AHMET SANCAR
Köşe Yazarı
AHMET SANCAR
 

Modern Siyasette Temsil Krizi: Liderlik, Retorikten Ritüele mi Dönüşüyor?

Bürokraside uzun yıllar görev yapmış biri olarak, siyasetin sahadaki yansımalarını yakından gözlemleme imkânım oldu. Bu süreçte, temsil kavramının içinin nasıl boşaltıldığını, liyakatle görünürlük arasındaki derin gerilimin yönetim kadrolarında nasıl bir deformasyon yarattığını hayretle ve zaman zaman endişeyle izledim. Bugün birçok siyasi yapıda karşımıza çıkan manzara ne yazık ki benzer: Genel merkeze yaslanmış, halktan kopuk, entelektüel donanımı sınırlı, söylemi klişelerden ibaret, kurumu omuzlamak yerine ona yük olan figürler… Siyaseti, özgeçmişine yazılacak bir satırdan ibaret görenler... Yönetim kademelerini düşünce üreten değil, sadakat gösteren isimlerle dolduranlar… Ve daha da vahimi: yönetimi, vitrine konulacak bir süs eşyası gibi görenler... Yakın zamanda izlediğim bir video, bu temsil krizinin ne kadar kurumsallaştığını çarpıcı şekilde gösterdi. Bir il başkanı, kadın kollarını hiyerarşik bir düzende dizmiş, koreografik bir alkış eşliğinde kendisine övgüler düzen bir gösteriyi yönetiyordu. Bu tablo sadece bir kişinin kişisel zaafı değil; siyasetin hakikatten uzaklaşmasının, biçimsel sadakat ritüellerine dönüşmesinin somut örneğiydi. Oysa liderlik başka bir şeydir: Liderlik; halkla temas etmek, dert dinlemek, çözüm üretmek, ekip ruhu inşa etmek ve emaneti yüklenmektir. Liderlik, kurumları sahneye dönüştürmek değil; kurumu, halkın hizmetkârı haline getirecek yapıyı kurmaktır. Ancak ne yazık ki birçok lider, karar süreçlerini ortak akla değil, kişisel iktidarına dayandırmakta; çevresine sorumluluk yüklememekte, onları sadece yanında taşıdığı “konu mankenleri”ne dönüştürmektedir. Böylece siyasette hem temsil hem de üretim ruhu erimekte; sadakat, yetkinliğin önüne geçmekte; aidiyet yerini sessiz çöküşe bırakmaktadır. Bu yalnızlık, siyasetin en derin yarasıdır. Bugün siyaset giderek bir sahneye dönüşüyor: Rol dağıtımları yapılmış, replikler ezberlenmiş, alkışlar planlanmış. Ve bu sahnede en çok alkışlananlar, en az üretenler oluyor. Ama siyaset yalnızca bir sahne değildir; o aynı zamanda bir aynadır: Kendini bilene hakikati, bilmeyene ise sadece maskesini gösterir. Siyasetin özü çoğu zaman bir “makam” değil; bir “emanet”tir. Ve insan bu emaneti ya taşıyarak büyür… Ya da ona yenilerek küçülür. Bu karanlık tablo içinde, istisna isimler vardır. Ve işte tam burada bir isim yükselir: Muhammet Subaşıoğlu. O, yönetimi yanında taşıdığı bir aksesuar olarak değil; yol yürüdüğü bir dava arkadaşlığı olarak görür. Yönetim kademelerini düşünceyle donatır, sorumlulukla yükler, ortak aklı esas alır. Yalnızca genel merkeze değil, doğrudan sokağa, insana, halka yaslanır. Konuşmak için değil, dinlemek için sahadadır. Vitrin için değil, üretim için çalışır. Subaşıoğlu’nun siyaset anlayışı; sadakati kör bağlılığa değil, liyakate yaslandıran bir duruştur. Çevresinde ses çıkaranları değil, katkı sunanları toplar. Onun liderliği; sessiz başarıyı, gürültülü vasatlığa tercih eden bir siyaset ahlâkıdır. O, klasik bir politikacı değil; inşa eden, taşıyan, geliştiren bir liderdir. Konjonktüre göre yön değiştiren değil; karakterine göre yön çizen biridir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yıllar önce dile getirdiği şu söz hâlâ akıllardadır: “Biz bu yolda Ömer’ler arıyoruz.” Bu sadece bir slogan değil; siyasi hayatın özüne yönelik bir çağrıdır. Ve Subaşıoğlu, bu çağrıya cevaptır. Siyaset, bu topraklarda sadece vizyon değil, vicdan işidir. Ve Subaşıoğlu’nun liderlik anlayışı, vicdanla yönetmenin örneğidir: Yönetimi dekor değil, dinamizm olarak gören; Sokağı sadece afiş asılan değil, söz alınan alan olarak değerlendiren; Hizmeti PR değil, asli görev bilen; Gösterişi değil, tevazuyu merkezine koyan; Kendini değil, davasını anlatan bir lider… Onun siyaseti, yüzeysel bir performans değil; derin bir duruş, sağlam bir bilinçtir. Çünkü siyaset onun için bir kariyer değil, bir sorumluluktur. Ve bu nedenle Muhammet Subaşıoğlu, “ vizyoner liderlik” kavramının yaşayan temsilidir. Bugünün siyasetinde en büyük sorun nedir? Çok adam var, az şahsiyet. Çok yönetici var, az lider. Çok makam var, az emanetçi. İşte bu yüzden Subaşıoğlu gibi isimler kıymetlidir. Onlar bu sahnenin fonu değil, özüdür. Ceketini değil, yüreğini asan adamlardır. Ve Sayın Cumhurbaşkanım… Eğer hâlâ Ömer’leri arıyorsanız… Biri burada.  
Ekleme Tarihi: 13 Temmuz 2025 -Pazar

Modern Siyasette Temsil Krizi: Liderlik, Retorikten Ritüele mi Dönüşüyor?

Bürokraside uzun yıllar görev yapmış biri olarak, siyasetin sahadaki yansımalarını yakından gözlemleme imkânım oldu. Bu süreçte, temsil kavramının içinin nasıl boşaltıldığını, liyakatle görünürlük arasındaki derin gerilimin yönetim kadrolarında nasıl bir deformasyon yarattığını hayretle ve zaman zaman endişeyle izledim.

Bugün birçok siyasi yapıda karşımıza çıkan manzara ne yazık ki benzer:

Genel merkeze yaslanmış, halktan kopuk, entelektüel donanımı sınırlı, söylemi klişelerden ibaret, kurumu omuzlamak yerine ona yük olan figürler…

Siyaseti, özgeçmişine yazılacak bir satırdan ibaret görenler...

Yönetim kademelerini düşünce üreten değil, sadakat gösteren isimlerle dolduranlar…

Ve daha da vahimi: yönetimi, vitrine konulacak bir süs eşyası gibi görenler...

Yakın zamanda izlediğim bir video, bu temsil krizinin ne kadar kurumsallaştığını çarpıcı şekilde gösterdi.

Bir il başkanı, kadın kollarını hiyerarşik bir düzende dizmiş, koreografik bir alkış eşliğinde kendisine övgüler düzen bir gösteriyi yönetiyordu. Bu tablo sadece bir kişinin kişisel zaafı değil; siyasetin hakikatten uzaklaşmasının, biçimsel sadakat ritüellerine dönüşmesinin somut örneğiydi.

Oysa liderlik başka bir şeydir:

Liderlik; halkla temas etmek, dert dinlemek, çözüm üretmek, ekip ruhu inşa etmek ve emaneti yüklenmektir.

Liderlik, kurumları sahneye dönüştürmek değil; kurumu, halkın hizmetkârı haline getirecek yapıyı kurmaktır.

Ancak ne yazık ki birçok lider, karar süreçlerini ortak akla değil, kişisel iktidarına dayandırmakta; çevresine sorumluluk yüklememekte, onları sadece yanında taşıdığı “konu mankenleri”ne dönüştürmektedir. Böylece siyasette hem temsil hem de üretim ruhu erimekte; sadakat, yetkinliğin önüne geçmekte; aidiyet yerini sessiz çöküşe bırakmaktadır. Bu yalnızlık, siyasetin en derin yarasıdır.

Bugün siyaset giderek bir sahneye dönüşüyor:

Rol dağıtımları yapılmış, replikler ezberlenmiş, alkışlar planlanmış.

Ve bu sahnede en çok alkışlananlar, en az üretenler oluyor.

Ama siyaset yalnızca bir sahne değildir; o aynı zamanda bir aynadır:

Kendini bilene hakikati, bilmeyene ise sadece maskesini gösterir.

Siyasetin özü çoğu zaman bir “makam” değil; bir “emanet”tir.

Ve insan bu emaneti ya taşıyarak büyür…

Ya da ona yenilerek küçülür.

Bu karanlık tablo içinde, istisna isimler vardır. Ve işte tam burada bir isim yükselir:

Muhammet Subaşıoğlu.

O, yönetimi yanında taşıdığı bir aksesuar olarak değil; yol yürüdüğü bir dava arkadaşlığı olarak görür.

Yönetim kademelerini düşünceyle donatır, sorumlulukla yükler, ortak aklı esas alır.

Yalnızca genel merkeze değil, doğrudan sokağa, insana, halka yaslanır.

Konuşmak için değil, dinlemek için sahadadır.

Vitrin için değil, üretim için çalışır.

Subaşıoğlu’nun siyaset anlayışı; sadakati kör bağlılığa değil, liyakate yaslandıran bir duruştur.

Çevresinde ses çıkaranları değil, katkı sunanları toplar.

Onun liderliği; sessiz başarıyı, gürültülü vasatlığa tercih eden bir siyaset ahlâkıdır.

O, klasik bir politikacı değil; inşa eden, taşıyan, geliştiren bir liderdir.

Konjonktüre göre yön değiştiren değil; karakterine göre yön çizen biridir.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yıllar önce dile getirdiği şu söz hâlâ akıllardadır:
“Biz bu yolda Ömer’ler arıyoruz.” Bu sadece bir slogan değil; siyasi hayatın özüne yönelik bir çağrıdır.

Ve Subaşıoğlu, bu çağrıya cevaptır.

Siyaset, bu topraklarda sadece vizyon değil, vicdan işidir.
Ve Subaşıoğlu’nun liderlik anlayışı, vicdanla yönetmenin örneğidir:

  • Yönetimi dekor değil, dinamizm olarak gören;

  • Sokağı sadece afiş asılan değil, söz alınan alan olarak değerlendiren;

  • Hizmeti PR değil, asli görev bilen;

  • Gösterişi değil, tevazuyu merkezine koyan;

  • Kendini değil, davasını anlatan bir lider…

Onun siyaseti, yüzeysel bir performans değil; derin bir duruş, sağlam bir bilinçtir.

Çünkü siyaset onun için bir kariyer değil, bir sorumluluktur.

Ve bu nedenle Muhammet Subaşıoğlu, “ vizyoner liderlik” kavramının yaşayan temsilidir.

Bugünün siyasetinde en büyük sorun nedir?

  • Çok adam var, az şahsiyet.

  • Çok yönetici var, az lider.

  • Çok makam var, az emanetçi.

İşte bu yüzden Subaşıoğlu gibi isimler kıymetlidir. Onlar bu sahnenin fonu değil, özüdür. Ceketini değil, yüreğini asan adamlardır.

Ve Sayın Cumhurbaşkanım…

Eğer hâlâ Ömer’leri arıyorsanız…
Biri burada.

 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Süleyman Uluer
(14.07.2025 11:05 - #452)
Allah razı olsun kardeşim başkanımızı çok güzel bir şekilde ifade etmişsiniz Subaşıoglu gibi şahsiyetler memleketimizin ihtiyacı olan insanlardır
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.