Beyaz kapağın ortasında, kara kalemle çizilmiş bir yüz: Sakin ama sorgulayıcı, yorgun ama vazgeçmeyen bir bakış. Kitabın üzerindeki Malik Bedri'nin portresiyle karşılaştığımda, kitap çoktan içine çekmeye başlamıştı. Kim bilir, belki de daha önceden konusu geçtiği için bir bilinçaltı oluşturmuştum... "Ondan geriye kalan/kalabilecek tek hatıra o kitap olacak," diyordum. Hem de tercümesinin imzasıyla. Hoş! İmzasız olsa da olurdu... Demek istiyorum ki, kitabı elime alışım öylesine olmadı. Onun bana gelmesini bekliyordum. Olmadı, ya da olamadı bilmiyorum. O hâlde ben gitmeliydim ona. Merak, kalbimde büyüyen bir düğüm gibiydi; çözmeden rahat edemezdim...
Mavi puntolarla yazılmış başlık: “Müslüman Psikologların Çıkmazı”, ortada bir sıkıntı olduğunu aşikâr ediyordu. Ama her karanlığın içinde bir aydınlık muhakkak olacağı için, yazar da aynı başlık içinde "korkma, çözümsüz değil" demeye getiriyordu...
Bilginin itikadıyla yüzleşmek gerekirdi. Korkmadan. Malik Bedri, Batı’da yetişmiş, modern psikolojinin laboratuvarlarında kendini eğitmiş bir bilim insanı. Bu bilgileri, hepiniz hayatını göz gezdirdiğinizde öğrenebiliriz. Ancak sadece Batı'nın aynasında kendini tanımlamaya razı olmayan bir arayıcı olduğunu görmek her baba yiğidin harcı olmasa gerek. Çünkü onu bu kadar önemli kılan şey, akademik donanımından ziyade bu donanımı sorgulama cesaretiyle yoğurmasıydı. Her undan ekmek olmaz, bazılarının hamurunu açıp ekmek edemeyiz ama Malik Bedri ekmek olmayı çoktan geçip sofralara tat vermeye başarmıştı...
Kabul edelim, kolay bir taşın altına koymamış elini. Kitap boyunca bir bilim insanı değil, bir muhasebeci gibi konuşan bir yazarla karşı karşıyaydım. Hesaba çekiyor hem kendisini hem de meslektaşlarını ve bizleri…
"Müslüman Psikologların Çıkmazı", yalnızca bir meslekî ikilem değil, daha büyük bir çelişkinin simgesi. Bir yanda dinî inançlar, diğer yanda modern psikolojinin kuramsal temelleri. Bu iki dünyanın çatışması sadece teoride kalmıyor; bir Müslüman terapistin danışan karşısındaki tutumuna, patolojiyi tanımlama biçimine ve hatta tedavi yollarına kadar sirayet ediyor. Ve bunu bizlere ayna gibi gösterdiği bir kitaptan bahsediyorum.
Sayın Bedri, bu karmaşanın içinden konuşurken zaman zaman öfkesini gizlemiyor. Ama her seferinde eleştirisini umutla dengeliyor. Başlığında kullandığı gibi: "Müslüman Psikologların Çıkmazı."
Kuramların gölgeleri arasında kalmamış bir kitap. Çok katmanlı bir sorgulama sürecine davet ediyor. 100 sayfalık kitap 5 gün sürer mi? Az bile sürdü! Düşünmeyi unuttuğum, altını çizmeden geçtiğim, gözümden kaçırdığım neler vardı, kim bilir...
Freud’dan Skinner’a, Jung’dan Rogers’a kadar pek çok kuramcıyı isim vererek tartışan bu kitapta, yazara "korkusuz" demek geçiyor içimden ama yakıştıramıyorum. Bu yüzden bilgisinin zekâtı olan netliği mi desem, yoksa bilgisinin itikatının sağlamlığı mı desem, bilemedim.
Bir de siz okuyun, bakalım ne düşüneceksiniz?
Aslına bakarsanız bu, sorgulama ya da bir ret etme durumu değil; daha çok "biz neredeyiz?" sorusunun peşinden sürüklemek istiyor. Psikolojinin seküler yapısı içinde dinî ve manevî değerlere yer açmanın imkânı nedir? Modern kuramlar, Müslüman bireyin iç dünyasını anlamada yeterli midir? Bu soruların hiçbirine kolay cevaplar sunmuyor kitap. Zaten onun da derdi cevap vermek değil, bence. Soruları görünür kılmak. Sorabilmek...
Öze dönüşe çağrı niteliğinde "Müslüman Psikologların Çıkmazı"
Kitap boyunca "İslami Psikoloji" adı altında yeni bir bilimsel alan inşa etme arzusu dile getirilmiş. Ancak bu inşa sürecinin temelleri, salt dinî referanslarla değil, bilimsel disiplinin metodolojisiyle. Körü körüne Batı'yı taklit etmek ne kadar sorunluysa, sadece dinî kavramlara yaslanmak da o kadar eksik. Denge hem imanla hem bilgiyle mümkün. Rabbimiz de demiyor mu: "Oku." Burada mühim olan sadece okumak değil; okuyup anlamak, sorgulamak ve öğrenileni hayatta tatbik etmek.
Kitabın sonlarında, Müslüman psikologları hem mesleklerine hem inançlarına sadık kalarak yeniden düşünmeye çağırıyor. Bu çağrı yalnızca psikologlara değil, modern ilimle uğraşan tüm Müslüman entelektüellere yöneltilmiş. Sorgulamak, diğer düşünceyi nokta koymak ya da virgül koyup genişletmek değil mi? Kim bilir, belki de noktadan sonra büyük harfle başlamamız gerekiyor.
Anlıyorum ki, Müslüman Psikologların Çıkmazı, belki 100 sayfa ama hacmi kelimelerden büyük bir kitap. Her sayfası hem düşünsel hem de ruhsal bir muhasebe. Özellikle psikolojiyle ilgilenen, inancıyla bilimi bir arada yürütmeye çalışan herkes için yalnızca bir okuma değil; bir yüzleşmeye sebep olacak bir eser.
Hani "ezber bozan" derler ya, işte bu kitap öyle bir kitap.
Ve bozulan ezberin ardından gelen ses:
“Kendini bilmek, Rabbini bilmektir.”
Ama nasıl?
İşte, cevap o beyaz kapağın ardında, satır aralarında saklı.
Şimdiden keyifli okumalar...
