BEKİR ÖZCAN
Köşe Yazarı
BEKİR ÖZCAN
 

Aklı Esir alan Bâtıl inanç ve Hurafeler

Arapça “butlan” kelimesinden türetilen bâtıl kavramı, “boş, çürük, asılsız ve gerçeğe aykırı olan” anlamına geliyor. Kelimenin Latince kökeni ise “eski halk inançlarının, yeni ve egemen dini anlayışın içinde bir şekilde varlıklarını sürdürmesi” manası taşıyor. Boş inançların neredeyse tamamının tarihi çok eski zamanlara uzanıyor. Uzmanlar; eski çağlarda, özellikle tabiat olayları karşısındaki çaresizlik ve dini sapmalar nedeniyle bâtıl inançlara yönelen insanların, bugün de çeşitli sosyal problemler nedeniyle aynı eğilimi sergilediği görüşünü savunuyorlar. Buna göre, çaresizlik hissine kapılan kişi, kendine destek olacak manevi bir güç aramakta, bu gücü bulamadığı zamanlarda da bâtıl inançlara yönelerek bu boşluğu doldurmaya çalışmaktadır. Günlük hayatımız, nereden geldiğini bilmediğimiz ama asırlardır toplumların hayatında olan örneklerle örülü durumda. Örneğin, binlerce yıl önce, Dünya’nın uydusu Ay’a tapınılmaktaydı. O devrin insanları, “tanrıça” saydıkları Ay’ın zenginlik ve uğur getirdiğine inanıyorlardı. Yine, günümüzde hâlâ varlığını sürdüren, “at nalının uğurlu sayılması”nı tarihçiler ve antropologlar, eski Avrupa topluluklarından Keltlerin “atın kutsal olduğuna” inanmalarından türediği görüşünü dile getirmektedir. “Kara kedi”, antik Mısır ve onun etkilediği toplumlarda aslında değerli bir varlıktı ve “tanrıça” olarak kabul edilirdi. Kedileri korumak için yasalar bile çıkartılmıştı. Ancak Hristiyanlık ortaya çıktığında kara kedilere karşı bir nefret oluştu. İtalya’daki “Hayvanları ve Çevreyi Koruma Derneği”nin 2007 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, ülkede her yıl 60 bin dolayında kara kedi, “uğursuzluk getirdiği inancıyla” öldürüldüğü belirtildi. “Teslis”, üçleme, 13, merdiven altı… “Baba – Oğul – Kutsal Ruh” üçlemesinin, iki bin yıldan fazladır salt Hristiyanlık’ta yer aldığı bilinmektedir. Bu anlayışa göre, üçün kutsallığını bozacak her şey kötü addedilmekte, “1” sayısının “3”ün bütünlüğünü bozduğu gerekçesiyle “13” rakamı uğursuz görülmekteydi. Bu rakamın uğursuzluğuna ilişkin en yaygın değerlendirme ise Hz. İsa ile havarileri Roma askerleri tarafından takibe uğradığı sırada toplam 13 kişi olmalarıyla alakalıydı.  Havarilerden birisinin ihanetine uğramıştı. Böylece Hristiyan dünyası, “13. kişi”nin ihanetiyle uğursuzluğu birleştiren bir inanca sahip olmuştu. Tapınak Şövalyeleri’nin 13 Ekim 1307 Cuma günü tutuklanması da bu değerlendirmeye bir diğer kaynak olarak verilmektedir. Ayrıca, putperest Mısır’da merdivenin uğurlu sayılması, Hristiyanlığın ise bu tür eski inanışları yıkmak istemesi de merdiven ve merdiven altından geçmeye karşı bir antipati oluşturmuştu. Bu bâtıl inançlar özellikle Batılı ülkelerde bugün bile öylesine güçlüdür ki, bazı kimseler yemek daveti verdiklerinde masadaki kişi sayısının 13 olmamasına dikkat ederler. Dünyaca ünlü şirketlerin, otellerin asansörlerinde 13’üncü kat düğmesi bulunmaz, 13 rakamı taşıyan odalar olmaz ya da “12A” diye kaydedilir. Yine Fransızlar ev adreslerinde 13’ü kullanmazken, İtalya’da ise ulusal piyango, 13 sayısını çekilişlerine dahil etmez. Geçtiğimiz yüzyılda psikolojik hastalıklar literatüründe “13’ten Korkma Hastalığı” (Triskaidekafobi) diye bir kavram bile yer almıştır. “Yıldız kayınca dilek tut”..“Çok yaşa”.. “Şeytan kulağına kurşun”.. Antik Yunan’da yer gök tanrı dolu olduğundan, pek çok yıldız da tanrı ya da tanrıça addedilirdi. Bu nedenle  bir yıldız kaydığında dilek dilemek yaygınlaşmıştı. Hapşıran birisine ise “çok yaşa” denmesinin kökeninde de “aksırma sırasında ruhun geçici olarak bedenden ayrıldığı” inancı yatmaktaydı. Eski Romalılar, “aynaların ruhumuzdan parçalar içerdiğine” inanıyordu. Bu nedenle de bir ayna kırıldığında, birinin sağlığında ve esenliğinde bir kırılma olacağı endişesine kapılıyorlardı. Kulağını çekerek taş ya da tahtaya vurmanın belaları savuracağı inancı ise hem Kuzey Amerika yerlileri hem de eski Yunanlar zamanından beri var olan bir bâtıl inançtı. Kötü bir durum söz konusu olduğunda tahtaya vurdukları takdirde “tanrı ile iletişime geçtiklerini” düşünüp rahatlıyorlardı. “Siftah parası”nı yere atmak, makas uzatırken üzerine tükürmek Günlük hayatımızdan da kolayca anlaşılacağı üzere bâtıl inançlar ülkemizde de sıklıkla görülmekte. Sabah işe gidilirken ya da dükkân açılırken ilk rastlanılan kişinin gün hakkında yorum yapması ve buna inanılması yaygın bir alışkanlık. Yine esnafın, o gün işlerin iyi gitmesi için siftah parasını yere atması ya da yüzüne sakalına sürmesi de hâlâ devam eden bir bâtıl itikat. Birisine bıçak ya da makas gibi kesici bir alet verilirken “düşmanlığa yol açmasın diye üzerine tükürmek” de ülkemizdeki yaygın anlayışlar arasında yer almıştır. Akşam saatlerinde tırnak kesmenin iyi sayılmadığı da biliniyor. Bununla ilgili “günah” kanısının ise âlimlerinin, o zamanki şartlarda düşük aydınlatmayı dikkate almaları nedeniyle söylenmiş olabileceği düşünülüyor. Yine, Ay ve Güneş tutulmaları sırasında silah atılıp, teneke çalınmasının kökeninde de “Ay ve Güneş’in önünü kapatan cin-peri topluluğun kaçırılabileceğine olan inanç yer almaktadır. Yaygın bâtıl inanışlar arasında şunlar da yer almakta: Baykuş ötüşünü duymanın ölüm haberi alınacağına yorulması. Bireylerin şanslı sayılarının olduğuna inanması. İnsanın, göbek kordonunun gömüldüğü yerde yaşayacağının düşünülmesi. Belirli günlerde belirli işlerin yapmanın uğursuz sayılması : İki bayram arası nikâh kıymanın uğursuzluğu. Elde çıkan siğillerin ağaca kurbağa asılmasıyla tedavi edileceğine inanılması. Türbede mum yakmak. Türbeye çaput bağlamak. Nazar boncuğunun kötülüklerden koruduğuna inanmak. Mavi gözlü kişilerin uzun süre birisine bakmasının nazar getireceğini düşünmek. Dört yapraklı yonca ve tavşan ayağının uğur getireceğine inanmak. Nevruz’da ateşin üzerinden üç defa atlayarak dilek tutmak. Sabah ezanı okunurken köpeklerin ulumasının kötüye ve uğursuz sayılması gibi pek çok konu.. İnsanlar çevrelerinde gördükleri birtakım şeylerde ve tabiat olaylarında uğursuzluk bulunduğuna inana gelmiştir. Aslında hiçbir şeyde uğursuzluk bulunmadığı gibi hiçbir şey başlangıçta uğurlu da değildir. Uğursuzluk herkesin kendinde, kendi yorumunda ve anlayışındadır. Halk arasında kullanılan, “Uğurlu geldi, uğursuzluk getirdi” gibi sözler birer zan ve kuruntudan ibarettir. Ay ve güneş tutulması, köpeklerin uluması, baykuşun ötmesi, kedi ve köpeğin yürüyen bir kişinin önünden geçmesi, ayrıca merdiven altından geçmek, salı günü işe başlamak veya yola çıkmak, gece aynaya bakmak, tırnak kesmek vb. pek çok şeyde uğursuzluk bulunduğunun kabul edilmesi birer temelsiz inançtır. Hayır ve şer Allah’tan beklendiğine göre eşya kendi kendine uğurlu veya uğursuz olamaz; onun iyi kullanılması hayır, kötü kullanılması şer getirir. Kullanımdan kaynaklanan hataları nesne ve olaylara atfederek onları uğursuz kabul etmek doğru değildir. Ayrıca bir şeyi uğursuz sayma, dinin yanı sıra ilim, akıl ve gerçekle de bağdaşmamaktadır. (DİA) Kaynakca : “Bâtıl İnanç ve Davranışlar Üzerine Psikososyolojik Bir Analiz”, “Bâtıl İnançların İletişimsel İşlevi ve Medyadaki Yansımaları”, “Halk İnanışlarının Mitolojik Kökenleri, Ensonhaber, DİA.
Ekleme Tarihi: 22 Temmuz 2022 - Cuma

Aklı Esir alan Bâtıl inanç ve Hurafeler

Arapça “butlan” kelimesinden türetilen bâtıl kavramı, “boş, çürük, asılsız ve gerçeğe aykırı olan” anlamına geliyor. Kelimenin Latince kökeni ise “eski halk inançlarının, yeni ve egemen dini anlayışın içinde bir şekilde varlıklarını sürdürmesi” manası taşıyor.

Boş inançların neredeyse tamamının tarihi çok eski zamanlara uzanıyor. Uzmanlar; eski çağlarda, özellikle tabiat olayları karşısındaki çaresizlik ve dini sapmalar nedeniyle bâtıl inançlara yönelen insanların, bugün de çeşitli sosyal problemler nedeniyle aynı eğilimi sergilediği görüşünü savunuyorlar. Buna göre, çaresizlik hissine kapılan kişi, kendine destek olacak manevi bir güç aramakta, bu gücü bulamadığı zamanlarda da bâtıl inançlara yönelerek bu boşluğu doldurmaya çalışmaktadır.

Günlük hayatımız, nereden geldiğini bilmediğimiz ama asırlardır toplumların hayatında olan örneklerle örülü durumda. Örneğin, binlerce yıl önce, Dünya’nın uydusu Ay’a tapınılmaktaydı. O devrin insanları, “tanrıça” saydıkları Ay’ın zenginlik ve uğur getirdiğine inanıyorlardı. Yine, günümüzde hâlâ varlığını sürdüren, “at nalının uğurlu sayılması”nı tarihçiler ve antropologlar, eski Avrupa topluluklarından Keltlerin “atın kutsal olduğuna” inanmalarından türediği görüşünü dile getirmektedir.

“Kara kedi”, antik Mısır ve onun etkilediği toplumlarda aslında değerli bir varlıktı ve “tanrıça” olarak kabul edilirdi. Kedileri korumak için yasalar bile çıkartılmıştı. Ancak Hristiyanlık ortaya çıktığında kara kedilere karşı bir nefret oluştu. İtalya’daki “Hayvanları ve Çevreyi Koruma Derneği”nin 2007 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, ülkede her yıl 60 bin dolayında kara kedi, “uğursuzluk getirdiği inancıyla” öldürüldüğü belirtildi.

“Teslis”, üçleme, 13, merdiven altı…

“Baba – Oğul – Kutsal Ruh” üçlemesinin, iki bin yıldan fazladır salt Hristiyanlık’ta yer aldığı bilinmektedir. Bu anlayışa göre, üçün kutsallığını bozacak her şey kötü addedilmekte, “1” sayısının “3”ün bütünlüğünü bozduğu gerekçesiyle “13” rakamı uğursuz görülmekteydi. Bu rakamın uğursuzluğuna ilişkin en yaygın değerlendirme ise Hz. İsa ile havarileri Roma askerleri tarafından takibe uğradığı sırada toplam 13 kişi olmalarıyla alakalıydı.  Havarilerden birisinin ihanetine uğramıştı. Böylece Hristiyan dünyası, “13. kişi”nin ihanetiyle uğursuzluğu birleştiren bir inanca sahip olmuştu. Tapınak Şövalyeleri’nin 13 Ekim 1307 Cuma günü tutuklanması da bu değerlendirmeye bir diğer kaynak olarak verilmektedir.

Ayrıca, putperest Mısır’da merdivenin uğurlu sayılması, Hristiyanlığın ise bu tür eski inanışları yıkmak istemesi de merdiven ve merdiven altından geçmeye karşı bir antipati oluşturmuştu.

Bu bâtıl inançlar özellikle Batılı ülkelerde bugün bile öylesine güçlüdür ki, bazı kimseler yemek daveti verdiklerinde masadaki kişi sayısının 13 olmamasına dikkat ederler. Dünyaca ünlü şirketlerin, otellerin asansörlerinde 13’üncü kat düğmesi bulunmaz, 13 rakamı taşıyan odalar olmaz ya da “12A” diye kaydedilir. Yine Fransızlar ev adreslerinde 13’ü kullanmazken, İtalya’da ise ulusal piyango, 13 sayısını çekilişlerine dahil etmez. Geçtiğimiz yüzyılda psikolojik hastalıklar literatüründe “13’ten Korkma Hastalığı” (Triskaidekafobi) diye bir kavram bile yer almıştır.

“Yıldız kayınca dilek tut”..“Çok yaşa”.. “Şeytan kulağına kurşun”..

Antik Yunan’da yer gök tanrı dolu olduğundan, pek çok yıldız da tanrı ya da tanrıça addedilirdi. Bu nedenle  bir yıldız kaydığında dilek dilemek yaygınlaşmıştı.

Hapşıran birisine ise “çok yaşa” denmesinin kökeninde de “aksırma sırasında ruhun geçici olarak bedenden ayrıldığı” inancı yatmaktaydı. Eski Romalılar, “aynaların ruhumuzdan parçalar içerdiğine” inanıyordu. Bu nedenle de bir ayna kırıldığında, birinin sağlığında ve esenliğinde bir kırılma olacağı endişesine kapılıyorlardı.

Kulağını çekerek taş ya da tahtaya vurmanın belaları savuracağı inancı ise hem Kuzey Amerika yerlileri hem de eski Yunanlar zamanından beri var olan bir bâtıl inançtı. Kötü bir durum söz konusu olduğunda tahtaya vurdukları takdirde “tanrı ile iletişime geçtiklerini” düşünüp rahatlıyorlardı.

“Siftah parası”nı yere atmak, makas uzatırken üzerine tükürmek

Günlük hayatımızdan da kolayca anlaşılacağı üzere bâtıl inançlar ülkemizde de sıklıkla görülmekte. Sabah işe gidilirken ya da dükkân açılırken ilk rastlanılan kişinin gün hakkında yorum yapması ve buna inanılması yaygın bir alışkanlık.

Yine esnafın, o gün işlerin iyi gitmesi için siftah parasını yere atması ya da yüzüne sakalına sürmesi de hâlâ devam eden bir bâtıl itikat. Birisine bıçak ya da makas gibi kesici bir alet verilirken “düşmanlığa yol açmasın diye üzerine tükürmek” de ülkemizdeki yaygın anlayışlar arasında yer almıştır.

Akşam saatlerinde tırnak kesmenin iyi sayılmadığı da biliniyor. Bununla ilgili “günah” kanısının ise âlimlerinin, o zamanki şartlarda düşük aydınlatmayı dikkate almaları nedeniyle söylenmiş olabileceği düşünülüyor. Yine, Ay ve Güneş tutulmaları sırasında silah atılıp, teneke çalınmasının kökeninde de “Ay ve Güneş’in önünü kapatan cin-peri topluluğun kaçırılabileceğine olan inanç yer almaktadır.

Yaygın bâtıl inanışlar arasında şunlar da yer almakta: Baykuş ötüşünü duymanın ölüm haberi alınacağına yorulması. Bireylerin şanslı sayılarının olduğuna inanması. İnsanın, göbek kordonunun gömüldüğü yerde yaşayacağının düşünülmesi.

Belirli günlerde belirli işlerin yapmanın uğursuz sayılması : İki bayram arası nikâh kıymanın uğursuzluğu. Elde çıkan siğillerin ağaca kurbağa asılmasıyla tedavi edileceğine inanılması. Türbede mum yakmak. Türbeye çaput bağlamak. Nazar boncuğunun kötülüklerden koruduğuna inanmak. Mavi gözlü kişilerin uzun süre birisine bakmasının nazar getireceğini düşünmek. Dört yapraklı yonca ve tavşan ayağının uğur getireceğine inanmak. Nevruz’da ateşin üzerinden üç defa atlayarak dilek tutmak. Sabah ezanı okunurken köpeklerin ulumasının kötüye ve uğursuz sayılması gibi pek çok konu..

İnsanlar çevrelerinde gördükleri birtakım şeylerde ve tabiat olaylarında uğursuzluk bulunduğuna inana gelmiştir. Aslında hiçbir şeyde uğursuzluk bulunmadığı gibi hiçbir şey başlangıçta uğurlu da değildir. Uğursuzluk herkesin kendinde, kendi yorumunda ve anlayışındadır. Halk arasında kullanılan, “Uğurlu geldi, uğursuzluk getirdi” gibi sözler birer zan ve kuruntudan ibarettir. Ay ve güneş tutulması, köpeklerin uluması, baykuşun ötmesi, kedi ve köpeğin yürüyen bir kişinin önünden geçmesi, ayrıca merdiven altından geçmek, salı günü işe başlamak veya yola çıkmak, gece aynaya bakmak, tırnak kesmek vb. pek çok şeyde uğursuzluk bulunduğunun kabul edilmesi birer temelsiz inançtır.

Hayır ve şer Allah’tan beklendiğine göre eşya kendi kendine uğurlu veya uğursuz olamaz; onun iyi kullanılması hayır, kötü kullanılması şer getirir. Kullanımdan kaynaklanan hataları nesne ve olaylara atfederek onları uğursuz kabul etmek doğru değildir. Ayrıca bir şeyi uğursuz sayma, dinin yanı sıra ilim, akıl ve gerçekle de bağdaşmamaktadır. (DİA)

Kaynakca : “Bâtıl İnanç ve Davranışlar Üzerine Psikososyolojik Bir Analiz”, “Bâtıl İnançların İletişimsel İşlevi ve Medyadaki Yansımaları”, “Halk İnanışlarının Mitolojik Kökenleri, Ensonhaber, DİA.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.