VAHAP DABAKAN
Köşe Yazarı
VAHAP DABAKAN
 

İnsanlar Nasıl Canavarlaşıyor?

PİRİNCİN TAŞLARI        Dünya’da ama daha çok da Türkiye’de meydana gelen olaylara bakıldığında kadın cinayetlerinin ön plana çıktığı şu günlerde, Felsefeciler, senaryo yazarları, piyes yazarları, ilahiyatçılar, Psikiyatrisiler, Psikoloji Uzmanları, Emniyet Teşkilatı, Cinayet Masası Uzman ve dedektifleri ve tabii politikacılar şu soruya cevap arıyor. “İnsanlar nasıl canavarlaşıp insanları öldürüyor. İnsanları kötü yapan nedir?”          Hayat hikâyelerine her kötünün bir hikâyesi var. Hapishane ve ıslahevine düşenlere sorsanız ‘Bizi suçlamayın, “kendinizi suçlayın” diye ailesini, öğretmen, arkadaş, patronunu, dışarıdakileri suçluyor. Aynı soruyu dışarıdaki iyilere sorun, onlar da “Hepimiz aynı sepetin içindeki elmalarız. Çürük elmalar. Diğerlerini de bozmasın diye sepetten çıkarılanlardır” diye içeridekileri işaret ediyorlar...          Sokaklara ayakta duramayacak kadar uyuşturucu veya hap almış gençleri görüyoruz. Birde suça bulaşmayan iyi çocuklar var. Kötüler, iyileri uyuşturucuya alıştırıyorlar. Aldıkları uyuşturucu etkisiyle başlarını belaya sokuyorlar. Hapse giriyorlar. Bazıları ise aldıkları uyuşturucudan öldükleri haberlerini okuyoruz, televizyonlardan izliyoruz. Dünya iyi ve kötü insanlarla dolu iyi ve kötü hep olacak…           Konuyu araştıran bir Psikologa soruyorum.  İyi, kötü araştırma sonucunun cevabı nedir? “Hepimiz iyi çocuklardık ama etrafımız kötülüklerle çevriliyor” cümlesinde saklı. Etraf kötülüklerle dolu. Şehirlerin yoksul gettoları mıdır? İstatistikler hiç de öyle demiyor. Kötülüğü besleyen ve dibi canavarlıkla biten yollara yağ dökenler ve buna ses çıkarmayanlardır. Geçmiş zamanda ayağımızın altına yağ sokakta dökülürdü şimdi evlerin içinde dökülüyor...          Sokaktan korkarken internet erişimli bilgisayarlar evlerin mahremiyet duvarlarını yıktı. Asıl sorun büyükler de çocuklarla birlikte aynı olumsuz etkilere maruz ve kendileri için mubah olanı çocuklarına da sınır koyamamaları. Hiçbir çocuk kendisi sosyal sitelerde dolaşan bir anne-babanın koyduğu yasağa uymaz. Çocuklar söyleneni değil yapılanı takip ederler. Anne ve babaların, sokağa çıkmasını istemedikleri çocuklarını sosyal ilişkiden mahrum bırakarak teslim ettikleri sosyal medya sokaktan daha çok tehlikeli...          “Çocuklar sanal oyunlara bağımlılık derecesinde bağlanarak, uygun olmayan ve şiddet içerikli sitelerde dolaşıyor. Saatlerce bilgisayar başında hareketsiz duruyor. Çocuklar fiziksel ve zihinsel gelişmelerinde sorunlar yaşanıyor.” Gazetede dikkat çekici bir haber,  14 yaşındaki genç üç gün ara vermeden başından kalkmadığı internette yaptığı sosyal site turlarının sonu hastanede bittiği ve bacaklarının kesilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığıydı…           Yaşadığımız bu çürümenin, çölleşmenin önünü kesmenin yolu, kendi hayatımızla birlikte çocuklarımızın hayatını kuşatan bu yolumuza yağ dökücülere dur diyebilmektir. Bu yağ dökücülerin başında görüntülü medya ve internet bağımlılığıdır. Google’yi biraz karıştırıyorum. Gözüme, Paul Feyerabend’in sözleri takılıyor; “Batı uygarlığı, varlığını ve dünya üzerindeki hegemonyasını iki şeye borçludur, silah ve medya” diyor. Onlar dünya üzerindeki işgallerine her gün bir tuğla koyarken biz de her gün hayatımızdan bir parça koparan olaylarla zihnimizin kirlenmesini, çökmesini, narkoz etkisi yapan olayların etkisini sosyal medyaya borçluyuz…          Fiilî işgale dayalı klasik sömürgecilik çoktan tarih oldu. Şimdiki savaş malzemesi nükleer silah değil daha yıkıcı, tahrip edici medya. Onun için bugün ülkenin kültürel değerleriyle âdeta savaşan, genç kuşaklarından, bu milletin değerleri, ahlakı, inancı, kültürü ve tarihine meydan okuyan yabancılar ve yabancılaşma, canavarlar üreten bir medyatik işgale karşı savaş var. Şimdi herkes durup bu mücadelede nerde yer aldığına bakacak olursak. Hiçbir yerinde yer almıyoruz ve her geçen gün canavarlaşmaya başladığımızın bir yeni örneğini görüyoruz. Uyuşturucu kullanımı arttıkça, çocuğunu seven babayı sokak ortasında kafasından vuruyorlarsa, çocuğumuzun anası dediğimiz eşimizi dövüp, öldürürsek. Gençliğimiz ve insanlarımız nereye gidiyor diye sormaktan kendimizi de almayız!    
Ekleme Tarihi: 02 Ekim 2017 - Pazartesi

İnsanlar Nasıl Canavarlaşıyor?

PİRİNCİN TAŞLARI

      

Dünya’da ama daha çok da Türkiye’de meydana gelen olaylara bakıldığında kadın cinayetlerinin ön plana çıktığı şu günlerde, Felsefeciler, senaryo yazarları, piyes yazarları, ilahiyatçılar, Psikiyatrisiler, Psikoloji Uzmanları, Emniyet Teşkilatı, Cinayet Masası Uzman ve dedektifleri ve tabii politikacılar şu soruya cevap arıyor. “İnsanlar nasıl canavarlaşıp insanları öldürüyor. İnsanları kötü yapan nedir?”
      

 

Hayat hikâyelerine her kötünün bir hikâyesi var. Hapishane ve ıslahevine düşenlere sorsanız ‘Bizi suçlamayın, “kendinizi suçlayın” diye ailesini, öğretmen, arkadaş, patronunu, dışarıdakileri suçluyor. Aynı soruyu dışarıdaki iyilere sorun, onlar da “Hepimiz aynı sepetin içindeki elmalarız. Çürük elmalar. Diğerlerini de bozmasın diye sepetten çıkarılanlardır” diye içeridekileri işaret ediyorlar...
      

 

Sokaklara ayakta duramayacak kadar uyuşturucu veya hap almış gençleri görüyoruz. Birde suça bulaşmayan iyi çocuklar var. Kötüler, iyileri uyuşturucuya alıştırıyorlar. Aldıkları uyuşturucu etkisiyle başlarını belaya sokuyorlar. Hapse giriyorlar. Bazıları ise aldıkları uyuşturucudan öldükleri haberlerini okuyoruz, televizyonlardan izliyoruz. Dünya iyi ve kötü insanlarla dolu iyi ve kötü hep olacak…

      

 

 Konuyu araştıran bir Psikologa soruyorum.  İyi, kötü araştırma sonucunun cevabı nedir? “Hepimiz iyi çocuklardık ama etrafımız kötülüklerle çevriliyor” cümlesinde saklı. Etraf kötülüklerle dolu. Şehirlerin yoksul gettoları mıdır? İstatistikler hiç de öyle demiyor. Kötülüğü besleyen ve dibi canavarlıkla biten yollara yağ dökenler ve buna ses çıkarmayanlardır. Geçmiş zamanda ayağımızın altına yağ sokakta dökülürdü şimdi evlerin içinde dökülüyor...

      

 

Sokaktan korkarken internet erişimli bilgisayarlar evlerin mahremiyet duvarlarını yıktı. Asıl sorun büyükler de çocuklarla birlikte aynı olumsuz etkilere maruz ve kendileri için mubah olanı çocuklarına da sınır koyamamaları. Hiçbir çocuk kendisi sosyal sitelerde dolaşan bir anne-babanın koyduğu yasağa uymaz. Çocuklar söyleneni değil yapılanı takip ederler. Anne ve babaların, sokağa çıkmasını istemedikleri çocuklarını sosyal ilişkiden mahrum bırakarak teslim ettikleri sosyal medya sokaktan daha çok tehlikeli...

      

 

“Çocuklar sanal oyunlara bağımlılık derecesinde bağlanarak, uygun olmayan ve şiddet içerikli sitelerde dolaşıyor. Saatlerce bilgisayar başında hareketsiz duruyor. Çocuklar fiziksel ve zihinsel gelişmelerinde sorunlar yaşanıyor.” Gazetede dikkat çekici bir haber,  14 yaşındaki genç üç gün ara vermeden başından kalkmadığı internette yaptığı sosyal site turlarının sonu hastanede bittiği ve bacaklarının kesilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığıydı… 
      

 

Yaşadığımız bu çürümenin, çölleşmenin önünü kesmenin yolu, kendi hayatımızla birlikte çocuklarımızın hayatını kuşatan bu yolumuza yağ dökücülere dur diyebilmektir. Bu yağ dökücülerin başında görüntülü medya ve internet bağımlılığıdır. Google’yi biraz karıştırıyorum. Gözüme, Paul Feyerabend’in sözleri takılıyor; “Batı uygarlığı, varlığını ve dünya üzerindeki hegemonyasını iki şeye borçludur, silah ve medya” diyor. Onlar dünya üzerindeki işgallerine her gün bir tuğla koyarken biz de her gün hayatımızdan bir parça koparan olaylarla zihnimizin kirlenmesini, çökmesini, narkoz etkisi yapan olayların etkisini sosyal medyaya borçluyuz…
      

 

Fiilî işgale dayalı klasik sömürgecilik çoktan tarih oldu. Şimdiki savaş malzemesi nükleer silah değil daha yıkıcı, tahrip edici medya. Onun için bugün ülkenin kültürel değerleriyle âdeta savaşan, genç kuşaklarından, bu milletin değerleri, ahlakı, inancı, kültürü ve tarihine meydan okuyan yabancılar ve yabancılaşma, canavarlar üreten bir medyatik işgale karşı savaş var. Şimdi herkes durup bu mücadelede nerde yer aldığına bakacak olursak. Hiçbir yerinde yer almıyoruz ve her geçen gün canavarlaşmaya başladığımızın bir yeni örneğini görüyoruz. Uyuşturucu kullanımı arttıkça, çocuğunu seven babayı sokak ortasında kafasından vuruyorlarsa, çocuğumuzun anası dediğimiz eşimizi dövüp, öldürürsek. Gençliğimiz ve insanlarımız nereye gidiyor diye sormaktan kendimizi de almayız!  

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.