ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

Aylar sonra sessizliği bozan başka bir sessizlik...!

Nevşehir Kozaklı da bir fidanın sedye üzerinde mosmor kesilen bir bedeni ve arkasından feryat figan eden kopuk bir aile... Bazı ölümler için "öldü kurtuldu" deriz ama daha gül bahçesinde tomurcuk olan bir gülü koparmak neyin nesi bilmiyorum... Aklıma nenemin cenaze başındaki "Allah'ın emri" diye etrafına umut dağıttığı geliyor...  Uykuların bölünür, gecenin bir yarısına kadar oturup duvarlarla konuşmaya başlarsın... Zamanla çığlıkların gibi sessizliğinde geri döndüğünü hissedersin... Yalnızlık değil bu, bu bambaşka bir şey Andrey Tarkovski' nin dediği gibi "kendinizi, kendinizle zaman geçirmeyi yalnızlık sanmayacağınız şekilde yetiştirin"... Öyle olduğunu biliyorum duvarların soğukluğundan, gecenin karanlığından, kifayetsiz kalan cümlelerimden ve hiç bir odaya sığmayan kırgınlığımdan ve iliklerime kadar işleyen sessizliğim den anlıyorum, hissediyorum... Oysa çocuktuk, avuç içlerimiz ve diz kapaklarımız yaralanır, 'anne' diye Ağlamasını bilirdik. Samimiyet kavramın ne olduğunu bilmeden bütün içtenliğimiz ile kucaklardık, hayvanı bile... Küsmelerimiz hep oyundandı, kaçmayı yakalamaç zannederdik, körlüğü kör ebe... Bizler büyüklerin " cimcime" diye seslendiği o yaramaz çocuklardık...  Uykularımız bölünmez en ufak korkularımızda sarılmasını bilirdik bizler büyüklerin " cimcime" diye sevdiği insanlardık... Sonra ne mi oldu... Büyüme adı altında kirlendik, ya çamura saplandık ya da çamurlu yollardan yürüyüp çamur sıçrattık... O, bu, şu derken insanlığımızı kaybettik kadınımızda, erkeğimizde rahat yaşam adı altında meşru yaşamayı hayat standartlarını yükseltmek için her türlü yolu, yordamı helal bildik... Bizler dilde çok iyi Müslüman’dık... Kısacası insanlığımızdan birer et yığını bıraktık... Şimdi ne, nasıl ve kimlerle yapılır bilmiyorum ama uykularım bölünüyor, kaçışlarım durak bilmezken "ölüm" hala beni olduğum o noktaya geri döndürmeye başarıyor... Hiç unutamıyorum dört duvar arasında çaresiz ve kimsesiz kalıp saatler sonra bir ölü başında sessiz beklediğim o günü...  "Cimcime" diye sevilen çocuklarımız şimdi bambaşka bir şehirde sırf kaçış adı altında mücadele verirken geride kalanlar yavaş yavaş bu hayattan baki olan hayata göç ediyorlar... Büyüyen "cimcime" lerde dört duvar arasında yalnızlığın aslında en büyük kalabalık olduğunu öğrendiler ve diğer hayata göç saatlerini bekliyorlar... Fakat anlamadığım kısacık ömür hayatımız da nasıl oluyor da romanlara konu olacak bir hayat yaşayabiliyoruz... Galiba bunun cevabını bedeni mosmor olmuş o'  sedyede yatan verecekti ki olmadı öğretemeden göç eyledi... Velhasıl kelam kimse kimsenin hikayesini bilmez, bilemez o yüzden insanı el alır, yel alır, sel alır ve çocukluğumuza dair geriye oynadığımız oyunlar ve haddi hesabı olmayan yediğimiz dayaklar kalır... Siz adını sessizlik koyarsınız oysa niceleri kendi çığlıklarında boğulup gitti zira aksi bir şey olsaydı yani insan dinlemek yada görmek isteseydi ya kör yada sağır olurdu ki oldular da... O yüzden bizler insanlığı, ölümü, samimiyeti güzelliğe dair herşeyi sosyal medyanın ' güzel sözler' kısmından ibretlik hikayeleri okur gibi okuyup gıbte ediyoruz... Ve... Son sözü her zaman "ecel" diye adlandığımız ölüm söylüyor... Kimine yedisinde kimine yetmişinde... ( Hikayenin aslı kahramanın içinde gizlidir ve her bir sır bir hayat hikayesidir...) #cimcime#
Ekleme Tarihi: 28 Haziran 2018 - Perşembe

Aylar sonra sessizliği bozan başka bir sessizlik...!

Nevşehir Kozaklı da bir fidanın sedye üzerinde mosmor kesilen bir bedeni ve arkasından feryat figan eden kopuk bir aile... Bazı ölümler için "öldü kurtuldu" deriz ama daha gül bahçesinde tomurcuk olan bir gülü koparmak neyin nesi bilmiyorum... Aklıma nenemin cenaze başındaki "Allah'ın emri" diye etrafına umut dağıttığı geliyor... 


Uykuların bölünür, gecenin bir yarısına kadar oturup duvarlarla konuşmaya başlarsın... Zamanla çığlıkların gibi sessizliğinde geri döndüğünü hissedersin... Yalnızlık değil bu, bu bambaşka bir şey Andrey Tarkovski' nin dediği gibi "kendinizi, kendinizle zaman geçirmeyi yalnızlık sanmayacağınız şekilde yetiştirin"... Öyle olduğunu biliyorum duvarların soğukluğundan, gecenin karanlığından, kifayetsiz kalan cümlelerimden ve hiç bir odaya sığmayan kırgınlığımdan ve iliklerime kadar işleyen sessizliğim den anlıyorum, hissediyorum...


Oysa çocuktuk, avuç içlerimiz ve diz kapaklarımız yaralanır, 'anne' diye Ağlamasını bilirdik. Samimiyet kavramın ne olduğunu bilmeden bütün içtenliğimiz ile kucaklardık, hayvanı bile... Küsmelerimiz hep oyundandı, kaçmayı yakalamaç zannederdik, körlüğü kör ebe...


Bizler büyüklerin " cimcime" diye seslendiği o yaramaz çocuklardık...  Uykularımız bölünmez en ufak korkularımızda sarılmasını bilirdik bizler büyüklerin " cimcime" diye sevdiği insanlardık...


Sonra ne mi oldu... Büyüme adı altında kirlendik, ya çamura saplandık ya da çamurlu yollardan yürüyüp çamur sıçrattık... O, bu, şu derken insanlığımızı kaybettik kadınımızda, erkeğimizde rahat yaşam adı altında meşru yaşamayı hayat standartlarını yükseltmek için her türlü yolu, yordamı helal bildik... Bizler dilde çok iyi Müslüman’dık... Kısacası insanlığımızdan birer et yığını bıraktık...


Şimdi ne, nasıl ve kimlerle yapılır bilmiyorum ama uykularım bölünüyor, kaçışlarım durak bilmezken "ölüm" hala beni olduğum o noktaya geri döndürmeye başarıyor... Hiç unutamıyorum dört duvar arasında çaresiz ve kimsesiz kalıp saatler sonra bir ölü başında sessiz beklediğim o günü... 


"Cimcime" diye sevilen çocuklarımız şimdi bambaşka bir şehirde sırf kaçış adı altında mücadele verirken geride kalanlar yavaş yavaş bu hayattan baki olan hayata göç ediyorlar... Büyüyen "cimcime" lerde dört duvar arasında yalnızlığın aslında en büyük kalabalık olduğunu öğrendiler ve diğer hayata göç saatlerini bekliyorlar...


Fakat anlamadığım kısacık ömür hayatımız da nasıl oluyor da romanlara konu olacak bir hayat yaşayabiliyoruz... Galiba bunun cevabını bedeni mosmor olmuş o'  sedyede yatan verecekti ki olmadı öğretemeden göç eyledi...


Velhasıl kelam kimse kimsenin hikayesini bilmez, bilemez o yüzden insanı el alır, yel alır, sel alır ve çocukluğumuza dair geriye oynadığımız oyunlar ve haddi hesabı olmayan yediğimiz dayaklar kalır... Siz adını sessizlik koyarsınız oysa niceleri kendi çığlıklarında boğulup gitti zira aksi bir şey olsaydı yani insan dinlemek yada görmek isteseydi ya kör yada sağır olurdu ki oldular da... O yüzden bizler insanlığı, ölümü, samimiyeti güzelliğe dair herşeyi sosyal medyanın ' güzel sözler' kısmından ibretlik hikayeleri okur gibi okuyup gıbte ediyoruz...


Ve... Son sözü her zaman "ecel" diye adlandığımız ölüm söylüyor... Kimine yedisinde kimine yetmişinde...


( Hikayenin aslı kahramanın içinde gizlidir ve her bir sır bir hayat hikayesidir...) #cimcime#

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.