VAHAP DABAKAN
Köşe Yazarı
VAHAP DABAKAN
 

Asya – Avrasya İsminde Oyunular mı var?

Asya- Avrasya, konusu benim baya kafamı kurcalamaya başladı. Google’den büyük bir araştırmaya başlıyorum. Zamanımı alıyor ama aydınlatıcı bilgilere ulaşıyorum…   Avrupa’nın sınırları Asya’nın sınırlarına dayanır diyorlar ve adını değiştirip karma yapıp Avrasya birleştirilmesinden oluşturmaya çalışılıyor. Peki, ama aradaki doğal sınırlar nerede başlayıp nerede bitmektedir?   Coğrafyacıların kendilerine özgü yanıtları vardır ama politik ve siyaset işe girince, Coğrafyanın hükmü kalmıyor? Bu konuda en cömert tanım ‘De Gaulle”den gelmiştir: ‘Urallar”a kadar. Ne var ki, güya Rusya’yı da Avrupa içine almayı tasarlayan ‘De Gaulle’ Rusya’nın Asya’da kalan kesimlerini unutmuş gibi görünüyor...   Bu nedenle, gerek 19. yüzyıl düşünürleri ve gerekse 20 ve 21.yy düşünürleri, coğrafya’nın dışında, bir ‘Avrupa’ sınırı aramışlardır. Tam da bu nedenle ‘Biz Avrupalı bir milletiz’ ya da ‘Biz Asyalı bir milletiz’ gibi tanımlamalar, konjonktür el tanımlamadan ileriye geçemedi. Bunu ‘Lenin’ de söylemiş olsa ‘Mustafa Kemal’ de, yasa değildir, olamaz. Kaldı ki, bu son ikilinin tarihsel olgulara ‘ulusal’ olduğu kadar ‘evrensel’ bir bakış açısıyla baktıklarını da biliyoruz. Dahası, her ikisinde de, haklı olarak, ‘ezen uluslar’ ve ‘ezilen uluslar’ ayırımı vardır…   Böyle bir ayırım yapıldığında ise, ne “Doğu Avrupa” ulusları ile ‘Balkan uluslarını’ ‘ezen uluslar’ olarak nitelemek ve ne de ‘Japonları’ ise ‘ezilen uluslar’ içinde görmek olanaktır. Nitekim 1920’li yıllarda Nikolaï Sergueïevitch Troubetzkoï (1890-1938)’un dilbilimsel çalışmaları daha sonraki tüm diğer disiplinler için bir ‘temel’ oluşturacaktır. Ancak daha önce, ‘Avrasya”nın ‘Dublin’den ‘Vladivostok”a bir ‘bütün’ oluşturduğunu ileri süren görüşleri ele alalım. Eğer ayrılacaksa, aradaki sınırların niteliği de böylece ortaya çıkmış olacaktır. ‘Jean Thiriart”a göre ‘Tarih’ ve ‘Jeoplolitik’ ‘Jean Thiriart’’a göre tarih üç tip Devlet biçimi tanımıştır: - ‘Kent Devletleri’ (Atina, Isparta, Venedik, Napoli, Roma vb) - ‘Coğrafî Devletler’ (Etats territériaux) (Fransa, İspanya, Almanya vb) - Kıta-Devletler’ (ABD, eski SSCB, Çin vb) Bu sonuncu tip, çok eski dönemlerden beri ‘Ussallığı’nı ortaya koymuştur…   Değil mi ki, Makedonya’da ‘Büyük İskender’ (M.Ö. 336-323) ya da Çin’de ‘Tsin Chihuanti’ (221-206) büyük işler başarmışlardı. Örneğin Çin’de ‘Merkezî Devlet’ (Etat centralisé unitaire) yönetiminde, feodal senyörlerin egemenlik altına alınmasıyla Çin Seddi bile yapılabilmişti. Ve bugün ABD’nin ‘dünya egemenliği’ de 50 federe devletin ‘Birlikteliğinden’ gelmekte değil midir? Avrupa Birliği de, bu bağlamda, bir ‘Kıta Devlet’ olmak hedefiyle ortaya çıkmamış mıydı? Ne var ki, yine tarih bize, bu ‘İmparatorluk’ ya da ‘Kıta Devlet’’lerin, ölümcül (moribond) olduğunu göstermektedir. Nitekim SSCB’nin çözülmesinin ardından bugün AB’nin de bir ‘çözülme dönemi’ne girdiği gözlenmektedir…   Acaba bu çözülme, yöneticilerin ‘akıl tutulması’ (inertie mentale) ya da ‘vizyon eksikliği’ (la paresse de l’esprit)’den mi kaynaklanmaktadır? Yoksa yine çoğu yöneticinin ‘kötü niyet’inden, özel çıkarları ‘insanlığın çıkarlarının’ önüne koymasından mı kaynaklanmaktadır? Neden ‘ulusal çıkar’ değil de ‘insanlığın geleceğinden söz ettiğimize gelince, hiçbir ‘ulusal çıkar’ insanlığın geleceğinden ‘önce’ ve ‘üstün’ değildir de ondan. Ve ileride ayrıntılarına değineceğim üzere, eğer ABD, AB kendi yöneticilerinin çıkarları doğrultusunda ‘müdahale’ etmeyecek olsaydı, bugün Avrupa Birliği bir başka ‘gelişme’ içinde olabilir miydi? Bu ‘tez’, Avrasyacılık kuramının ‘çalışma hipotezi’ (htpothèse detravail’lerden) biri olabilir veya bu konuda ilgili ülkelerden yüzlerce ‘Doktora tezi’ çıkarılabilir. Ne var ki, hele günümüz üniversiteleri göz önüne alındığında, bunun şimdilik bir pek kolay olmayacağını söyleyeceğim. Çünkü, yukarıda sözünü ettiğimiz ‘akıl tutulması’ (inertie mentale) ya da ‘vizyon eksikliği’ (la paresse de l’esprit) günümüz entelektüellerinin belirgin nitelikleri arasındadır…   Bu okuduğunuz yazıda kafalarınız çok karışacak belki anlayamayacağınız konular ve isimler olacak ama bende en az sizin kadar zorlandım bunu kaleme alırken. Ama uzun zamandır bu Avrasya ismi konusu kafamı çok kurcalıyordu. Bazen Düşünüyorsunuz, Avrupa Ülkelerinin ABD’nin buralarda ne işi var burnumuzun dibine kadar sokuluyorlar. Ama menfaatleri olamayan yerde ne işleri olacak. Daha çok göreceğiz buralarda onları…  
Ekleme Tarihi: 25 Ocak 2017 - Çarşamba

Asya – Avrasya İsminde Oyunular mı var?

Asya- Avrasya, konusu benim baya kafamı kurcalamaya başladı. Google’den büyük bir araştırmaya başlıyorum. Zamanımı alıyor ama aydınlatıcı bilgilere ulaşıyorum…

 

Avrupa’nın sınırları Asya’nın sınırlarına dayanır diyorlar ve adını değiştirip karma yapıp Avrasya birleştirilmesinden oluşturmaya çalışılıyor. Peki, ama aradaki doğal sınırlar nerede başlayıp nerede bitmektedir?

 

Coğrafyacıların kendilerine özgü yanıtları vardır ama politik ve siyaset işe girince, Coğrafyanın hükmü kalmıyor? Bu konuda en cömert tanım ‘De Gaulle”den gelmiştir: ‘Urallar”a kadar. Ne var ki, güya Rusya’yı da Avrupa içine almayı tasarlayan ‘De Gaulle’ Rusya’nın Asya’da kalan kesimlerini unutmuş gibi görünüyor...

 

Bu nedenle, gerek 19. yüzyıl düşünürleri ve gerekse 20 ve 21.yy düşünürleri, coğrafya’nın dışında, bir ‘Avrupa’ sınırı aramışlardır. Tam da bu nedenle ‘Biz Avrupalı bir milletiz’ ya da ‘Biz Asyalı bir milletiz’ gibi tanımlamalar, konjonktür el tanımlamadan ileriye geçemedi. Bunu ‘Lenin’ de söylemiş olsa ‘Mustafa Kemal’ de, yasa değildir, olamaz. Kaldı ki, bu son ikilinin tarihsel olgulara ‘ulusal’ olduğu kadar ‘evrensel’ bir bakış açısıyla baktıklarını da biliyoruz. Dahası, her ikisinde de, haklı olarak, ‘ezen uluslar’ ve ‘ezilen uluslar’ ayırımı vardır…

 

Böyle bir ayırım yapıldığında ise, ne “Doğu Avrupa” ulusları ile ‘Balkan uluslarını’ ‘ezen uluslar’ olarak nitelemek ve ne de ‘Japonları’ ise ‘ezilen uluslar’ içinde görmek olanaktır. Nitekim 1920’li yıllarda Nikolaï Sergueïevitch Troubetzkoï (1890-1938)’un dilbilimsel çalışmaları daha sonraki tüm diğer disiplinler için bir ‘temel’ oluşturacaktır. Ancak daha önce, ‘Avrasya”nın ‘Dublin’den ‘Vladivostok”a bir ‘bütün’ oluşturduğunu ileri süren görüşleri ele alalım. Eğer ayrılacaksa, aradaki sınırların niteliği de böylece ortaya çıkmış olacaktır. ‘Jean Thiriart”a göre ‘Tarih’ ve ‘Jeoplolitik’ ‘Jean Thiriart’’a göre tarih üç tip Devlet biçimi tanımıştır: - ‘Kent Devletleri’ (Atina, Isparta, Venedik, Napoli, Roma vb) - ‘Coğrafî Devletler’ (Etats territériaux) (Fransa, İspanya, Almanya vb) - Kıta-Devletler’ (ABD, eski SSCB, Çin vb) Bu sonuncu tip, çok eski dönemlerden beri ‘Ussallığı’nı ortaya koymuştur…

 

Değil mi ki, Makedonya’da ‘Büyük İskender’ (M.Ö. 336-323) ya da Çin’de ‘Tsin Chihuanti’ (221-206) büyük işler başarmışlardı. Örneğin Çin’de ‘Merkezî Devlet’ (Etat centralisé unitaire) yönetiminde, feodal senyörlerin egemenlik altına alınmasıyla Çin Seddi bile yapılabilmişti. Ve bugün ABD’nin ‘dünya egemenliği’ de 50 federe devletin ‘Birlikteliğinden’ gelmekte değil midir? Avrupa Birliği de, bu bağlamda, bir ‘Kıta Devlet’ olmak hedefiyle ortaya çıkmamış mıydı? Ne var ki, yine tarih bize, bu ‘İmparatorluk’ ya da ‘Kıta Devlet’’lerin, ölümcül (moribond) olduğunu göstermektedir. Nitekim SSCB’nin çözülmesinin ardından bugün AB’nin de bir ‘çözülme dönemi’ne girdiği gözlenmektedir…

 

Acaba bu çözülme, yöneticilerin ‘akıl tutulması’ (inertie mentale) ya da ‘vizyon eksikliği’ (la paresse de l’esprit)’den mi kaynaklanmaktadır? Yoksa yine çoğu yöneticinin ‘kötü niyet’inden, özel çıkarları ‘insanlığın çıkarlarının’ önüne koymasından mı kaynaklanmaktadır? Neden ‘ulusal çıkar’ değil de ‘insanlığın geleceğinden söz ettiğimize gelince, hiçbir ‘ulusal çıkar’ insanlığın geleceğinden ‘önce’ ve ‘üstün’ değildir de ondan. Ve ileride ayrıntılarına değineceğim üzere, eğer ABD, AB kendi yöneticilerinin çıkarları doğrultusunda ‘müdahale’ etmeyecek olsaydı, bugün Avrupa Birliği bir başka ‘gelişme’ içinde olabilir miydi? Bu ‘tez’, Avrasyacılık kuramının ‘çalışma hipotezi’ (htpothèse detravail’lerden) biri olabilir veya bu konuda ilgili ülkelerden yüzlerce ‘Doktora tezi’ çıkarılabilir. Ne var ki, hele günümüz üniversiteleri göz önüne alındığında, bunun şimdilik bir pek kolay olmayacağını söyleyeceğim. Çünkü, yukarıda sözünü ettiğimiz ‘akıl tutulması’ (inertie mentale) ya da ‘vizyon eksikliği’ (la paresse de l’esprit) günümüz entelektüellerinin belirgin nitelikleri arasındadır…

 

Bu okuduğunuz yazıda kafalarınız çok karışacak belki anlayamayacağınız konular ve isimler olacak ama bende en az sizin kadar zorlandım bunu kaleme alırken. Ama uzun zamandır bu Avrasya ismi konusu kafamı çok kurcalıyordu. Bazen Düşünüyorsunuz, Avrupa Ülkelerinin ABD’nin buralarda ne işi var burnumuzun dibine kadar sokuluyorlar. Ama menfaatleri olamayan yerde ne işleri olacak. Daha çok göreceğiz buralarda onları…

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.