VAHAP DABAKAN
Köşe Yazarı
VAHAP DABAKAN
 

Evimiz sırtımızı yasladığımız kaledir!

PİRİNCİN TAŞLARI    Müslümanların beklediği on bir Ay'ın sultanı Ramazan Ay’ının geldiği şu günde bu gece sahura kalkarak Müslüman olmanın şartlarından biri olan oruç tutmaya başlayacağız. Covid-19 pandemi nedeniyle kalemiz dediğimiz evlerimize sığınıp ibadetlerimizi yerimize getirmeye çalışacağız. Pandemi nedeniyle teravih namazları yasak da olsa evlerimizde ibadetlerimizi yapmaya çalışacağız…    İslam kültüründe ev aileyi bir arada tutan mekân, ahlaki değerlerle burada tanışır, siyah ile beyazın farkını burada öğreniriz. Ev bizi dış dünyanın bitmek bilmeyen kargaşalarından, kulaklarımızı tırmalayan seslerden, her türlü kötülüklerden koruyan ve ruhumuzu derin okyanuslara taşıyan bir mekândır. Acı ve tatlı günlerimiz paylaştığımız mekânımızdır…    Vaktimizin çoğunu dışarıda geçiren bu kişiler evi oldukça sıkıcı bulur ve her fırsatta kendilerini dışarı atmak isterler. Kökleri ile bağlarını koparmış hatunlar ‘ev hanımıyım’ demekten kaçınırlar zamanın adamları ise ‘evde vakit geçiriyorum’ demekten ar edinirler. Zira kapitalist zihniyete göre ev hareketsiz, donuk, işe yaramaz bir mekân, tercih edilmeyen bir ortamdır…     Fakat ilginçtir evi değersizleştiren günümüz insanı, karantina günlerinde bu küçük mekânı en güvenilir sığınak olarak görüp yuvanın sıcaklığına sığındılar. Evin kendileri için bu kadar güvenli bir alan olduğunu ilk defa fark eden insanlar, tehlike ortadan kalkıncaya kadar evini kale olarak görüp sığınmaktadır.    2020 yılı afetlerin üzerimize sağanak gibi yağdığı bir yıl oldu. Nükleer savaşlar, çekirge istilası, depremler, kum fırtınası, iklim değişikliği ve bütün dünyayı etki altına alan koronavirüs hayatı felce uğrattı. Öldürücü virüsten korunmak için yöneticiler, sağlıkçılar, bilim adamları insanları eve teşvik ettiler.  Evin insanları koruyucu  bir kale olarak tanımladılar. Ev yakın tarihte bu kadar rağbet görmemişti, insanlar evin kendileri için bir korunak olacağını akıllarına dahi getirmemişlerdi…    Güç zehirlenmesine kapılan zorbalar toprağın, suyun insanın fıtratını bozarak kendilerince bir dünya oluşturmaya kalktılar. Evrende her şeye güç yetirebileceklerine inanan materyalistler, Allah’ın koyduğu düzeni bozarak kaosa neden oldular. Büyük katliamlar yaptılar, yeryüzünde taş üstünde taş bırakmadılar. Kendi türlerini katledebilmek için türlü türlü silahlar ürettiler…    Yaşanılanlar aniden gelişmedi. Kitleleri katledip, kendilerine ilahlık payesi biçen zorbalar bugün yaşananları bir asır önce tasarlamış ve programlarına dâhil etmişlerdi. Bill Gates, “Gelecek yıllarda 10 milyondan fazla insanın ölümüne neden olabilecek bir şey ortaya çıkarsa bu bir savaştan çok daha hızlı yayılabilen bir virüs olur” ifadesi ile sanırım bugünleri ima etmişti. Fakat ne acıdır ki, onlar bizim çocuklarımızın katliam planlarını yaparken bizim yöneticilerimiz, sözde hacı hocalarımız hâlâ çorbaya düşen sineğin durumunu tartışıyorlar…    Savaşların sadece silahlarla gerçekleşeceğini düşünmeyin. Firavun’un torunları masum halkları katledebilmek için türlü türlü oyunlar ve silahlar ürettiler. Kimi zaman aldığımız gıdalarda bazen, havaya sıkılan virüslerle, bazen içtiğimiz sularla bazen aldığımız ilaçlarla ölüyoruz. Silahlar hiç beklemediğimiz yönden geliyor ve sinsice vuruyor insanları. Bütün bunlar yaşanırken ellerimiz kollarımız bağlı bekliyoruz ne acı değil mi?    İnsanlar olarak aklımızı başımıza toparlamazsak, zevke, sefaya dalmaya devam edersek başımıza kim bilir daha neler gelecek? 
Ekleme Tarihi: 12 Nisan 2021 - Pazartesi

Evimiz sırtımızı yasladığımız kaledir!

PİRİNCİN TAŞLARI 

 

Müslümanların beklediği on bir Ay'ın sultanı Ramazan Ay’ının geldiği şu günde bu gece sahura kalkarak Müslüman olmanın şartlarından biri olan oruç tutmaya başlayacağız. Covid-19 pandemi nedeniyle kalemiz dediğimiz evlerimize sığınıp ibadetlerimizi yerimize getirmeye çalışacağız. Pandemi nedeniyle teravih namazları yasak da olsa evlerimizde ibadetlerimizi yapmaya çalışacağız… 

 

İslam kültüründe ev aileyi bir arada tutan mekân, ahlaki değerlerle burada tanışır, siyah ile beyazın farkını burada öğreniriz. Ev bizi dış dünyanın bitmek bilmeyen kargaşalarından, kulaklarımızı tırmalayan seslerden, her türlü kötülüklerden koruyan ve ruhumuzu derin okyanuslara taşıyan bir mekândır. Acı ve tatlı günlerimiz paylaştığımız mekânımızdır… 

 

Vaktimizin çoğunu dışarıda geçiren bu kişiler evi oldukça sıkıcı bulur ve her fırsatta kendilerini dışarı atmak isterler. Kökleri ile bağlarını koparmış hatunlar ‘ev hanımıyım’ demekten kaçınırlar zamanın adamları ise ‘evde vakit geçiriyorum’ demekten ar edinirler. Zira kapitalist zihniyete göre ev hareketsiz, donuk, işe yaramaz bir mekân, tercih edilmeyen bir ortamdır…  

 

Fakat ilginçtir evi değersizleştiren günümüz insanı, karantina günlerinde bu küçük mekânı en güvenilir sığınak olarak görüp yuvanın sıcaklığına sığındılar. Evin kendileri için bu kadar güvenli bir alan olduğunu ilk defa fark eden insanlar, tehlike ortadan kalkıncaya kadar evini kale olarak görüp sığınmaktadır. 

 

2020 yılı afetlerin üzerimize sağanak gibi yağdığı bir yıl oldu. Nükleer savaşlar, çekirge istilası, depremler, kum fırtınası, iklim değişikliği ve bütün dünyayı etki altına alan koronavirüs hayatı felce uğrattı. Öldürücü virüsten korunmak için yöneticiler, sağlıkçılar, bilim adamları insanları eve teşvik ettiler.  Evin insanları koruyucu  bir kale olarak tanımladılar. Ev yakın tarihte bu kadar rağbet görmemişti, insanlar evin kendileri için bir korunak olacağını akıllarına dahi getirmemişlerdi… 

 

Güç zehirlenmesine kapılan zorbalar toprağın, suyun insanın fıtratını bozarak kendilerince bir dünya oluşturmaya kalktılar. Evrende her şeye güç yetirebileceklerine inanan materyalistler, Allah’ın koyduğu düzeni bozarak kaosa neden oldular. Büyük katliamlar yaptılar, yeryüzünde taş üstünde taş bırakmadılar. Kendi türlerini katledebilmek için türlü türlü silahlar ürettiler… 

 

Yaşanılanlar aniden gelişmedi. Kitleleri katledip, kendilerine ilahlık payesi biçen zorbalar bugün yaşananları bir asır önce tasarlamış ve programlarına dâhil etmişlerdi. Bill Gates, “Gelecek yıllarda 10 milyondan fazla insanın ölümüne neden olabilecek bir şey ortaya çıkarsa bu bir savaştan çok daha hızlı yayılabilen bir virüs olur” ifadesi ile sanırım bugünleri ima etmişti. Fakat ne acıdır ki, onlar bizim çocuklarımızın katliam planlarını yaparken bizim yöneticilerimiz, sözde hacı hocalarımız hâlâ çorbaya düşen sineğin durumunu tartışıyorlar… 

 

Savaşların sadece silahlarla gerçekleşeceğini düşünmeyin. Firavun’un torunları masum halkları katledebilmek için türlü türlü oyunlar ve silahlar ürettiler. Kimi zaman aldığımız gıdalarda bazen, havaya sıkılan virüslerle, bazen içtiğimiz sularla bazen aldığımız ilaçlarla ölüyoruz. Silahlar hiç beklemediğimiz yönden geliyor ve sinsice vuruyor insanları. Bütün bunlar yaşanırken ellerimiz kollarımız bağlı bekliyoruz ne acı değil mi? 

 

İnsanlar olarak aklımızı başımıza toparlamazsak, zevke, sefaya dalmaya devam edersek başımıza kim bilir daha neler gelecek? 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.