebinden bir çekiç çıkardı, kurbanının başına defalarca vurdu, kurbanının öldüğünü anlayınca da cebinden on santimlik bir çivi çıkardı.

 

Yarım Saat Sonra

 

Yaklaşık on dakikadır, Rukiye ve Ramazan K. çiftinin evini gözlüyordu. Çiftin uykuya daldığından emin olduktan sonra, son bir kez etrafı kolaçan etti. Usulca evin merdivenlerini tırmandı. Bu kez açık pencere yoktu. Dış kapıyı denemeye karar verdi. Oda kilitliydi. Bunu hesaba katmadığına sinirlendi. Evin etrafını tekrar dolaştı, sonunda arka tarafta girebileceği bir pencere buldu ve oradan içeri süzüldü.

 

İçeri girdiğinde K. çifti derin uykudaydı. Adam sağdaki, kadınsa soldaki odada yazıyordu. önce hangi odaya gireceğini düşündü. Yaşlı da olsalar risk almamak en iyisiydi. Yaşlı adamın Yatağına hızla yaklaştı, sonra bir şey duymuş gibi bir an bekledi. Sonra elindeki çekiçle defalarca adamın kafasına vurdu.

 

Yaşlı kadın kocasının öldürüldüğünden habersiz uyuyordu.Hiç bir gürültü duyulmamıştı. Katil elindeki çekiçle bu kez kadına Hiçbir gürültü duy yaklaştı. Kadının kafasına indirdiği çekiç darbelerinden sonra cebinden çıkardığı 10 santim çivileri çaktı. Yaşlı çiftin cesetleri ertesi sabah eve gelen oğlu tarafından bulundu. İkisi de ölmeleri beklenmeden sol gözlerine ve alınlarına çivi çakılarak öldürülmüştü. Çambaşı Köyü  jandarma karakolunu aradı. Ama bu kez ölü bulunan yaşlı çiftin cinayete kurban gittiklerinden emin olarak.

 

 K. çiftinin ölüm haberi köyde bomba etkisi yapmıştı. Herkes kendi yaşlısının peşine düştü. Suat K. da amcasını en son dün gece görmüştü. Yanına gidip iyi olduğundan emin olmak istiyordu. Pencere açıktı. Seslendi. Cevap veren yoktu. Pencereden içeri girdi, amcası kanlar içinde yatıyordu. Korkuyla yaklaştı. Gördüğüne inanamıyordu. Amcasının sol gözündeki iki ve alnının ortasındaki tek çiviyi fark eni. Yatağın yanına yığıldı. O gece çekiç ve çiviyle öldürülen üçüncü kişiyse Yıldırım K.'ydı. 65 yaşındaki Yıldırım K. yalnız yaşıyordu ve bir süredir grip olduğu için evden çıkmıyordu. Suat K. gözyaşlarına boğulmuştu ki, öldü sandığı amcası derin bir nefes aldı. Yaşlı adam bir şey söylemeye çalışıyordu. Kulağını amcasının güçlükle açılan ağzına yaklaştırdı. Yıldırım K. yeğenine saldırganın adını söylemeye çalışıyordu. Suat, önce kulağına inanamadı. Emin olmak için amcasına bir kez daha sordu, yanıt aynıydı:

 

Saldırgan, 44 yaşındaki Süleyman Aktaş'tı. Aktaş evliydi ve iki yetişkin oğlu vardı.

 

Süleyman Aktaş, aynı gün olayla ilgili olabileceği düşünülen dört zanlıyla birlikte gözaltına alındı. O da diğerleri gibi olayla ilgisi olmadığını söylese de kurbanların evindeki gaz lambasında parmak izi bulunmuştu. Jandarma ekibi ertesi gün Aktaş'ın evini aramak için yola çık-tığında saat 10.30'u gösteriyordu. Süleyman Aktaş'ın eşi bir yan-dan jandarma ekibinin evde yaptığı aramayı izliyor, diğer yandan da elinden geldiğince yardım etmeye çalışıyordu. Ekip evin her köşesini didik didik aradı. Hiçbir ipucu yoktu. Geriye bir tek yer kalmıştı: Aktaş'ın evinin bahçesindeki atölye. Ekibin, atölyeye adımını atar atmaz dikkatini çeken, rafta duran ve cinayetlerde kullanılana benzeyen onlarca inşaat çivisi oldu. Ayrıca üzerinde kan lekeleri olan bir satır, kanlı bir ip ve kanlı bir pantolon da bulundu. Çekmecelerde onlarca sayfa mahkeme kararı ve hastane raporları vardı. Süleyman Aktaş, 1984'te Türkiye Elektrik Kurumu Müessese Müdürlüğü'nde hat işçisi olarak çalışmıştı. Bu sırada 31.500 volt elektrik akımına kapılıp ağır yaralanmış ve aylarca tedavi gör-müştü.

 

Bu olaydan sonra 1986 yılında Antalya'da Nuri K. adındaki baş komiseri öldürmüş ve tutuklanmıştı. O yıllarda yargılan-dığı mahkeme akli dengesinin yerinde olmadığına karar vermiş ve Aktaş'ı Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne göndermişti. Burada dört buçuk sene tedavi gören Aktaş, taburcu olduk-tan sonra köyüne dönmüştü. Üç yıldır sessiz sakin bir hayat sürüyordu. En azından dışarıdan öyle görünüyordu. Aktaş, Bozkurt Cumhuriyet Savcısı'nın huzuruna çıkarıldığında sakindi. Cinayetleri kabul etti. Savcının karşısında otururken, gerek anlatarak, gerekse çizerek cinayetlerinin nedenini şöyle açıkladı:

 

"Çambaşı Köyü, Bozkurt, Denizli'de yapılan üç kişilik öldürme olayı tarafımdan yapılmıştır. Burada üçün özelliği dokuzu bulmaktır. İki erkek bir kadının öldürülmesi gerekiyordu.Üç kişilik iki erkek bir kadın aile grupları üzerinde çalışılmış ve öldürülen son üç kişide karar kılınmıştır. Önce Yıldırım gece saat 3'te çekiç darbeleriyle yaralanmış, sonra sol gözüne iki çivi ve alnına bir adet olmak üzere 10'1uk çivi çakılmıştır. Canlı olduğu görülmesine rağmen ölür düşüncesiyle olay yerini terk ettim. Daha sonra Ramazan ve karısı gene tarafımdan öldürülmüşlerdir.

 

Son görevde iki erkek bir kadının öldürülmesi önemlidir. Toplam kullanılan çivi sayısı 9'dur. Görev tamamlanmıştır." Süleyman Aktaş'ın ifadesine, "ikinci görevim" diyerek başlaması savcının dikkatinden kaçmamıştı. Aktaş'ın ilk görevi, bir ay önce evlerinde ölü bulunan ve otopsi yapılmadan defnedilen Ayşe ve İsmail G. çiftiydi. "Birinci görevde Ayşe ve İsmail, tarafımdan çekiç ve çivi kul-lanılarak öldürülmüşlerdir. Sizin yemek zehirlenmesi olarak rapor ettiğiniz bu olayda amaç 9'u bulmak için yapılan bir egzersiz görevdir. Kadının alnına 5'lik bir çivi çakılmış, sol gözüne de i 10'luk çivi çakılmıştır. Adamın alnına iki, sol gözüne de 15’lik bir çivi çakılmıştır."

 

Süleyman Aktaş sözlerini tamamladı: "Olay dört gün kimse tarafından duyulmamış, dört gün son cesetler kokmaya başlamıştır. Sonunda 'yemek zehirlenmesinden ölmüşlerdir' biçiminde rapor hazırlanarak otopsi vapılmadan cesetler defnedilmişlerdir."

Aktaş, cinayetlerini detaylarıyla anlatmasına rağmen, yargılama sırasında cinayetleri işlediğini reddetti. Ona göre asıl katil, oğulları ve karısıydı.

 

"Yapsa Yapsa Karım Yapmıştır." "Ben bu konuyu araştırdım. Bu işi yapsa yapsa küçük oğlum yapmıştır. Biz onunla Anadolu lisesi sınavlarına hazırlanıyorduk. Bir soruyu çözemediğinde elindeki kalemi gözüne gözüne vuruyordu. Oyüzden bu işi kesin o yapmıştır. Bu işi bir de olsa olsa büyük oğlum yapmıştır. Çünkü onun motoru var. Motor kullandığından bu işi kesin o yapmıştır. Bu cinayeti karım da yapmış olabilir. Maktullerden birinin adı Hayriye'dir. Karımın adı da Hayriye'dir. Bu cinayetleri yapsa yapsa karım yapmıştır." Katilin yakalanmasından sonra Ayşe ve İsmail G. çiftinin mezarları açıldı. Yapılan otopside her ikisinin de göz ve alınlarına çivi çakılarak öldürüldüğü anlaşıldı.

 

Yargılama sırasında cinayetleri önce büyük oğlunun, sonra küçüğünün en sonunda da eşinin işlediğini iddia eden Süleyman Aktaş'ın duruşmalardaki en çarpıcı açıklamasıysa koparılıp masanın üstüne konan karpuzun dünyayı ele geçirmek anlamına geldiğini söylemesiydi. Yargılama sırasında Aktaş'ın paranoid şizofren olduğu kesinleşti. Adli psikiyatrlar, ilk cinayetindeki gibi Aktaş'ın tedavisinin imkansız olduğundan emindi. Ancak Aktaş'ın hastanede kalmaya niyeti yoktu. Birkaç yıl sonra pencere demirlerini keserek hastaneden kaçtı. Bunu haber alan Çambaşı Köyü'nün nüfusu birkaç saat içinde 1500'den 600'e düştü.

 

Süleyman Aktaş, köye dönmeye çalışırken jandarma ekipleri tarafından yakalandı. Köylüler artık en azından bir süre rahat nefes alabilirdi.

 

13 Sonra Süleyman Aktaş, yakalandığı gün getirildiği Manisa Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde on üç yıldır tedavi görüyordu. Bir de koğuş arkadaşı vardı; bir çocuğu öldürmekten sanık Ömer Yılmaz. Her gün olduğu gibi diğer hastalarla beraber havalandırma için bahçeye çıkmışlardı. Her şey normaldi.

 

En azından o ana kadar. Süleyman Aktaş birden sinirlendi. Öfkesi büyüdü, büyüdü. Yanında volta atan Ömer Yılmaz'a baktı. Sonra eline bir taş aldı ve Yılmaz'ın başına vurdu. Kanlar içerisinde yere yığılan Yılmaz'ın durumu Manisa Devlet Hastanesi'ne kaldırıldığında ağırdı. Yılmaz, altı saat süren bir ameliyattan sonra hayata döndürüldüğündeyse başına geleni şöyle ifade etti:

 "Yere düşüp kafamı çarptım."

Kol kırılır yen içinde kalırdı...

Çivicinin Mektubunun Tam Metni

 

İFADEMDİR

2.Görevim. 24 Temmuz 94 Çambaşı Köyü Bozkurt-Denizlide gerçekleştirilen 3 kişilik öldürme olayı tarafımdan yapılmıştır. Bu arada 3'ün özelliği 9'u bulmaktır. İki erkek bir kadının öldürülmesi gerekiyordu. Üç kişilik iki erkek bir kadından oluşan aile grubları üzerinde çalışılmış ve öldürülen son üç kişide karar kılınmıştır.

 

Yukarıda sözü edilen tarihte önce Yıldırım gece saat 3'te önce çekiç darbeleri ile yaralanmış sonra gözüne iki çivi ve alnına bir adet olmak üzere 10'Iuk çivi çakılmıştır. Yıldırım'ın canlı olması görülmesine rağmen ölür düşüncesiyle olay yerini terk ettim. Daha sonra: Hacı Ramazan adlı Ramazan Kocatepe ve karısı gene tarafımdan öldürülmüşlerdir. Olay aynı gece ve saatlerde gerçekleştirilmiştir. Ramazan ve eşinin evine gidilmiş evin giriş kapısı dayanıklı olduğu için eve arkadan duvardan atlanarak girilmiştir. Eve daha önce hiç çıkmamıştım. Diğer evleride hiç tanımıyordum. Onun için içeri girmekte zorlandım. Eve girdiğimde Rama-zan Kocatepe iki odası olan evin sağ odasında köşede yazıyordu. Önce adama mevcut 1 kg'luk çekiçle kafaya darbeler yapılmıştır. Daha sonra sol odada yatan karısına çekiç darbeleri vurulmuş-tur. Daha sonra bayanın anlına bir çivi sol gözüne iki çivi çakılmıştır. Daha sonra Ramazan'ında alnına bir çivi, sol gözünede iki çivi çakılmıştır.

 

Çiviler 10'luktur. Ve ev terkedilmiştir. Eve geldiğimde üzerime kan sıçraması olabilir düşüncesiyle bodrumda bütün giysiler çıkartılmış, paketlenmiştir. Yeni elbiseler giyilmiş eve çıkılmıştır.Doğru banyoya gidip olayda kullandığım elbiseler ve ayakkabıların tamamı termosifonda yakılarak yok edilmiştir. Suyun ısınmasından sonra duş alınmıştır. Bu olayların gerçekleştirilmesinde benim yardımcı malzemem iki pilli bir el feneridir. Bodrumda elgeneri pilleri çıkarılmış olarak durmaktadır. Son görevde özellikle iki erkek bir kadının öldürülmesi önemlidir.Toplam kullanılan çivi sayısı 9'dur. Görev tamamlanmıştır. Benim birinci görevimde erkeğin gözüne çakılan 10'luk çivinin anlamı kendimi tam bir erkek olduğumu kanıtlamış olmak istememdendir.

 

Cezai Ehliyet Tartışması

 

Süleyman Aktaş'ın cinayetleri ortaya çıktığında en çok tartışılan konulardan biri de cezai ehliyet konusuydu. Bu nedenle Süleyman Aktaş'ı seri katiller arasına almak gerekir mi diye çok düşündüm. Ve tabii uzmanlarla çok tanıştım. Öncelikle cezai ehliyet başlığının en basit tanımına göz atmakta fayda var. Yasa diyor ki, "Bir bireyin cezai ehliyetinin olabilmesi için, suçun işlenişi sırasında yaptığını ve yaptıklarının sonuçlarını bilerek eyleme girmesi gerekir. Yani bu kişilerde yasanın ön gördüğü şekilde suçu işlediği zaman şuurunun ve harekatının serbestisini tamamen ortadan kaldıracak veya ehemmiyetli derecede azaltacak surette akıl hastalığı olmaması gerekir."

 

Bu noktaya kadar sorun yok. Asıl sorun şu tanımla başlıyor: "Ancak, bu kişilerde ceza sorumluluğunu etkilemeyen bazı ruhsal bozukluklar da saptanabilir. Bunlar suç anında mevcut olsa da ceza sorumluluğunu etkilememektedir. Bu bozukluklar önceleri psikonevroz veya nörotik bozukluk olarak da isimlendirilen anksiyete bozuklukları ve somatoform bozukluklar, ayrıca alkol ve madde bağımlılıkları, kişilik bozuklukları olarak sıralanabilir."

 

Kafalarımızı karıştıran da işte bu tanımlama. Çünkü Türkiye önce "Cezai ehliyeti yok" denilip salınan, sonra "Cezai ehliyeti varmış" denilerek hapse atılan onlarca cinayet dosyasıyla Gelişen psikiyatri ve DNA bilimi daha az yanılmaya yol acsa da, bugüne kadar tedavi olması gerekirken hapiste yatmış, hapiste olması gerekirken de birkaç yıldan sonra dışarı bırakılmış kim bilir kaç kişi var.

 

Bu noktada, Süleyman Aktaş güzel bir örnek. Kendisine uzun süre cezai ehliyeti olmayan biri olarak bakıldı. Aktaş'ın koğuş arkadaşını taşla ağır yaralamasından sonra Hastane Başhekimi Psikiyatr Dr. Ahmet Ayer şöyle dedi: "Süleyman Aktaş'ın rahatsızlığı çeşitli zamanlarda alevleniyor ve o, aslında saldırgan biri değil." Türkiye Elektrik Kurumu Müessese Müdürlüğü'nde hat işçiliği yaparken 31.500 volt elektrik akımına kapılıp ağır yaralanması Aktaş'ın ruh sağlığına etkisiye sanırım hiçbir zaman anlaşılamayacak.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (1 )

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Fazlı Bulut
(26.03.2023 22:41 - #745)
Cok ürkütücü
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.