ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

AKILLI OLMAK AKIL KARI DEĞİL

Delilik.. Kaybolup gitmek… Aklıselim davranmak… Birbiri ile alakalı olmayan bin bir türlü sorular ve bambaşka cevaplar…   Ney eşliğinde, mum ışığında kağıdın kendinden geçmesi, kolların iki yana açılıp isyan edercesine ‘hadi’ demesi… Günah ile sevap arasında ki o ince çizgileri çizmek… Sazdan yazdan geçip kışın orta yerinde gönül bağında çay sohbetinde kalakalmak…   Kağıdın, kalemin önünde diz çöküp ‘yaz’ diye yalvarırken dilin söylenmeyen sözler için kaleme düşman kesilmesi ve olabildiğince gücü ile ‘ sen hep yazarsan dil konuşmayı unutur’ demesi…   İnsanlar ; “ konuşmuyorsun, anlat” derken anlatılacak hiçbir şeyin olmadığının ne zaman farkına varacaklar… İntihar düşüncesi beyne hükmetmeye çalışırken beyin hiç mi düşünmeyecek nerede, ne zaman nasıl? Diye ve geride kalanların ocağına düşen incir ağacını…   Sorma… açma hiç bu konuları… ve kalk bir bardak daha çay koy ve otur baş ucuma… Cengaver hangi asırda kaldığını anlat ya da boşver meczup insan ne anlar aritmetik sistemlerden…   Yaş 20…yaş 30.. yaş 40 ve 50 ömür denen şey son demelerinde… kağıt desen hala diz çökmüş yalvarmanın peşinde… Bitti mi? asla…   Yazmak istiyorum… Yazıp yazıp silmek değil olduğu gibi ya da olmasını istediğim gibi senden benden değil onlardan bahsetmek istiyorum… Kırılır mı , kalem tükendi mi, kağıt yıprandı mı düşüncelerini aklımın ucundan bile geçirmeden yazmak.. Aslında düşündüğüm koskoca bir sessizlik, yokluk, tıpkı gidişlerinde ki o anlamsız bakış gibi…   Darlanan ruhumu değil de yanan sinemi düşünüyorum efkar değil bu, biliyorum. Aslına bakarsan aklımı kaybetme yolunda ilerliyorum… Zaten duygulara yer vermemeyi, mana aramamayı öğretmişti zamanın içindeki o zaman…   Suskunum, sen sustuğun için değil ben sessizliği özlediğim için. Şimdi sizler oturun mana arayın ne yazdı, ne oluyor deyip…   Boş bir şey yok, anlamsız çünkü aklımı kaybetmenin sınırları içerisindeyim “kalabalığa karış, yalnız kalma” derlerken en büyük kalabalıklarda tek başıma aklımın hükmü ile hükümsüzlüğü arasında gidip geliyorum… Neden mi?   En büyük hayallere birilerinin koltuk sevdası yüzünden veda etmeye ramak kaldı, ülkede savaş var, tecavüzler, hırsızlıklar, vatan’a ihanet… v.b v.b … Ölümün eşiğinde; ne zaman nasıl bu dünyadan göçüp gideceğimiz belli değil sadece ailemin sesini bugünde duydum diye ‘şükür’ ediyorum. Dergahına oturup sohbetinde olacağımız kimsemiz yok.. Tutturmuşuz bir çay gidiyoruz. Zalimin oyunu mazlumun ahını yendiği şu devirde aklımı kaybetmemek zaten mümkün değil. Şimdi tekrardan ne yazdı bu ‘deli’ deyip iki küfür ekleyerek sağınıza- solunuza anlatın. Ne istiyor iseniz yapın zaten ben kulağımı aklımla beraber darağacına asalı çok oldu…   Doğduğu yerden kovulup doyduğu yere sürüklenen, kemal’e ersin diye buz gibi duvarlar arasında geçirirken ayların içinden nasıl olurda sağlam çıkabilir ki insan… Akıl kar’ı değil hiçbir şey…   Şimdi; kağıt istediği kadar yalvarsın dilse onunla beraber koalisyon kursun, gözler boş boş gezinen gençlerin sağa sola koşturmasıyla buluşsun… Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun ben, benden geçmiş aklımın hükümsüzlüğünü şu ülke de imzalamışken isteyen devlet başkanı olsun, bakalım bu savaştan kim sağ çıkacak, aklımı bana kim getirecek… Takıntılı diyen insanoğlu daha ‘takıntı’ nedir bilmeden bakalım nasıl yargılayacak… Bitmedi bitmez bu konular suratımıza yüz bin kara çalan insanoğlu bakalım kenara çekilmiş, aklının bir hükmü olmayan bu hallerden neler çıkaracak…   Aslına bakarsanız ben büyük insanlardan korkuyorum çünkü onlar “büyükler yalan söylemez “ derken bile yalan söylüyorlar aşk adı altında yapılan para, kadın ilişkilerinin tamahları yüzlerine vururken.. Oysa aklını kaybetmiş insanlar nede güzel seviyordu hiçbir karşılık beklemeden sadece ‘gülümse’ deyip…   Yorganları üşümeyeyim diye üzerime atarken nasılda be felakat yangınlarını görmemişim hanede ki… ah bu aklım…!   Birde her gün hatırladığım bir çift göz var, gözlerimin önünde zaman zaman gelip selam verip gider hiç olmadık zamanlarda kaybolup gitse de özlüyorum onları.. Sonra saçlarını hatırlıyorum, kuruyan ellerini ve yorgun ile durgunluk arasında ki halini… Bir ah ile uğurlayıp ‘kendine iyi bak’ diyorum… Kimse görmüyor, kimse duymuyor biliyorum… Ama ben en çokta bu hallerimi seviyorum…   Velhasıl kelam; aklımızın akılda olmasının, akıl karı olmayacağını bir parça ile özetlemek istiyorum…   “Akıl hastanesinin bahçesinde sigara içiyordum. Merakımdan sanırım, bir şekilde orada buldum kendimi. Kendi halinde, oldukça normal davranan, yüz çizgilerinden kırklarında olduğunu düşündüğüm bir adamla göz göze geldik. Ben bir kaç kafamı çevirsem de, o gözlerini üzerimden hiç çekmedi. Kıyafetlerinden anladığım kadarıyla misafirdi orada, hasta demeye dilim varmıyor şimdi. Önce biraz çekindim, sonra cesaretimi toplayıp küçük adımlarla yaklaştım yanına. “Sigara versene” dedi hemen. Sigarayı uzatırken “neden buradasınız ?” demiş bulundum. Sigarasını yaktı, tekrar gözlerini dikti üzerime. Kırpmıyordu bile, ürkmedim desem yalan olur. “İyi günler” dileyerek uzaklaşmaya karar verdim. “Belki de yanlış bir soru sormuşumdur. Belki canını sıkmışımdır ya da ne bileyim adam deli işte!” diye geçirdim içimden. “Sen neden burada değilsin ?” diye bağırdı arkamdan. Öyle bir bağırdı ki, arkamı dönmeye korktum. Cinnetle bağırır gibi.. Döndüm yüzümü, olduğum yerde, yaklaşmadan baktım yüzüne. Bu sefer sesini daha da yükselterek, tekrarladı; Sen neden burada değilsin? Onca sahtekarın, onca vicdansızın, onca ihanetin içinde durabilmeyi nasıl başarıyorsun? Çocukların vurulduğu, çiçeklerin koparıldığı, sevgilerin harcandığı, umudun tükendiği, renksiz, yapay bir dünya var dışarıda. Uyuşmadan uyum sağlayamadığım, gürültüsünden uyuyamadığım. Kirli, kibirli, kaba bir dünya var. Çıkarları uğruna seni çakıyla son model bir arabayı çizer gibi çizecek binlerce insan var. Kanını emecek bir sürü vampir. Sana kullanılıp, köşeye atılmış pis bir mendil gibi htirecek bir sürü katil. Sen neden burada değilsin?
Ekleme Tarihi: 08 Şubat 2018 - Perşembe

AKILLI OLMAK AKIL KARI DEĞİL

Delilik.. Kaybolup gitmek… Aklıselim davranmak… Birbiri ile alakalı olmayan bin bir türlü sorular ve bambaşka cevaplar…

 

Ney eşliğinde, mum ışığında kağıdın kendinden geçmesi, kolların iki yana açılıp isyan edercesine ‘hadi’ demesi… Günah ile sevap arasında ki o ince çizgileri çizmek… Sazdan yazdan geçip kışın orta yerinde gönül bağında çay sohbetinde kalakalmak…

 

Kağıdın, kalemin önünde diz çöküp ‘yaz’ diye yalvarırken dilin söylenmeyen sözler için kaleme düşman kesilmesi ve olabildiğince gücü ile ‘ sen hep yazarsan dil konuşmayı unutur’ demesi…

 

İnsanlar ; “ konuşmuyorsun, anlat” derken anlatılacak hiçbir şeyin olmadığının ne zaman farkına varacaklar… İntihar düşüncesi beyne hükmetmeye çalışırken beyin hiç mi düşünmeyecek nerede, ne zaman nasıl? Diye ve geride kalanların ocağına düşen incir ağacını…

 

Sorma… açma hiç bu konuları… ve kalk bir bardak daha çay koy ve otur baş ucuma… Cengaver hangi asırda kaldığını anlat ya da boşver meczup insan ne anlar aritmetik sistemlerden…

 

Yaş 20…yaş 30.. yaş 40 ve 50 ömür denen şey son demelerinde… kağıt desen hala diz çökmüş yalvarmanın peşinde… Bitti mi? asla…

 

Yazmak istiyorum… Yazıp yazıp silmek değil olduğu gibi ya da olmasını istediğim gibi senden benden değil onlardan bahsetmek istiyorum… Kırılır mı , kalem tükendi mi, kağıt yıprandı mı düşüncelerini aklımın ucundan bile geçirmeden yazmak.. Aslında düşündüğüm koskoca bir sessizlik, yokluk, tıpkı gidişlerinde ki o anlamsız bakış gibi…

 

Darlanan ruhumu değil de yanan sinemi düşünüyorum efkar değil bu, biliyorum. Aslına bakarsan aklımı kaybetme yolunda ilerliyorum… Zaten duygulara yer vermemeyi, mana aramamayı öğretmişti zamanın içindeki o zaman…

 

Suskunum, sen sustuğun için değil ben sessizliği özlediğim için. Şimdi sizler oturun mana arayın ne yazdı, ne oluyor deyip…

 

Boş bir şey yok, anlamsız çünkü aklımı kaybetmenin sınırları içerisindeyim “kalabalığa karış, yalnız kalma” derlerken en büyük kalabalıklarda tek başıma aklımın hükmü ile hükümsüzlüğü arasında gidip geliyorum… Neden mi?

 

En büyük hayallere birilerinin koltuk sevdası yüzünden veda etmeye ramak kaldı, ülkede savaş var, tecavüzler, hırsızlıklar, vatan’a ihanet… v.b v.b … Ölümün eşiğinde; ne zaman nasıl bu dünyadan göçüp gideceğimiz belli değil sadece ailemin sesini bugünde duydum diye ‘şükür’ ediyorum. Dergahına oturup sohbetinde olacağımız kimsemiz yok.. Tutturmuşuz bir çay gidiyoruz. Zalimin oyunu mazlumun ahını yendiği şu devirde aklımı kaybetmemek zaten mümkün değil. Şimdi tekrardan ne yazdı bu ‘deli’ deyip iki küfür ekleyerek sağınıza- solunuza anlatın. Ne istiyor iseniz yapın zaten ben kulağımı aklımla beraber darağacına asalı çok oldu…

 

Doğduğu yerden kovulup doyduğu yere sürüklenen, kemal’e ersin diye buz gibi duvarlar arasında geçirirken ayların içinden nasıl olurda sağlam çıkabilir ki insan… Akıl kar’ı değil hiçbir şey…

 

Şimdi; kağıt istediği kadar yalvarsın dilse onunla beraber koalisyon kursun, gözler boş boş gezinen gençlerin sağa sola koşturmasıyla buluşsun… Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun ben, benden geçmiş aklımın hükümsüzlüğünü şu ülke de imzalamışken isteyen devlet başkanı olsun, bakalım bu savaştan kim sağ çıkacak, aklımı bana kim getirecek… Takıntılı diyen insanoğlu daha ‘takıntı’ nedir bilmeden bakalım nasıl yargılayacak… Bitmedi bitmez bu konular suratımıza yüz bin kara çalan insanoğlu bakalım kenara çekilmiş, aklının bir hükmü olmayan bu hallerden neler çıkaracak…

 

Aslına bakarsanız ben büyük insanlardan korkuyorum çünkü onlar “büyükler yalan söylemez “ derken bile yalan söylüyorlar aşk adı altında yapılan para, kadın ilişkilerinin tamahları yüzlerine vururken.. Oysa aklını kaybetmiş insanlar nede güzel seviyordu hiçbir karşılık beklemeden sadece ‘gülümse’ deyip…

 

Yorganları üşümeyeyim diye üzerime atarken nasılda be felakat yangınlarını görmemişim hanede ki… ah bu aklım…!

 

Birde her gün hatırladığım bir çift göz var, gözlerimin önünde zaman zaman gelip selam verip gider hiç olmadık zamanlarda kaybolup gitse de özlüyorum onları.. Sonra saçlarını hatırlıyorum, kuruyan ellerini ve yorgun ile durgunluk arasında ki halini… Bir ah ile uğurlayıp ‘kendine iyi bak’ diyorum… Kimse görmüyor, kimse duymuyor biliyorum… Ama ben en çokta bu hallerimi seviyorum…

 

Velhasıl kelam; aklımızın akılda olmasının, akıl karı olmayacağını bir parça ile özetlemek istiyorum…

 

“Akıl hastanesinin bahçesinde sigara içiyordum. Merakımdan sanırım, bir şekilde orada buldum kendimi. Kendi halinde, oldukça normal davranan, yüz çizgilerinden kırklarında olduğunu düşündüğüm bir adamla göz göze geldik. Ben bir kaç kafamı çevirsem de, o gözlerini üzerimden hiç çekmedi. Kıyafetlerinden anladığım kadarıyla misafirdi orada, hasta demeye dilim varmıyor şimdi. Önce biraz çekindim, sonra cesaretimi toplayıp küçük adımlarla yaklaştım yanına. “Sigara versene” dedi hemen. Sigarayı uzatırken “neden buradasınız ?” demiş bulundum. Sigarasını yaktı, tekrar gözlerini dikti üzerime. Kırpmıyordu bile, ürkmedim desem yalan olur. “İyi günler” dileyerek uzaklaşmaya karar verdim. “Belki de yanlış bir soru sormuşumdur. Belki canını sıkmışımdır ya da ne bileyim adam deli işte!” diye geçirdim içimden. “Sen neden burada değilsin ?” diye bağırdı arkamdan. Öyle bir bağırdı ki, arkamı dönmeye korktum. Cinnetle bağırır gibi.. Döndüm yüzümü, olduğum yerde, yaklaşmadan baktım yüzüne. Bu sefer sesini daha da yükselterek, tekrarladı; Sen neden burada değilsin? Onca sahtekarın, onca vicdansızın, onca ihanetin içinde durabilmeyi nasıl başarıyorsun? Çocukların vurulduğu, çiçeklerin koparıldığı, sevgilerin harcandığı, umudun tükendiği, renksiz, yapay bir dünya var dışarıda. Uyuşmadan uyum sağlayamadığım, gürültüsünden uyuyamadığım. Kirli, kibirli, kaba bir dünya var. Çıkarları uğruna seni çakıyla son model bir arabayı çizer gibi çizecek binlerce insan var. Kanını emecek bir sürü vampir. Sana kullanılıp, köşeye atılmış pis bir mendil gibi htirecek bir sürü katil. Sen neden burada değilsin?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.