ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

GERÇEK ÇIRILÇIPLAK (Gören yok mu?)

Küçük bir hikaye ile başlayalım uzun bir süreden kalem ile kağıdı buluşturmaya… 19. yüzyılda anlatılan bir hikaye şöyle anlatılır; “Gerçek ve Yalan bir gün buluşmuşlar. Yalan hayatında ilk kez doğruyu söyler ve "Bugün hava çok güzel" der. Gerçek etrafına bakar ve gözlerini gökyüzüne kaldırır. Gün gerçekten çok güzeldir. Şaşırır yalanın doğru söylediğine. Bir ırmağın kenarına gelirler. Yalan, “su çok güzel, gel yüzelim” der. Gerçek, bir kez daha şüpheci bir şekilde suya dokunur. Su gerçekten çok güzeldir. Soyunur ve yüzmeye başlarlar birlikte. Yalan bir anda sudan çıkar, gerçeğin kıyafetlerini giyerek kaçar ve kayıplara halk içine karışır. Halk içinde gerçeğin kıyafetiyle gerçek gibi... Kızgın Gerçek sudan çıkar, yalanı bulmak ve kıyafetlerini geri almak için her yeri aramaya başlar. Gerçek çırılçıplak kalmıştır. Gerçeği bu şekilde görenler onunla alay eder, onu hor görür ve öfkeyle bakarlar. Ve sonunda gerçek kuyuya geri döner ve sonsuza dek ortadan kaybolur. Yalan ise insanların arasında gerçeğin kıyafetinde itibar görür. … İki taşın arasından sızıp giden su gibi yüreğimin arasından ince bir sızı sızlayıp gidiyor. Ölümden aman varsa diye çıktığım yolda biliyordum seni görmek mümkün değildi ve sen ölerek “en büyük nasihat ölüm” sözünü bir kez daha bende yeniledin. Ölüm gerçeği kuyuya hiç girmemişti lakin neden gözümüzün önünde ki gerçeği fark etmeyiz. İçten içe hissediyordum aslında beni sevdiğini Ölmeden önceydi, seni toprak sarmadan, yağmurlar yıkamadan önce... Evet, yıllar sonra aklıma geldi. Kerahat zamanı gelmişti sen arabayla yanımdan geçerken korna çalmış ve gülümsemiştin. O kısacık birkaç saniye içinde gördüğüm gözlerin şuan İstanbul da bir metro durağında asılı duruyor. Hissettim ve kendi kendime 'beni seviyor' dedim, beni seviyor! Sonra seviyordu diye düzelttim... Sen ölmeden önce, toprak seni sarmadan, yağmurlar yıkamadan önce...  Sonra dalıp giden gözlerimin peşinde sen vardın, nereye, neden? Baktığımı merak ederdin. Ben hep sana dalardım, anlattıkların hayal olur, düşünü kurardım ağaçların arasında yada o asfaltın üzerinde... Demir parmaklıkları aldırış etmezdim. Kırk beş dakika içerisinde öyle hikayeler yazardım ki o yüzden çabuk geçerdi zaman. Sen ölmeden, toprak sarmadan yağmurlar yıkamadan önce... Sonra sonra diye kendi kendime anlatırken olan biteni zaman tükendi senin süren doldu ve bu dünyadaki yolculuğunu tamamladın. Sonra ben çok ağladım. Yediremedim kendime "nasıl gitti dedim, niye gitti?" sonra inen karar aklıma geldi "İnna Lillâhi ve İnnâ İleyhi Raciûn" Sustum senden sonra çok konuşmadım... Kalan bir şekilde devam ediyormuş hayatına... Bende öyle devam ettim. Duvara fotoğrafını asmaya cesaret edemedim. Gözlerini her gün bakıp aynı gözleri donuk donuk bana bakmana alışmak istemedim. Eve girer girmez ben farklı duygularda iken senin öylesine hiç birşey demeden bana bakmana nasıl razı gelirdim ki?  Oysa ara ara sandıktan çıkarıp parmaklarımı saçlarında ve yüzünde gezdirmek, gözyaşlarımdan bir iki damla iz kalmış bir kare her zaman daha gerçekçi daha samimiydi sanki...  Bu düşüncelerimi duysan ne dersin acaba? Geçenlerde seninle yine mezarlıkta karşılaştık ben seni gördüm de sen beni gördüm mü bilemiyorum haberin var mıydı geldiğim den? Yıllar sonra hatırlayabildin mi beni? Çok değiş miyim? Bir yerden duymuştum ( Allah'ın izniyle) ölenler kimin ziyaret ettiğini bilirmiş. Ben seni hiç unutmadım, suretin toprak altında, ellerin bedenin toprakla haşır neşir olsa da ruhun güzellikler aleminde. Çünkü seni herkes severdi ve en son "helal olsun" dediler duydum... Sonra seni bütün bir köy teker teker omuzlarına alıp bacısız evine götürüp bıraktılar, kapılarını kilitleyip gittiler artık kıyamete kadar kimse açmayacaktı o kapıyı… Ölüm gerçeği çırılçıplak gözümüzün önünde iken kimse görmez, dedem. Ve ben unutmamı dahi müsaade etmediğin ölüm gerçeği ile birlikte kalakaldım ve insan sevdiklerini kaybettikçe ölümü daha bir seviyormuş, dedem öğrettin…
Ekleme Tarihi: 09 Temmuz 2023 - Pazar

GERÇEK ÇIRILÇIPLAK (Gören yok mu?)

Küçük bir hikaye ile başlayalım uzun bir süreden kalem ile kağıdı buluşturmaya… 19. yüzyılda anlatılan bir hikaye şöyle anlatılır; “Gerçek ve Yalan bir gün buluşmuşlar. Yalan hayatında ilk kez doğruyu söyler ve "Bugün hava çok güzel" der. Gerçek etrafına bakar ve gözlerini gökyüzüne kaldırır. Gün gerçekten çok güzeldir. Şaşırır yalanın doğru söylediğine. Bir ırmağın kenarına gelirler. Yalan, “su çok güzel, gel yüzelim” der.

Gerçek, bir kez daha şüpheci bir şekilde suya dokunur. Su gerçekten çok güzeldir. Soyunur ve yüzmeye başlarlar birlikte. Yalan bir anda sudan çıkar, gerçeğin kıyafetlerini giyerek kaçar ve kayıplara halk içine karışır. Halk içinde gerçeğin kıyafetiyle gerçek gibi... Kızgın Gerçek sudan çıkar, yalanı bulmak ve kıyafetlerini geri almak için her yeri aramaya başlar.

Gerçek çırılçıplak kalmıştır. Gerçeği bu şekilde görenler onunla alay eder, onu hor görür ve öfkeyle bakarlar. Ve sonunda gerçek kuyuya geri döner ve sonsuza dek ortadan kaybolur. Yalan ise insanların arasında gerçeğin kıyafetinde itibar görür.

İki taşın arasından sızıp giden su gibi yüreğimin arasından ince bir sızı sızlayıp gidiyor. Ölümden aman varsa diye çıktığım yolda biliyordum seni görmek mümkün değildi ve sen ölerek “en büyük nasihat ölüm” sözünü bir kez daha bende yeniledin. Ölüm gerçeği kuyuya hiç girmemişti lakin neden gözümüzün önünde ki gerçeği fark etmeyiz.

İçten içe hissediyordum aslında beni sevdiğini

Ölmeden önceydi, seni toprak sarmadan, yağmurlar yıkamadan önce... Evet, yıllar sonra aklıma geldi. Kerahat zamanı gelmişti sen arabayla yanımdan geçerken korna çalmış ve gülümsemiştin. O kısacık birkaç saniye içinde gördüğüm gözlerin şuan İstanbul da bir metro durağında asılı duruyor. Hissettim ve kendi kendime 'beni seviyor' dedim, beni seviyor! Sonra seviyordu diye düzelttim... Sen ölmeden önce, toprak seni sarmadan, yağmurlar yıkamadan önce... 

Sonra dalıp giden gözlerimin peşinde sen vardın, nereye, neden? Baktığımı merak ederdin. Ben hep sana dalardım, anlattıkların hayal olur, düşünü kurardım ağaçların arasında yada o asfaltın üzerinde... Demir parmaklıkları aldırış etmezdim. Kırk beş dakika içerisinde öyle hikayeler yazardım ki o yüzden çabuk geçerdi zaman. Sen ölmeden, toprak sarmadan yağmurlar yıkamadan önce...

Sonra sonra diye kendi kendime anlatırken olan biteni zaman tükendi senin süren doldu ve bu dünyadaki yolculuğunu tamamladın. Sonra ben çok ağladım. Yediremedim kendime "nasıl gitti dedim, niye gitti?" sonra inen karar aklıma geldi "İnna Lillâhi ve İnnâ İleyhi Raciûn" Sustum senden sonra çok konuşmadım...

Kalan bir şekilde devam ediyormuş hayatına... Bende öyle devam ettim. Duvara fotoğrafını asmaya cesaret edemedim. Gözlerini her gün bakıp aynı gözleri donuk donuk bana bakmana alışmak istemedim. Eve girer girmez ben farklı duygularda iken senin öylesine hiç birşey demeden bana bakmana nasıl razı gelirdim ki? 

Oysa ara ara sandıktan çıkarıp parmaklarımı saçlarında ve yüzünde gezdirmek, gözyaşlarımdan bir iki damla iz kalmış bir kare her zaman daha gerçekçi daha samimiydi sanki... 

Bu düşüncelerimi duysan ne dersin acaba? Geçenlerde seninle yine mezarlıkta karşılaştık ben seni gördüm de sen beni gördüm mü bilemiyorum haberin var mıydı geldiğim den? Yıllar sonra hatırlayabildin mi beni? Çok değiş miyim? Bir yerden duymuştum ( Allah'ın izniyle) ölenler kimin ziyaret ettiğini bilirmiş.

Ben seni hiç unutmadım, suretin toprak altında, ellerin bedenin toprakla haşır neşir olsa da ruhun güzellikler aleminde. Çünkü seni herkes severdi ve en son "helal olsun" dediler duydum... Sonra seni bütün bir köy teker teker omuzlarına alıp bacısız evine götürüp bıraktılar, kapılarını kilitleyip gittiler artık kıyamete kadar kimse açmayacaktı o kapıyı…

Ölüm gerçeği çırılçıplak gözümüzün önünde iken kimse görmez, dedem. Ve ben unutmamı dahi müsaade etmediğin ölüm gerçeği ile birlikte kalakaldım ve insan sevdiklerini kaybettikçe ölümü daha bir seviyormuş, dedem öğrettin…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.