ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

SURİYE ve VATANDAŞ’LIK (!)

Net bir tarih hatırlamıyorum ama yaz gününde zemheri gecenin ayazı gibi bir soğukluk htim, “Türk –Türk” derken ve vatan, millet diye nara’lar atarken  altı yıldır misafir ettiğimiz insanlar(!) gelip Türk toprakları içerisinde,Türk vatandaşı gibi yaşayıp hareket edecekler…. Yok ya başka… !!! Valla arkadaşlar hiç ben gibi düşünmeyin bırak topraklarda yaşamayı adamlara ev, iş sosyal hakkı her şey ama her şey sağlanacak…  Eee biz kardeşiz ya, Elhamdülillah. Başlarım böyle kardeşliğe… Olmaz arkadaş olmaz!  ne olursa olsun bu şekilde kimseyi istemiyorum… Neden mi? Ne işleri var ki adam olsunlar kendi topraklarına sahip çıksınlar. Evet-evet adam olsunlar ne turşu kaşıklarsa kaşıklasınlar. Hepimiz böyle düşünüyoruz, bende dâhil. Aksi düşüneni vururum zaten(!) Fakat acı bir gerçek var. Ne biliyor musunuz? Kurt sofraya oturduğunda onun önüne yemeğini getirip hizmet etmek zorundasın…  Şu dış ülkelerin uşakları yok mu? En başından beri hizmet ettiğimiz şu dış ülkeler…  Diyeceğim o ki Suriye'nin bundan böyle bölünmekten başka şansı yok. 16 devlet akbaba gibi toprak kapma derdinde. Türkiye bu tabloyu görüyor ve kurtlar sofrasına ortak oluyor, aklınca olmaya çalışıyor yani.   3-4 milyon Suriyelinin vatandaş yapılıp Türkiye'deki şehirlere yerleştirileceğini düşünenler bu hamleyi anlamak mümkün değil hangimiz bu psikolojiye bürünüp onlara Eyvallah deriz... Neyse. Gelin sizlerle 1921 yıllarına yolculuk yapalım, bu yolculuğun sonunda konu ile olmasa da bir sorum olacak affınıza sığınarak... 1921 yılında, yani Montrö Mütarekesi'nden hemen sonra Suriye'den Anadolu'ya giren Fransa İskenderun Sancağı olarak bilinen bölgeyi işgal etti.  Ancak daha sonra Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşması’nın 7. maddesine göre İskenderun Sancağı'nın Suriye sınırları içerisinde kalmasına, bölgenin resmi dilinin Türkçe olmasına ve para biriminin de Türk Lirası olmasına karar verildi. Kısacası Suriye içinde resmen olmasa da Türkiye'ye bağlı olan bir Hatay Cumhuriyeti kuruldu. Fakat Lozan Antlaşması’nda tarihi bir hata yapıldı çizilen harita ile Hatay sınırlarımız dışında kaldı.   Daha sonra Fransa Suriye'nin özgürlüğünü tanıdı ancak Hatay'la ilgili bir adım atmadı. Bu duruma şiddetle itiraz eden Mustafa Kemal Atatürk, Fransız büyükelçisi ile yaptığı konuşmada, “Hatay benim şahsî davamdır. Şakaya gelmeyeceğini bilesiniz" dedi. Tabi Fransızlar korkup askeri bir anlaşma içersine girip en zararla ya da kendi çıkarları doğrultusunda bir adım atmak istedi ve askeri bir antlaşma yapıldı. Anlaşmaya göre; Türk gücünün Hatay’a girmesine karar verildi. Peki, neden Atatürk bununla yetindi?  Kurmay Albay Şükrü Kanatlı komutasındaki Türk birlikleri, Hatay’a girdi. 13 Ağustos’ta seçimler yapıldı ve meclisin çoğunluğunda Türkler yer aldı. Perde arkasında bölgedeki insanlara Türk vatandaşlığı verilmesi çalışmaları yürütüldü. Ve 30 Haziran 1939 yılında yapılan bağımsızlık referandumunda vatandaşlık hakkı verilen insanlar Türkiye'ye katılma kararı aldı ve Hatay Türk toprağı oldu.   İşin özeti bu! Tabi bilinmeyenler bize anlatılmayanlar… (Soruma gelince bütün tarih öğretmenlerine soruyorum neden müfredatın dışına çıkıp doğruları anlatmaktan çekinirsiniz, müfredat böyle ama işin aslıda bu denmez, denmedi… ) Onca kutların, çakalların içinden bize lokma düşer mi, zannetmem… Sonrası...   Bir referandum ve o referandumdan çıkacak karar sonrası vatandaşımız olanların Türkiye'nin bir parçası olmayı tercih etmesi... Ya tersi olursa… Bu sabah değerli bir büyüğümün fikirlerini daha doğrusu sorularını sizlerle paylaşmak istiyorum…” Tehlikeli bir süreç çok- çok sıkıntılı olur bizim açımızdan Güya savaş bittiğinde bu vatandaşlar Suriye’ye gidecek halebîn Türkiye’ye bağlanmasını isteyecekler, referandum yapılacak ve evet oyu kullanacaklar ya tersi oluverirse” Allah korusun, düşünmek bile istemiyorum… “Türkiye’de kalırlar, Antep’in, Urfa’nın Suriye’ye bağlanmasını isterler ve referanduma gidilirse?” Pirinç hayali kurarken bulgurdan olma hesabı olmasın o sofradan bize lokma çıkmaz en iyisi evli evine köylü köyüne… Sonuna kadar karşı çıkın, çıkalım… Kesinlikle böyle bir şey olmasın…  ( İnşallah) Hadi bakalım söz sizde, sizler bilirsiniz…
Ekleme Tarihi: 13 Temmuz 2016 - Çarşamba

SURİYE ve VATANDAŞ’LIK (!)

Net bir tarih hatırlamıyorum ama yaz gününde zemheri gecenin ayazı gibi bir soğukluk htim, “Türk –Türk” derken ve vatan, millet diye nara’lar atarken  altı yıldır misafir ettiğimiz insanlar(!) gelip Türk toprakları içerisinde,Türk vatandaşı gibi yaşayıp hareket edecekler….

Yok ya başka… !!!

Valla arkadaşlar hiç ben gibi düşünmeyin bırak topraklarda yaşamayı adamlara ev, iş sosyal hakkı her şey ama her şey sağlanacak…

 Eee biz kardeşiz ya, Elhamdülillah. Başlarım böyle kardeşliğe… Olmaz arkadaş olmaz!  ne olursa olsun bu şekilde kimseyi istemiyorum…

Neden mi?

Ne işleri var ki adam olsunlar kendi topraklarına sahip çıksınlar. Evet-evet adam olsunlar ne turşu kaşıklarsa kaşıklasınlar. Hepimiz böyle düşünüyoruz, bende dâhil. Aksi düşüneni vururum zaten(!) Fakat acı bir gerçek var. Ne biliyor musunuz? Kurt sofraya oturduğunda onun önüne yemeğini getirip hizmet etmek zorundasın…  Şu dış ülkelerin uşakları yok mu? En başından beri hizmet ettiğimiz şu dış ülkeler…  Diyeceğim o ki Suriye'nin bundan böyle bölünmekten başka şansı yok. 16 devlet akbaba gibi toprak kapma derdinde. Türkiye bu tabloyu görüyor ve kurtlar sofrasına ortak oluyor, aklınca olmaya çalışıyor yani.

 

3-4 milyon Suriyelinin vatandaş yapılıp Türkiye'deki şehirlere yerleştirileceğini düşünenler bu hamleyi anlamak mümkün değil hangimiz bu psikolojiye bürünüp onlara Eyvallah deriz... Neyse. Gelin sizlerle 1921 yıllarına yolculuk yapalım, bu yolculuğun sonunda konu ile olmasa da bir sorum olacak affınıza sığınarak...

1921 yılında, yani Montrö Mütarekesi'nden hemen sonra Suriye'den Anadolu'ya giren Fransa İskenderun Sancağı olarak bilinen bölgeyi işgal etti.  Ancak daha sonra Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşması’nın 7. maddesine göre İskenderun Sancağı'nın Suriye sınırları içerisinde kalmasına, bölgenin resmi dilinin Türkçe olmasına ve para biriminin de Türk Lirası olmasına karar verildi. Kısacası Suriye içinde resmen olmasa da Türkiye'ye bağlı olan bir Hatay Cumhuriyeti kuruldu. Fakat Lozan Antlaşması’nda tarihi bir hata yapıldı çizilen harita ile Hatay sınırlarımız dışında kaldı.

 

Daha sonra Fransa Suriye'nin özgürlüğünü tanıdı ancak Hatay'la ilgili bir adım atmadı. Bu duruma şiddetle itiraz eden Mustafa Kemal Atatürk, Fransız büyükelçisi ile yaptığı konuşmada, “Hatay benim şahsî davamdır. Şakaya gelmeyeceğini bilesiniz" dedi.

Tabi Fransızlar korkup askeri bir anlaşma içersine girip en zararla ya da kendi çıkarları doğrultusunda bir adım atmak istedi ve askeri bir antlaşma yapıldı. Anlaşmaya göre; Türk gücünün Hatay’a girmesine karar verildi. Peki, neden Atatürk bununla yetindi?  Kurmay Albay Şükrü Kanatlı komutasındaki Türk birlikleri, Hatay’a girdi. 13 Ağustos’ta seçimler yapıldı ve meclisin çoğunluğunda Türkler yer aldı.

Perde arkasında bölgedeki insanlara Türk vatandaşlığı verilmesi çalışmaları yürütüldü. Ve 30 Haziran 1939 yılında yapılan bağımsızlık referandumunda vatandaşlık hakkı verilen insanlar Türkiye'ye katılma kararı aldı ve Hatay Türk toprağı oldu.

 

İşin özeti bu! Tabi bilinmeyenler bize anlatılmayanlar…

(Soruma gelince bütün tarih öğretmenlerine soruyorum neden müfredatın dışına çıkıp doğruları anlatmaktan çekinirsiniz, müfredat böyle ama işin aslıda bu denmez, denmedi… )

Onca kutların, çakalların içinden bize lokma düşer mi, zannetmem…

Sonrası...

 

Bir referandum ve o referandumdan çıkacak karar sonrası vatandaşımız olanların Türkiye'nin bir parçası olmayı tercih etmesi...

Ya tersi olursa… Bu sabah değerli bir büyüğümün fikirlerini daha doğrusu sorularını sizlerle paylaşmak istiyorum…” Tehlikeli bir süreç çok- çok sıkıntılı olur bizim açımızdan Güya savaş bittiğinde bu vatandaşlar Suriye’ye gidecek halebîn Türkiye’ye bağlanmasını isteyecekler, referandum yapılacak ve evet oyu kullanacaklar ya tersi oluverirse” Allah korusun, düşünmek bile istemiyorum…

“Türkiye’de kalırlar, Antep’in, Urfa’nın Suriye’ye bağlanmasını isterler ve referanduma gidilirse?”

Pirinç hayali kurarken bulgurdan olma hesabı olmasın o sofradan bize lokma çıkmaz en iyisi evli evine köylü köyüne… Sonuna kadar karşı çıkın, çıkalım… Kesinlikle böyle bir şey olmasın…  ( İnşallah)

Hadi bakalım söz sizde, sizler bilirsiniz…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.