VAHAP DABAKAN
Köşe Yazarı
VAHAP DABAKAN
 

Türkiye, AB’ye sırtını döner mi, dönerse ne olur?

Bu köşe yazımı tam bir ay önce yazıp hazırlamıştım. Ancak gündemler o kadar çabuk gelişiyor ki bu yazımı yayınlamaya fırsat bulamıyordum. Fakat Cumartesi günü Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yurt dışı çıkışında ziyaretleri ile ilgili çalışmaları hakkında havaalanında yaptığı konuşmada; “Avrupa Birliği, Türkiye’den kopuş noktasında. Gerekirse AB ile yollarımızı ayırırız” demesi yazımın ve bir ay önceki benim araştırmalarımı ön plana çıkardı. Gecikmeli de olsa o gün yazdığım yazımı bugün sizlerle paylaşacağım…        Köşe yazılarımda her zamanki gibi bugün yazacaklarım da hiç kimseyi bağlamaz. Benim şahsi incelemem, takip etmem ve şahsi düşünce görüşlerimdir. Türkiye Cumhuriyeti Parlamenterler ve gerekse AB yetkilileriyle yaptığım özel sohbetlerden aldığım bilgiler doğrultusunda yazdım…        60 yıldır Türkiye’yi kapısın bekletip oyalayan AB’ye Türkiye’nin üye olması egemenlik haklarınızın oldukça önemli bir bölümü, Brüksel’deki ortak karar mekanizmasına devretmek ya da onlarla paylaşmaktır. Yaklaşık son çeyrek asrın Ankara’daki iktidar yapısının karakteristik özelliklerine baktığımız zaman, Türkiye egemenlik haklarına Brüksel’i ortak etmeye hazır görünmüyor.    Dahası böyle bir niyeti de yok gibi… Yıllar evvel Ali Babacan’la  AB’ye ilgili bakan olduğu dönemde İzmir de EBSO toplantısına katılmak için geldiğinde Büyük Efes otelinde kendisiyle Türkiye - AB ilişkilerini sorup sohbet etmiştim. Babacan, AB üyeliğine hazır olmadıklarını söylemişti. Daha sonra EXPO Görüşmeleri için gittiğimiz Paris de  “Tarım Bakanı Mehdi Eker ile görüştüm Uyum yasaları ve başlıklarını konuşmaya başlasak en az on yıl kazanırız” demişti…         Biraz daha geriye 1999 AB Helsinki zirvesine gidelim.    “Türkiye - AB ilişkilerinin dönüm noktası, 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'dir. Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin adaylığı resmen onaylanmış ve diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı açık ve kesin bir dille ifade edilmişti.” Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit, 10 Aralık 1999 Cuma akşamı Helsinki’ye hareketinden önce, Ankara’da yaptığı konuşma önemlidir. Çünkü Türkiye, AB’ye aday ülke statüsü kazanırken çözüm olmasa da Kıbrıs’ın AB üyesi olabileceği de kararlaştırılmıştı. Ecevit, o akşamki konuşmasında, “Kıbrıs'la ilgili görüşmelerden bir sonuç alınmaması durumunda dahi, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin Kıbrıs adı altında Avrupa Birliği'ne üyelik işleminin uygulanabileceği izleniminin verilmesi ise çok sakıncalıdır. Bu konudaki görüşümüz herkes tarafından bilinmektedir… Peki, AB cephesinden Avrupa’dan Türkiye’ye ya da Türkiye’nin AB üyeliğine nasıl bakılıyor?           12-13 Aralık 2002 tarihinde Kopehang’da, Kıbrıs dâhil 10 ülkenin AB’ye katılımı onaylanıyordu. AB genişlerken, genişlemeye dâhil edilecek ülkelerin, içeriden bir sahipleneni vardır.    Türkiye ve KKTC üyeliğinin sakıncaları biliniyordu. Ancak, Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs’ın içinde olmayacağı bir genişlemeyi, istediğini açıkça belirtiyordu. Böyle bir üyeliği veto edeceğini, ortaya koyarak, Türkiye ve Kıbrıs’ın AB üyeliğini istemiyordu. Güney Kıbrıs’ı istiyordu…        Türkiye, AB’ye sırtını dönebilir mi? Ekonomik ilişkilerin bu kadar iç içe geçtiği bir durumda neredeyse imkânsız. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Avrupa Birliğine bir rest çekme midir?        Her şeye rağmen Türkiye, AB’ye sırtını dönmeye kalkarsa, arkasından, “Gel, gitme” diye hangi AB üyeleri koşar? En önde Yunanistan ve Güney Kıbrıs. Neden? Çünkü AB ile ilişkileri kopmuş bir Türkiye, hem Yunanistan hem de Güney Kıbrıs için çok daha büyük tehdit kaynağı olacağını söylemek istiyorum…
Ekleme Tarihi: 18 Eylül 2023 - Pazartesi

Türkiye, AB’ye sırtını döner mi, dönerse ne olur?

Bu köşe yazımı tam bir ay önce yazıp hazırlamıştım. Ancak gündemler o kadar çabuk gelişiyor ki bu yazımı yayınlamaya fırsat bulamıyordum. Fakat Cumartesi günü Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yurt dışı çıkışında ziyaretleri ile ilgili çalışmaları hakkında havaalanında yaptığı konuşmada; “Avrupa Birliği, Türkiye’den kopuş noktasında. Gerekirse AB ile yollarımızı ayırırız” demesi yazımın ve bir ay önceki benim araştırmalarımı ön plana çıkardı. Gecikmeli de olsa o gün yazdığım yazımı bugün sizlerle paylaşacağım…

       Köşe yazılarımda her zamanki gibi bugün yazacaklarım da hiç kimseyi bağlamaz. Benim şahsi incelemem, takip etmem ve şahsi düşünce görüşlerimdir. Türkiye Cumhuriyeti Parlamenterler ve gerekse AB yetkilileriyle yaptığım özel sohbetlerden aldığım bilgiler doğrultusunda yazdım…

       60 yıldır Türkiye’yi kapısın bekletip oyalayan AB’ye Türkiye’nin üye olması egemenlik haklarınızın oldukça önemli bir bölümü, Brüksel’deki ortak karar mekanizmasına devretmek ya da onlarla paylaşmaktır. Yaklaşık son çeyrek asrın Ankara’daki iktidar yapısının karakteristik özelliklerine baktığımız zaman, Türkiye egemenlik haklarına Brüksel’i ortak etmeye hazır görünmüyor.    Dahası böyle bir niyeti de yok gibi… Yıllar evvel Ali Babacan’la  AB’ye ilgili bakan olduğu dönemde İzmir de EBSO toplantısına katılmak için geldiğinde Büyük Efes otelinde kendisiyle Türkiye - AB ilişkilerini sorup sohbet etmiştim. Babacan, AB üyeliğine hazır olmadıklarını söylemişti. Daha sonra EXPO Görüşmeleri için gittiğimiz Paris de  “Tarım Bakanı Mehdi Eker ile görüştüm Uyum yasaları ve başlıklarını konuşmaya başlasak en az on yıl kazanırız” demişti…

        Biraz daha geriye 1999 AB Helsinki zirvesine gidelim.    “Türkiye - AB ilişkilerinin dönüm noktası, 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'dir. Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin adaylığı resmen onaylanmış ve diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı açık ve kesin bir dille ifade edilmişti.” Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit, 10 Aralık 1999 Cuma akşamı Helsinki’ye hareketinden önce, Ankara’da yaptığı konuşma önemlidir. Çünkü Türkiye, AB’ye aday ülke statüsü kazanırken çözüm olmasa da Kıbrıs’ın AB üyesi olabileceği de kararlaştırılmıştı. Ecevit, o akşamki konuşmasında, “Kıbrıs'la ilgili görüşmelerden bir sonuç alınmaması durumunda dahi, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin Kıbrıs adı altında Avrupa Birliği'ne üyelik işleminin uygulanabileceği izleniminin verilmesi ise çok sakıncalıdır. Bu konudaki görüşümüz herkes tarafından bilinmektedir…

Peki, AB cephesinden Avrupa’dan Türkiye’ye ya da Türkiye’nin AB üyeliğine nasıl bakılıyor?   

       12-13 Aralık 2002 tarihinde Kopehang’da, Kıbrıs dâhil 10 ülkenin AB’ye katılımı onaylanıyordu. AB genişlerken, genişlemeye dâhil edilecek ülkelerin, içeriden bir sahipleneni vardır.    Türkiye ve KKTC üyeliğinin sakıncaları biliniyordu. Ancak, Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs’ın içinde olmayacağı bir genişlemeyi, istediğini açıkça belirtiyordu. Böyle bir üyeliği veto edeceğini, ortaya koyarak, Türkiye ve Kıbrıs’ın AB üyeliğini istemiyordu. Güney Kıbrıs’ı istiyordu…

       Türkiye, AB’ye sırtını dönebilir mi? Ekonomik ilişkilerin bu kadar iç içe geçtiği bir durumda neredeyse imkânsız. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Avrupa Birliğine bir rest çekme midir?

       Her şeye rağmen Türkiye, AB’ye sırtını dönmeye kalkarsa, arkasından, “Gel, gitme” diye hangi AB üyeleri koşar? En önde Yunanistan ve Güney Kıbrıs. Neden? Çünkü AB ile ilişkileri kopmuş bir Türkiye, hem Yunanistan hem de Güney Kıbrıs için çok daha büyük tehdit kaynağı olacağını söylemek istiyorum…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.