VAHAP DABAKAN
Köşe Yazarı
VAHAP DABAKAN
 

Saygıdan mı, yoksa karşılıklı oyun mu oynuyoruz?

PİRİNCİN TAŞLARI   Yaşadığımız hayattan kesitler vermeye kalksak, her gün tiyatro sahnelerini ve tiyatro da oynayan sanatçıları aratmayacak roller yaptığımızı görecekseniz. Aslında ben, siz, biz, çok usta bir tiyatro oyuncularından yok farkımız. Gördüğümüz kişi, dost ve arkadaşlara, özellikle de kendi oylarımızla seçtiğimiz siyasetçileri gördüğümüzde kılım kılım kılınırız. Ceketimizi düğmeler saygı göstermek, olmazsa olmazı, “SAYIN – BEY” kelimeleri isim başlarında hitap ederiz…   Siyasetçi seçilinceye kadar, seçmenin ayağına gelir Selam verip hal hatır sorar. Seçildikten sonra biz siyasetçiye ulaşmak için randevular ve 7 kapıdan izinler alarak zorla ulaşırız. İşte seçmen ve insanlarımız hep bundan şikâyet eder. Tabi bu arada gerekli randevuyu alabilirseniz. Seçim zamanı verdikleri cep telefonlarına ulaşabilirseniz. Kendileri değil de danışmanları cevap verir hep telefonlara. Haydi ulaş bakalım seçtiğin senin temsilcine, vekiline, belediye başkanına…   İşte burada dinlediğim yüzlerce seçmen, yüzlerce vatandaş hep bu durumdan dert yanarlar. Tabi burada devamlı vatandaşların arasında olan, vatandaşların devamlı sorun ve dertlerini dinleyen Milletvekillerini, Belediye başkanlarını tenzih ediyorum. Ankara’da TBMM çalışmalarını bitirip vekil seçildiği seçmenin, vatandaşının arasında soluğu alan milletvekillerini biliyoruz. AK Parti İzmir İl Başkanı Aydın Şengül, bahsedeceğim. Başkan Şengül, kapsını herkese açar. Vatandaşların sorunlarını dinleyip, sorunlarına çare arar. 24 saat açık telefonuyla arayan herkese cevap vermeye çalışan il başkanlardan birisidir. Bir gazeteci, gazete temsilcisi olarak, siyasi partilerin daha önce ulaşamadığımız birçok İl başkanlarını da biliyoruz. Şimdi ise vatandaş da, gazeteci de aradığında iktidar partisinin İl başkanını karşısında buluyor ve sorularına da cevap buluyor. Telefonlara cevap vermeyenler de, yetkililer tarafından gerekli yere gönderiliyor…     Şunu söylemek istiyorum, Sahneye çevirdiğimiz hayatta karşılıklı oyun oynuyoruz. Etrafımıza şöyle bir baktığımız zaman karşılıklı birbirini övmeler, karşılıklı iltifatlar, tevazu gırla. Aslında hiç kimsenin öyle birbirini sevdiği falan yoktur. Yoksa herkes işinin görülmesi için birbirine kur mu yapıyor? Gerçek dost olanlar hariçtir…   Aslında böyle yaparak birbirimizi mi, aldatıyoruz? Bu aldatmacanın kaynağında ise hep karşı tarafa muhtaç olduğumuz düşüncesi var. Örneğin toplum içerisinde değerli olmamız ya da kendimizi değerli htirmemiz için birilerinin bizi övmesi gerekir. Bir şeylerin bizim sayemizde başarıya ulaşması, bunun için övüldüğümüz zamanda alçakgönüllülük yapmamız gerekir. Birbirimize karşılıklı oynadığımız oyunlar ile yaşamımızın orijinalliğini bozarak yaşamımızı sahteleştiriyoruz. Birbirimize kurduğumuz komploları da alçakgönüllülükle kamufle ederek başkalarının hayatını değil, kendi hayatımızı mahvediyoruz. Çünkü başkalarına kurmaya çalıştığımız komplolar yüzünden koskoca bir yaşam avucumuzun içinden kayıp gidiyor. Dönüp dönüp aynı komploları başkalarına kurmaktan, aynı hayatı yaşamaktan bir türlü bıkmıyoruz. Hatta zevk alır hale geliyoruz. Sanki altımızda ki koltuğun bir gün altımızdan kayıp gitmeyeceğini sanırız…   İnsanlar, kendi gerçek değerlerinin farkına varmadıkları sürece kendilerine karşı saygıları olmayacaktır. Kendilerinde farkındalık yaratmayı başaramayan insanlar, birbirlerine kur yaparak kendilerine katma değer peşindedirler. Oysa bu tür yapmacık davranışlar, insana değer katmadığı gibi yaşadığı hayatı da yalan yapmaktadır…   İnsan, kendisini hiç kimseye kanıtlamak zorunda değildir. İnsanın özü topraktır. Tüm yaşam mücadelesi de toprak kadar değerli olmalıdır. İnsanların övülmeye, iltifata ihtiyacı yoktur…   Hiçbir kimseyi üzmek ve övmek için bu yazıyı kaleme almadım. Seçmenlerden, vatandaşlardan gelen şikâyetleri ve gördüklerimi, dile getirmeye çalıştım. Burada doğru bildiklerimi, kişi ve kişilerin, geleceğimiz dediğimiz çocuklarımızın, gençlerimizin yararlanması ve örnek olması için yazdım…   Not: Yazılarla ilgili hukuki sorumluluk yazarlara aittir.
Ekleme Tarihi: 29 Ekim 2018 - Pazartesi

Saygıdan mı, yoksa karşılıklı oyun mu oynuyoruz?

PİRİNCİN TAŞLARI

 

Yaşadığımız hayattan kesitler vermeye kalksak, her gün tiyatro sahnelerini ve tiyatro da oynayan sanatçıları aratmayacak roller yaptığımızı görecekseniz. Aslında ben, siz, biz, çok usta bir tiyatro oyuncularından yok farkımız. Gördüğümüz kişi, dost ve arkadaşlara, özellikle de kendi oylarımızla seçtiğimiz siyasetçileri gördüğümüzde kılım kılım kılınırız. Ceketimizi düğmeler saygı göstermek, olmazsa olmazı, “SAYIN – BEY” kelimeleri isim başlarında hitap ederiz…

 

Siyasetçi seçilinceye kadar, seçmenin ayağına gelir Selam verip hal hatır sorar. Seçildikten sonra biz siyasetçiye ulaşmak için randevular ve 7 kapıdan izinler alarak zorla ulaşırız. İşte seçmen ve insanlarımız hep bundan şikâyet eder. Tabi bu arada gerekli randevuyu alabilirseniz. Seçim zamanı verdikleri cep telefonlarına ulaşabilirseniz. Kendileri değil de danışmanları cevap verir hep telefonlara. Haydi ulaş bakalım seçtiğin senin temsilcine, vekiline, belediye başkanına…

 

İşte burada dinlediğim yüzlerce seçmen, yüzlerce vatandaş hep bu durumdan dert yanarlar. Tabi burada devamlı vatandaşların arasında olan, vatandaşların devamlı sorun ve dertlerini dinleyen Milletvekillerini, Belediye başkanlarını tenzih ediyorum. Ankara’da TBMM çalışmalarını bitirip vekil seçildiği seçmenin, vatandaşının arasında soluğu alan milletvekillerini biliyoruz. AK Parti İzmir İl Başkanı Aydın Şengül, bahsedeceğim. Başkan Şengül, kapsını herkese açar. Vatandaşların sorunlarını dinleyip, sorunlarına çare arar. 24 saat açık telefonuyla arayan herkese cevap vermeye çalışan il başkanlardan birisidir. Bir gazeteci, gazete temsilcisi olarak, siyasi partilerin daha önce ulaşamadığımız birçok İl başkanlarını da biliyoruz. Şimdi ise vatandaş da, gazeteci de aradığında iktidar partisinin İl başkanını karşısında buluyor ve sorularına da cevap buluyor. Telefonlara cevap vermeyenler de, yetkililer tarafından gerekli yere gönderiliyor…  

 

Şunu söylemek istiyorum, Sahneye çevirdiğimiz hayatta karşılıklı oyun oynuyoruz. Etrafımıza şöyle bir baktığımız zaman karşılıklı birbirini övmeler, karşılıklı iltifatlar, tevazu gırla. Aslında hiç kimsenin öyle birbirini sevdiği falan yoktur. Yoksa herkes işinin görülmesi için birbirine kur mu yapıyor? Gerçek dost olanlar hariçtir…

 

Aslında böyle yaparak birbirimizi mi, aldatıyoruz? Bu aldatmacanın kaynağında ise hep karşı tarafa muhtaç olduğumuz düşüncesi var. Örneğin toplum içerisinde değerli olmamız ya da kendimizi değerli htirmemiz için birilerinin bizi övmesi gerekir. Bir şeylerin bizim sayemizde başarıya ulaşması, bunun için övüldüğümüz zamanda alçakgönüllülük yapmamız gerekir. Birbirimize karşılıklı oynadığımız oyunlar ile yaşamımızın orijinalliğini bozarak yaşamımızı sahteleştiriyoruz. Birbirimize kurduğumuz komploları da alçakgönüllülükle kamufle ederek başkalarının hayatını değil, kendi hayatımızı mahvediyoruz. Çünkü başkalarına kurmaya çalıştığımız komplolar yüzünden koskoca bir yaşam avucumuzun içinden kayıp gidiyor. Dönüp dönüp aynı komploları başkalarına kurmaktan, aynı hayatı yaşamaktan bir türlü bıkmıyoruz. Hatta zevk alır hale geliyoruz. Sanki altımızda ki koltuğun bir gün altımızdan kayıp gitmeyeceğini sanırız…

 

İnsanlar, kendi gerçek değerlerinin farkına varmadıkları sürece kendilerine karşı saygıları olmayacaktır. Kendilerinde farkındalık yaratmayı başaramayan insanlar, birbirlerine kur yaparak kendilerine katma değer peşindedirler. Oysa bu tür yapmacık davranışlar, insana değer katmadığı gibi yaşadığı hayatı da yalan yapmaktadır…

 

İnsan, kendisini hiç kimseye kanıtlamak zorunda değildir. İnsanın özü topraktır. Tüm yaşam mücadelesi de toprak kadar değerli olmalıdır. İnsanların övülmeye, iltifata ihtiyacı yoktur…

 

Hiçbir kimseyi üzmek ve övmek için bu yazıyı kaleme almadım. Seçmenlerden, vatandaşlardan gelen şikâyetleri ve gördüklerimi, dile getirmeye çalıştım. Burada doğru bildiklerimi, kişi ve kişilerin, geleceğimiz dediğimiz çocuklarımızın, gençlerimizin yararlanması ve örnek olması için yazdım…

 

Not: Yazılarla ilgili hukuki sorumluluk yazarlara aittir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.