ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

24 Rebiülahir 1455 (Kasım Mizanı)

Kör sabahlara uyanıyorum, eli kanlı bu sabah havanın... Yağmur boşuna değil, yıkanması lazım bazı ruhların. Kötüyüm... İyi olmak için verdiğim savaşı kaybettim, şeytanla iş tuttuğum dere başında pusuya yatmış bekliyorum... Dediğin kitapları okudum, "insanlığın sırrı", "bu gözler neler gördü' derken Kader ile kaza dedikleri aklımın yetmediği o ince çizgide kalakaldım... Sana inanıyorum, sana güveniyorum "bir o var" diyordum. Neredesin, gönlümün kıblegahı! Bulamıyorum? Haberini alıyorum Çukurova'nın en doğusunda Cebeliberekette… Oradan Akdeniz'in en doğusu İskendur'a... Ardın sıra geliyorum, bu yolculukta Ihlamur ağacını hatırlıyorum, yapraklarını, ömrünü, şifasını... Ihlamur ağacı bereketi mazhar olmuş yollara, kim bilir kimin alnına dayalı namlunun ucu… Ve ben dizlerimin üzerinde konuşmayı bekliyorum… Gerçekleri dilendirmeye gücümüzün yetmediği hiçbir yerde “gerçek” adı altında yalanlardan dahi bahsedemezsiniz. Kasım defteri 24 Rebiülahir de mizanını almıştı. Ve canı gönülden inanıyorum gerçekleri gür bir sesle konuştuğumuz o zamanlar yakın. Şimdilik yani bugünlük… Adını buğulu camlara yazardım, önünden geçmediğin pencerem ağlardı sonra ben. Gönlümün bamteli hep çalardı uzun yollarda ama yollar sana gelmezdi. Üzülürdüm, gelinmez yollar var diye. Belli etmezdim kırıldığımı, kendiliğinden geçer diye umut ederdim, geçmezdi. Geçmedi… Öfke Döşek altında ezilirken, kırgınlık yorgan olup üzerime geliyordu. Ve ben ölümün eşiğinden döndürdüğüm hayatımı tekrar yeşertemiyorum. Gül bahçesiyle ilgilenmek varken dikenleriyle uğraşmak ne kadar canımı yaksa da... Gecenin bir yarısı uyanıp evin etrafını kolaçan eden bedenimi kan ter içinde kâbuslardan uyandıran kadın bugün;  24 Rebiülahir 1455 saat 17.45...Omuzlarına aldığı onlarca yük ile metronun merdivenlerinden yavaş yavaş aşağıya inmeye başladı, yedi dakika vardı M4 metrosunun Tavşan tepeye doğru uzanmasına… Gözlerine karanlığa diken kadın boşlukta kalakaldı etrafındaki koşuşturmalar çokta umurunda değildi sanki. Usulce oturup, sol iki parmağının arasına sağ parmağında takılı olan yüzüğü ile oynamaya başladı. Yol ayrımına geldiğinin farkındaydı... Onlarca insanın içinde çekinmiyordu ağlamaktan belki de son gözyaşlarıydı ayan beyan...               8 Kasım 2023 saat 23.47 de olay yerinde gördüğü manzaranın karşısında tutulup kalmış, sesini çıkarmadan delilleri toplayan olay yerini seyrediyordu... Henüz otuzlu yaşlarda olduğunu tahmin ettiği genç arabanın ön camından arabanın eğri büğrü olmuş kaputun üzerine serpilmişti... Sokak lambaların yardımıyla çözmeye çalıştığı yüzüne kıpkırmızı kan bulaşmıştı... Ne vardı ki bu kadar hız yapacak? Alışmıştı artık ölümün soğuk yüzüne o kadar büyük alışkanlık ki sıcak espriler bile yapabiliyordu... Doğunun sıcak iklimine karşı ölümün soğukluğu iliğine kadar işlemişti. Korkunun eşi olmuş koyun koyuna yatıyordu. Beraberinde kazandığı alışkanlıkları terk etmesi bazı ortamlarda sıkıntı oluşturmuş dahi olsa onlardan vazgeçemiyordu. Sabahın şavkında uyanıp yürüyüşe gitmesi, perdeleri uyanır uyanmaz açması, akşam saatlerinde zifiri karanlıkta oturması ve duvarlara astığı ilgisini çeken haberler… Ölüm değişik değildi, insanlar çok değişik varlıklardı.       24 Rebiülahir 1455 akşamın son demlerine doğru masasına koyduğu çay bardağının yanına yüzüğünü koydu. Aklı yastığının altında ki silahındaydı... Sessiz sedasız hiç bir şeye dokunmadan evden çıkıp gitme zamanı gelmişti çay yarım, yüzük sahipsiz kalmıştı... İnsan kendi cehennemini hazırlardı, hazırladığı cehennemin içinde yanmasını bilmeyen ruhunu adam edememiş bu yüzden bedenini şehir şehir gezdiriyordu. Neyin, kimin intikamıydı?  Aradan iki yıl sonra kadın yine kendi cehennemini hazırlamak üzere kararını vermiş, gül bahçesini budayıp hayatından vazgeçmişti. Kelle koltukta gezmek onun ruhuna daha uygundu kendisi de farkındaydı. Kelle koltukta, Kasım mizanı 24 Rebiülahir 1455’de kapatmıştı defteri… Karakter çift kişilikti ve hastaydı işte bütün ruhlar. İtirafı zor ama susmak, gizli kalmak ve bir o kadar da aşikâr olmak arasında gidip geliyordu saatler… Tavşan tepe ile Kadıköy arasında bir yerde… (HİKÂYEDİR… OLMASI MÜMKÜN YÂDA OLMUŞ OLAN. YAŞAMLARINIZ, YAŞIMIZ GİBİ)
Ekleme Tarihi: 13 Kasım 2023 - Pazartesi

24 Rebiülahir 1455 (Kasım Mizanı)

Kör sabahlara uyanıyorum, eli kanlı bu sabah havanın...

Yağmur boşuna değil, yıkanması lazım bazı ruhların.

Kötüyüm... İyi olmak için verdiğim savaşı kaybettim, şeytanla iş tuttuğum dere başında pusuya yatmış bekliyorum... Dediğin kitapları okudum, "insanlığın sırrı", "bu gözler neler gördü' derken Kader ile kaza dedikleri aklımın yetmediği o ince çizgide kalakaldım... Sana inanıyorum, sana güveniyorum "bir o var" diyordum.

Neredesin, gönlümün kıblegahı! Bulamıyorum? Haberini alıyorum Çukurova'nın en doğusunda Cebeliberekette… Oradan Akdeniz'in en doğusu İskendur'a... Ardın sıra geliyorum, bu yolculukta Ihlamur ağacını hatırlıyorum, yapraklarını, ömrünü, şifasını... Ihlamur ağacı bereketi mazhar olmuş yollara, kim bilir kimin alnına dayalı namlunun ucu…

Ve ben dizlerimin üzerinde konuşmayı bekliyorum…

Gerçekleri dilendirmeye gücümüzün yetmediği hiçbir yerde “gerçek” adı altında yalanlardan dahi bahsedemezsiniz. Kasım defteri 24 Rebiülahir de mizanını almıştı. Ve canı gönülden inanıyorum gerçekleri gür bir sesle konuştuğumuz o zamanlar yakın.

Şimdilik yani bugünlük… Adını buğulu camlara yazardım, önünden geçmediğin pencerem ağlardı sonra ben. Gönlümün bamteli hep çalardı uzun yollarda ama yollar sana gelmezdi. Üzülürdüm, gelinmez yollar var diye. Belli etmezdim kırıldığımı, kendiliğinden geçer diye umut ederdim, geçmezdi. Geçmedi…

Öfke Döşek altında ezilirken, kırgınlık yorgan olup üzerime geliyordu.

Ve ben ölümün eşiğinden döndürdüğüm hayatımı tekrar yeşertemiyorum. Gül bahçesiyle ilgilenmek varken dikenleriyle uğraşmak ne kadar canımı yaksa da... Gecenin bir yarısı uyanıp evin etrafını kolaçan eden bedenimi kan ter içinde kâbuslardan uyandıran kadın bugün;

 24 Rebiülahir 1455 saat 17.45...Omuzlarına aldığı onlarca yük ile metronun merdivenlerinden yavaş yavaş aşağıya inmeye başladı, yedi dakika vardı M4 metrosunun Tavşan tepeye doğru uzanmasına… Gözlerine karanlığa diken kadın boşlukta kalakaldı etrafındaki koşuşturmalar çokta umurunda değildi sanki.

Usulce oturup, sol iki parmağının arasına sağ parmağında takılı olan yüzüğü ile oynamaya başladı. Yol ayrımına geldiğinin farkındaydı... Onlarca insanın içinde çekinmiyordu ağlamaktan belki de son gözyaşlarıydı ayan beyan...

              8 Kasım 2023 saat 23.47 de olay yerinde gördüğü manzaranın karşısında tutulup kalmış, sesini çıkarmadan delilleri toplayan olay yerini seyrediyordu...

Henüz otuzlu yaşlarda olduğunu tahmin ettiği genç arabanın ön camından arabanın eğri büğrü olmuş kaputun üzerine serpilmişti... Sokak lambaların yardımıyla çözmeye çalıştığı yüzüne kıpkırmızı kan bulaşmıştı... Ne vardı ki bu kadar hız yapacak?

Alışmıştı artık ölümün soğuk yüzüne o kadar büyük alışkanlık ki sıcak espriler bile yapabiliyordu... Doğunun sıcak iklimine karşı ölümün soğukluğu iliğine kadar işlemişti. Korkunun eşi olmuş koyun koyuna yatıyordu. Beraberinde kazandığı alışkanlıkları terk etmesi bazı ortamlarda sıkıntı oluşturmuş dahi olsa onlardan vazgeçemiyordu. Sabahın şavkında uyanıp yürüyüşe gitmesi, perdeleri uyanır uyanmaz açması, akşam saatlerinde zifiri karanlıkta oturması ve duvarlara astığı ilgisini çeken haberler… Ölüm değişik değildi, insanlar çok değişik varlıklardı.

      24 Rebiülahir 1455 akşamın son demlerine doğru masasına koyduğu çay bardağının yanına yüzüğünü koydu. Aklı yastığının altında ki silahındaydı... Sessiz sedasız hiç bir şeye dokunmadan evden çıkıp gitme zamanı gelmişti çay yarım, yüzük sahipsiz kalmıştı...

İnsan kendi cehennemini hazırlardı, hazırladığı cehennemin içinde yanmasını bilmeyen ruhunu adam edememiş bu yüzden bedenini şehir şehir gezdiriyordu. Neyin, kimin intikamıydı? 

Aradan iki yıl sonra kadın yine kendi cehennemini hazırlamak üzere kararını vermiş, gül bahçesini budayıp hayatından vazgeçmişti. Kelle koltukta gezmek onun ruhuna daha uygundu kendisi de farkındaydı.

Kelle koltukta, Kasım mizanı 24 Rebiülahir 1455’de kapatmıştı defteri… Karakter çift kişilikti ve hastaydı işte bütün ruhlar. İtirafı zor ama susmak, gizli kalmak ve bir o kadar da aşikâr olmak arasında gidip geliyordu saatler… Tavşan tepe ile Kadıköy arasında bir yerde…

(HİKÂYEDİR… OLMASI MÜMKÜN YÂDA OLMUŞ OLAN. YAŞAMLARINIZ, YAŞIMIZ GİBİ)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.