ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

BEZM-İ AŞK (Şiddetli Muhabbet)

“Seni Seviyordum ve senin haberin yoktu. Saçlarını izliyorum uzaktan. Kulağının arkasına düşüşü ve burnun herkesten başkaydı işte. Güldüğün zaman yukarıya bakardın, yukarıya kalkan başın ve gözlerin vardı. Ne güzeldiler…” Severek dinlediğim ve söylediğim şiirlerden sadece biri.  Bir yaz günüydü. Aylardır kafamı çevirip bakmadığım bir yerde bir vesile ile oturmak zorunda kaldım. Masanın etrafını çevirmiş sandalyeler, karşımda renk renk güller, tek başına gelen insanlara eşlik eden ağaçlar, el ele oturan sevgililer… Önüme konulan çay bardağın içindeki fazlalığı çıkarıp tabağın kenarına koyuyorum. Huzursuzluğum geçmiyor. Masaya dayanan sandalyelerin ayaklarını yere basmasını sağlıyorum. Isparta Eğirdir’de oturduğum çay bahçesinin kopyası tarzında bu mekânda artık eskilere dalma zamanıydı.  ‘Dilimin mührünü kaldırıp konuşmak isterdim. Gözlerimi kaçırmaktansa seni dibimde bulmuşken seyretmek… Ben sadece o anı değerlendirmek. Sensizliğin sesini aylarca dinlemişken o anki tek sesin senin olmasını… Karşımdaki güzellikleri, değeri fark edebilmek için saatlerce etrafı değil seni izlemek… Çocuk gibi elime bir şey alıp onunla oyalanmak değil, eline aldığın çayı nasıl yudumladığını izlemek isterdim. Hasreti, mezarımı kazmış yolları, imkânsızlıklarla dolu olan birine değil, beni ben olduğum için seven birini isterdim. Ağaçtan düşen yaprakları hatıra olsun diye o an toplamak isterdim. Ben o gün o yerde bütün güzellikleri senin gözlerinde görmek isterdim. Karşımda ki güllerin, etrafımı saran ağaçların, bana arkadaş olan sandalyeleri ve konuşamasam da karşımda oturan insanı; tanımak isterdim’ diye bitirmek gerek son cümleleri. Çünkü her seferinde bir eşikten atladığımızı bilmez kimse.  Bugün konuşmak istediğin insanın yarın gitme ihtimali var. Düşünemesek, düşünmek istemesek bile… İşte biz bu ihtimalleri düşünmeden ya konuşmak isteriz ya da etrafı seyretmeden tek güzelliği karşımızdakinde bulmak. Aslına bakarsanız biz, bizimle başlayan ve onunla biten cümleler kurmasını severiz. O an nasıldır biliyor musunuz? Aylardır beklediğiniz bir vesile ile karşınıza çıkar elinize alsanız alacaksınız ya da dokunmak isteseniz dokunacaksınız. Saatler sonra uyandığınız da ise ya o elinizde yoktur ya da karşınızdan kaybolup gitmiştir. Rüya gibi… Siz ise sadece sizin olmayan bir şeye sizinmiş gibi davrandığınız için üzülürsünüz. Sonra da “yapacak bir şey yok” deyip hayatınıza kalındığı yerden devam edersiniz. Sonra İclal Aydın’ın şiirini devam etmek düşer; “insan anımsar mı her gün aynı gözleri”… Yanı başımızda olsa da uzaktan seyre dalmak gibidir ona ulaşamamak, saatlerce olsa da etrafta ondan başka bir şeyi seyredememek. Belki de bu yüzden hatırlıyoruzdur her gün aynı gözleri. Sizler daha iyi bilirsiniz bu benim, şiiri yorumlama şeklimdi… Fakat şundan eminim ki seçimleri her defasında biz yapıyoruz. Uzaktan sevmeyi, seyretmeyi, bizim olmayan bir şeyleri bizim gibi davranmayı ve buna benzer nicelerini. Aklımız da yüreğimiz de o an ki yerde kalmamış olsa her oradan geçişimiz de orada birini görecek gibi bakar mıyız?  Ben yine de her zamanki gibi takdiri size bırakıyorum… Düşünmeyi sizlere bırakarak devam ediyorum, kâğıdım ile haşir neşir olmaya; Aşk, Bezm-i aşkı bulmanın tadıydı. Bulamasanız bile yol üzerinde hissettiğiniz şeylerin verdiği hazzı yaşamanın sadakati, o yolda yürüme şevki. Okyanustan bir damla edinme arzusu. Elest bezmi de devam etmesini niyaz ettiğim ve bu duyguları aşılayan ocağın harlanması ile bu dört duvar arasında kalem dile geliyordu… Gecenin karanlığı çıldırıyordu seni düşünürken, Biliyor, kıskanıyordu kaldırımlar. Ağaçların yaprakları raks ederken, bir terennüm geçiyordu uzun ince yollardan...  Saat gecenin bilmem kaçı, hâlâ sesin kulaklarımda. Suretin hiç inmiyor tavan arasından.  Bir tıkırtı duyuyorum, umursamıyorum olan biteni... Ruhum şiirleri dansa kaldırmış dört dönüyorlar...  Şiir okurken gözlerindeki o ışıltının içinde kaybolup gitmek istiyorum, bir daha bulunmamak.  Üzülüyorum halime. Yazık! Onca yazdığım yazıya, kirlettiğim kâğıda ve tükenen kaleme...  Yazık! Şimdiye kadar seni bulamayan gayretsiz kendime... Yazık ki ne yazık! Ama olsun buldum ya! O pınardan su içmeyi niyet edip, diz çöktüm ya.  Karşında susup dinlemesini öğrettin ya...  Bu Bezm-i aşk, Elest bezmi de devam eder, duasıyla  Rabbim ahiret ayrılığı vermesin, canlar… ( Bezm-i aşk: şiddetli muhabbet) (Elest bezmi: Sohbet meclisi, ruhların yaratılışında Allah; elestü bi rabbiküm: ben sizin Rabbiniz değil miyim? Diye sorduğu; inanan ruhların, beli (evet) dediği yer)
Ekleme Tarihi: 08 May 2025 - Thursday

BEZM-İ AŞK (Şiddetli Muhabbet)

“Seni Seviyordum ve senin haberin yoktu. Saçlarını izliyorum uzaktan. Kulağının arkasına düşüşü ve burnun herkesten başkaydı işte. Güldüğün zaman yukarıya bakardın, yukarıya kalkan başın ve gözlerin vardı. Ne güzeldiler…” Severek dinlediğim ve söylediğim şiirlerden sadece biri. 

Bir yaz günüydü. Aylardır kafamı çevirip bakmadığım bir yerde bir vesile ile oturmak zorunda kaldım. Masanın etrafını çevirmiş sandalyeler, karşımda renk renk güller, tek başına gelen insanlara eşlik eden ağaçlar, el ele oturan sevgililer… Önüme konulan çay bardağın içindeki fazlalığı çıkarıp tabağın kenarına koyuyorum. Huzursuzluğum geçmiyor. Masaya dayanan sandalyelerin ayaklarını yere basmasını sağlıyorum. Isparta Eğirdir’de oturduğum çay bahçesinin kopyası tarzında bu mekânda artık eskilere dalma zamanıydı. 

‘Dilimin mührünü kaldırıp konuşmak isterdim. Gözlerimi kaçırmaktansa seni dibimde bulmuşken seyretmek… Ben sadece o anı değerlendirmek. Sensizliğin sesini aylarca dinlemişken o anki tek sesin senin olmasını… Karşımdaki güzellikleri, değeri fark edebilmek için saatlerce etrafı değil seni izlemek… Çocuk gibi elime bir şey alıp onunla oyalanmak değil, eline aldığın çayı nasıl yudumladığını izlemek isterdim. Hasreti, mezarımı kazmış yolları, imkânsızlıklarla dolu olan birine değil, beni ben olduğum için seven birini isterdim. Ağaçtan düşen yaprakları hatıra olsun diye o an toplamak isterdim. Ben o gün o yerde bütün güzellikleri senin gözlerinde görmek isterdim. Karşımda ki güllerin, etrafımı saran ağaçların, bana arkadaş olan sandalyeleri ve konuşamasam da karşımda oturan insanı; tanımak isterdim’ diye bitirmek gerek son cümleleri. Çünkü her seferinde bir eşikten atladığımızı bilmez kimse.

 Bugün konuşmak istediğin insanın yarın gitme ihtimali var. Düşünemesek, düşünmek istemesek bile… İşte biz bu ihtimalleri düşünmeden ya konuşmak isteriz ya da etrafı seyretmeden tek güzelliği karşımızdakinde bulmak. Aslına bakarsanız biz, bizimle başlayan ve onunla biten cümleler kurmasını severiz. O an nasıldır biliyor musunuz? Aylardır beklediğiniz bir vesile ile karşınıza çıkar elinize alsanız alacaksınız ya da dokunmak isteseniz dokunacaksınız. Saatler sonra uyandığınız da ise ya o elinizde yoktur ya da karşınızdan kaybolup gitmiştir. Rüya gibi… Siz ise sadece sizin olmayan bir şeye sizinmiş gibi davrandığınız için üzülürsünüz. Sonra da “yapacak bir şey yok” deyip hayatınıza kalındığı yerden devam edersiniz. Sonra İclal Aydın’ın şiirini devam etmek düşer; “insan anımsar mı her gün aynı gözleri”…

Yanı başımızda olsa da uzaktan seyre dalmak gibidir ona ulaşamamak, saatlerce olsa da etrafta ondan başka bir şeyi seyredememek. Belki de bu yüzden hatırlıyoruzdur her gün aynı gözleri. Sizler daha iyi bilirsiniz bu benim, şiiri yorumlama şeklimdi… Fakat şundan eminim ki seçimleri her defasında biz yapıyoruz. Uzaktan sevmeyi, seyretmeyi, bizim olmayan bir şeyleri bizim gibi davranmayı ve buna benzer nicelerini. Aklımız da yüreğimiz de o an ki yerde kalmamış olsa her oradan geçişimiz de orada birini görecek gibi bakar mıyız? 

Ben yine de her zamanki gibi takdiri size bırakıyorum… Düşünmeyi sizlere bırakarak devam ediyorum, kâğıdım ile haşir neşir olmaya; Aşk, Bezm-i aşkı bulmanın tadıydı. Bulamasanız bile yol üzerinde hissettiğiniz şeylerin verdiği hazzı yaşamanın sadakati, o yolda yürüme şevki. Okyanustan bir damla edinme arzusu. Elest bezmi de devam etmesini niyaz ettiğim ve bu duyguları aşılayan ocağın harlanması ile bu dört duvar arasında kalem dile geliyordu…

Gecenin karanlığı çıldırıyordu seni düşünürken,

Biliyor, kıskanıyordu kaldırımlar.

Ağaçların yaprakları raks ederken, bir terennüm geçiyordu uzun ince yollardan... 

Saat gecenin bilmem kaçı, hâlâ sesin kulaklarımda. Suretin hiç inmiyor tavan arasından.

 Bir tıkırtı duyuyorum, umursamıyorum olan biteni... Ruhum şiirleri dansa kaldırmış dört dönüyorlar... 

Şiir okurken gözlerindeki o ışıltının içinde kaybolup gitmek istiyorum, bir daha bulunmamak.

 Üzülüyorum halime. Yazık! Onca yazdığım yazıya, kirlettiğim kâğıda ve tükenen kaleme... 

Yazık! Şimdiye kadar seni bulamayan gayretsiz kendime...

Yazık ki ne yazık!

Ama olsun buldum ya! O pınardan su içmeyi niyet edip, diz çöktüm ya. 

Karşında susup dinlemesini öğrettin ya... 

Bu Bezm-i aşk, Elest bezmi de devam eder, duasıyla 

Rabbim ahiret ayrılığı vermesin, canlar…

( Bezm-i aşk: şiddetli muhabbet)

(Elest bezmi: Sohbet meclisi, ruhların yaratılışında Allah; elestü bi rabbiküm: ben sizin Rabbiniz değil miyim? Diye sorduğu; inanan ruhların, beli (evet) dediği yer)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
aohbet islami chat omegla türk sohbet cinsel sohbet dini chat deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu bonus veren siteler