Beklenin gelmediği saatlerde, tanıdık bir bakış ararken tanıdığım zannettiğim gözlerin ardındaki yorgun insanın aklının ucunun kıyısından geçmenin huzurunu nasıl bir şey acaba?
Belki de ne yeriydi, ne de zamanıydı sevmenin. Yanlış zamanın içerisinde karşılaşmış iki yabancıdan ibarettik.
Başımızla selam verip uzaklaştık.
Sonra ne sen beni düşündün, ne ben seni aklımdan çıkarabildim.
Burada yine de en yabancı bendim.
Artık öfkelenemiyorum bile.
Ne hissedeceğimi bile bilmediğim zamanın içinde kalakaldım.
Unuttum desem yalan olur ama dünde bıraktığın gibi de değilim.
Dedim ya, belki de ne yeriydi ne de zamanıydı.
Ellerimden hiçbir şey gelmediği bugünlerde "nasip" diye umutla sarılacak bir şeyim de kalmadı.
Ben sana geç, sen bana erken gelmiştin.
Belki de bu yüzden yeri ve zamanı değildi.
Özdemir Asaf bu konuda net çizgisini çiziyordu:
"Arasıra geliyorsun aklıma, banane diyorum
Benim derdim yeter bana, banane!
Alıştım mı yokluğuna?
Vaz mı geçiyorum, varlığından?"
Bu kadar kesindi duyguları ama ben, bu şiirin sonundaki satırlar gibiydim:
"Tedirginim aslında,
Ya başkasını seversem?
İnan o zaman seni hayatım boyunca affetmem..."
Belki de zamanla değişecek ve ben de alışacağım yokluk denen o kavrama...
Yeri ve zamanı değil...
Oysa o kadar çok istedim ki; bir şehrin sokaklarının ışıkları yandığında, çay ocakta demlenirken seninle sohbeti demlemeyi ve yavaş yavaş doldurduğum çay bardaklarının birini sana vermeyi...
Unutmuyordum ama yavaş yavaş etkisini de kaybediyordu zaman.
Belki de örmeye çalıştığın duvarların tuğlalarını üst üste koymaya yardımcı oluyordum...
Bilmiyorum, belki de yeri ve zamanı değildi sevmenin...
Zaten sevmemi de hiç istemedi deyip daha bir dik duruyorum.
Elimden hiçbir şeyin gelmediği zamanlarda yağmurlara emanet edip gidiyorum.
Ne sen gelirdin, ne de ben...
Radyoda en güzel bir şarkının sonuna denk gelmiş gibi biraz mutlu, biraz da umutsuz bir şeydi.
Neyse... Ney.
Belki de ne yeriydi ne zamanıydı sevmenin...
Bütün bu hikâyenin içerisinde, bir çay gibi kaldın aklımda...
Zaman yavaş akıyor bazı hayallerin kıyısında.
Henüz demlenmemiş bir çayın sabrıyla,
Ocakta ağır ağır kaynayan suyun buharına karışıyor bekleyişim.
Sen yoksun ama varlığına göre ayarlanmış bir sessizlik var odada.
İki kişilik bir masa, biri boş.
Bir sandalye sana dair, dokunulmamış.
Bir bardak sana ait, tutulmamış.
Camın ardında hafifçe düşen yağmur, sanki anlatamadığım cümlelerin yerine yağıyor.
Ve ben, dudaklarımı yakacak kadar taze bir çayı sana uzatmak isterken, sadece karşılıklı susmalarımızı hayal ediyorum.
Ne çok isterdim o çayı birlikte içmeyi...
Belki de zamanı değildi... Bilmiyorum.
Ama sen bir çay gibi kaldın aklımda.
Tıpkı kelimesiz bir sohbette, gözlerinle söylemeni her şeyi...
Anlamını sessizliğe borçlu anlar biriktirmeyi...
Oysa şimdi her şey yarım.
Demliğin altı sönmüş,
Çayın demi kaçmış,
Sıcakken gelmeni bekledim,
Soğuyunca da gitmeni istedim diyemem ,
Hiç ama hiç gelmedin ki...
Ben sana çayı şekersiz hazırlamıştım,
Hani sohbetin tatlı diye.
Ama yokluğunla içtiğim her yudumda
Biraz daha buruklaştı damaklarım.
Ve hâlâ...
Biri çay dese,
Aklıma ilk sen geliyorsun.
Çünkü bazı hayaller,
Birlikte içilmemiş bir çayın kenarında kalır.
O an gelmese de,
O özlem, o istek, o vuslat günü hiçbir yere gitmez, gidemez...
Bütün bunlara rağmen
Özdemir Asaf'ın dediklerini unutamamak...
BİR ÇAY GİBİ KALDIN AKLIMDA (Yeri ve zamanı değildi)
Beklenin gelmediği saatlerde, tanıdık bir bakış ararken tanıdığım zannettiğim gözlerin ardındaki yorgun insanın aklının ucunun kıyısından geçmenin huzurunu nasıl bir şey acaba?
Belki de ne yeriydi, ne de zamanıydı sevmenin. Yanlış zamanın içerisinde karşılaşmış iki yabancıdan ibarettik.
Başımızla selam verip uzaklaştık.
Sonra ne sen beni düşündün, ne ben seni aklımdan çıkarabildim.
Burada yine de en yabancı bendim.
Artık öfkelenemiyorum bile.
Ne hissedeceğimi bile bilmediğim zamanın içinde kalakaldım.
Unuttum desem yalan olur ama dünde bıraktığın gibi de değilim.
Dedim ya, belki de ne yeriydi ne de zamanıydı.
Ellerimden hiçbir şey gelmediği bugünlerde "nasip" diye umutla sarılacak bir şeyim de kalmadı.
Ben sana geç, sen bana erken gelmiştin.
Belki de bu yüzden yeri ve zamanı değildi.
Özdemir Asaf bu konuda net çizgisini çiziyordu:
"Arasıra geliyorsun aklıma, banane diyorum
Benim derdim yeter bana, banane!
Alıştım mı yokluğuna?
Vaz mı geçiyorum, varlığından?"
Bu kadar kesindi duyguları ama ben, bu şiirin sonundaki satırlar gibiydim:
"Tedirginim aslında,
Ya başkasını seversem?
İnan o zaman seni hayatım boyunca affetmem..."
Belki de zamanla değişecek ve ben de alışacağım yokluk denen o kavrama...
Yeri ve zamanı değil...
Oysa o kadar çok istedim ki; bir şehrin sokaklarının ışıkları yandığında, çay ocakta demlenirken seninle sohbeti demlemeyi ve yavaş yavaş doldurduğum çay bardaklarının birini sana vermeyi...
Unutmuyordum ama yavaş yavaş etkisini de kaybediyordu zaman.
Belki de örmeye çalıştığın duvarların tuğlalarını üst üste koymaya yardımcı oluyordum...
Bilmiyorum, belki de yeri ve zamanı değildi sevmenin...
Zaten sevmemi de hiç istemedi deyip daha bir dik duruyorum.
Elimden hiçbir şeyin gelmediği zamanlarda yağmurlara emanet edip gidiyorum.
Ne sen gelirdin, ne de ben...
Radyoda en güzel bir şarkının sonuna denk gelmiş gibi biraz mutlu, biraz da umutsuz bir şeydi.
Neyse... Ney.
Belki de ne yeriydi ne zamanıydı sevmenin...
Bütün bu hikâyenin içerisinde, bir çay gibi kaldın aklımda...
Zaman yavaş akıyor bazı hayallerin kıyısında.
Henüz demlenmemiş bir çayın sabrıyla,
Ocakta ağır ağır kaynayan suyun buharına karışıyor bekleyişim.
Sen yoksun ama varlığına göre ayarlanmış bir sessizlik var odada.
İki kişilik bir masa, biri boş.
Bir sandalye sana dair, dokunulmamış.
Bir bardak sana ait, tutulmamış.
Camın ardında hafifçe düşen yağmur, sanki anlatamadığım cümlelerin yerine yağıyor.
Ve ben, dudaklarımı yakacak kadar taze bir çayı sana uzatmak isterken, sadece karşılıklı susmalarımızı hayal ediyorum.
Ne çok isterdim o çayı birlikte içmeyi...
Belki de zamanı değildi... Bilmiyorum.
Ama sen bir çay gibi kaldın aklımda.
Tıpkı kelimesiz bir sohbette, gözlerinle söylemeni her şeyi...
Anlamını sessizliğe borçlu anlar biriktirmeyi...
Oysa şimdi her şey yarım.
Demliğin altı sönmüş,
Çayın demi kaçmış,
Sıcakken gelmeni bekledim,
Soğuyunca da gitmeni istedim diyemem ,
Hiç ama hiç gelmedin ki...
Ben sana çayı şekersiz hazırlamıştım,
Hani sohbetin tatlı diye.
Ama yokluğunla içtiğim her yudumda
Biraz daha buruklaştı damaklarım.
Ve hâlâ...
Biri çay dese,
Aklıma ilk sen geliyorsun.
Çünkü bazı hayaller,
Birlikte içilmemiş bir çayın kenarında kalır.
O an gelmese de,
O özlem, o istek, o vuslat günü hiçbir yere gitmez, gidemez...
Bütün bunlara rağmen
Özdemir Asaf'ın dediklerini unutamamak...
Ekleme
Tarihi: 03 Ekim 2025 -Cuma
BİR ÇAY GİBİ KALDIN AKLIMDA (Yeri ve zamanı değildi)
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.
