'Beni benden alıp bendeyle,
Gönlünde erişen ne sır varsa bir damla ver' dedim...
Bitmedi. İsyan etmeyi alışan ruhumun ihsan yağmurları ile yıkanması lazımdı. Biliyordum, kelâm ocağında kelâmla pişmem gerekiyordu Dilendim, hiç de utanmadım.
'Yanlışa düşen yüreğimi döndür,
Kulağım duymaz, ayağım gelemez ocağına
Beşeri aşk suyundan bir yudum içtim, ocağından ayırma beni...'
Bir ateş yakıldı. Dinledikçe, gördükçe, okudukça. Garipliğimi hayretle üzerini örttüm. Uyumadım, düşündüm.
"Düşünceler çok yoğun, eziyet etme" dedi. Hiçbir şeyin ortasını bulamayan benliğimi susturmaya çalıştım. Kolay kolay olmadı. Dedim ki;
'Kelamın hakkın yollarını düşürürken,
Mahşerde o sofraya diz çökmek,
Açılmayan ne kadar mektup varsa açıp okumak,
Mezar taşında yazan ismine değil
Pişirdiğin ocaktan bir lokma isterim…
Kül olmak nasip olmadı,
Açılsın hakikat kapısı, kıldırsın beni sana.
Yağmur gibi ihsan ihsan yağsın küffar'a
Sarhoşluğum kalsın bana ...'
Korkularım hiç bitmedi. Beşeri aşkın ateşi çember olmuş etrafımdayken;
'Yalınayak kalmış, yollarım.
Aç bitap düşmüş yüreğim
Can'a ne olduysa dünya işlerinden oldu.
Aşk'a düştüm kurtar beni...
Sultanım, neredesin bulamadım izini?
Hakla sar sarmala beni,
eşiğinde kitmirin eksik, çağır tamamla kendini...
Beni alıp benden beydeyle.'
Ellerden duydum öldüğümü
Son nefesin derdindeyim.
Gönlünde erişen ne sır varsa bir damla ver,
Beni kurtar isterim...
İstemek... Allah vermeyeceği bir şeyi istetmiyordu. Doğru muydu? Peki, ya nefsin gözüyle bakıyor hakikatte hayırlı olanı göremiyorsak ne olacak?
Ben onu bunu bilmem. Allah iyi ki var!
Bir kapıya bir kere gidersin, ikincisine utanırsın...
Ama RABBİ’ne her gün gidersin, gitmelere doyamazsın...
Çünkü bilirsin; seni kapısından kovmayacak,
Bir tek ’’ O ’’ vardır...
Her gün içini dökersin,
Bir tek ’’O’’ sıkılmaz senden...
Bir ’’O ’’ yüzüne vurmaz ayıplarını...
Çünkü ’’O ’’,
Seni senden daha çok bilendir ve seni senden daha çok sevendir.
Şimdi ne olacak? Dediğinizi duyar gibiyim.
"Allah neyi murâd ettiyse o olacak.
Telâşa lüzum yok..."
