ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

GÖNLÜN HARMAN YERİ (Neredesin Sen? -Neşat Ertaş)

Neyi tükettim, bu kadar… Ömrüm dışında. Kelimelerimi, kâğıtlarımı… Yetmeyince kâğıtlar, zaman sarısı defterlerimi ve defterleri doldurduğum kalemleri… Saçlarımı… Tek tek düşerken ve her güne yeni bir akla uyanırken. Yüzüme düşen her bir çizginin derinliğini ellerimle kazırken, ellerimi de… Hepsinin bütününde tükenen, ömürdü işte... Sağ dizimin üzerine dayadığım sazın tellerine dokunurken, usulca tükenen ömürde ezbere bildiğim iki türkü dışında bir şey yoktu. Bu kadar ömrün içine iki türkü yetmiş miydi? Karşımdaki insanla göz göze geldik. "Başla," dercesine gözlerini kırptı. Çalmak istemiyordum, bilmiyordum. Sağ dizimin üzerinden indirdiğim sazı sağ tarafıma bırakıp mikrofonu elime aldım. Hemen ardımda duran arkadaşlara, “Hiçbir enstrüman istemiyorum,” dedim. Hâlden mi anlıyorlardı, yoksa beni mi kırmak istemediler bilemedim. Bunu düşünmek dahi istemiyorum... Çektiğim iskemleye iyice yerleşip sol elimi bacağımın arasına alıp, Neşet Ertaş’ın “Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyor” dediği o yerden başladım yürümeye: “Neredesin Sen?” Diyemediğim günlerin acısını çıkara çıkara sordum: “Neredesin Sen?” Türküyü bitirip gözlerimi açtığımda, alkış ile ayağa kalktım. “Bir daha” sözüne kulak asmadan… Ben bu sahneye niye çıkmıştım ki? Sesine güvenmeyen insanlar arasında ben de vardım oysa. Ama yine de arkadaşların ısrarı ile, rezil olmayı göze alıp çıkmıştım işte… Yıllar önce Kütahya’da, gazetenin eğlencesinde Zeki Müren’in “Sorma Ne Haldeyim” şarkısını okumaya çalışmış ama yarıda kesip “Neredesin Sen?” demiştim. Tükenen o kadar ömürde hâlâ aynı soruyla uğraşmak ne tuhaf. “Neredesin Sen?”, kalabalıklar içinde yalnız kalan bir insanın, sesine cevap gelmeyeceğini bile bile seslenmeye devam etmesidir. Her sözcüğü bir çiçek değil, bir diken gibi çıkar ağızdan. Her dinleyişte başka bir yerimize dokunur; çünkü her birimizin içinde sormaya cesaret edemediği bir “Neredesin sen?” vardır. Bazı türkülerin sözleri vardır, sanki bir taşın içine oyulmuştur; Her kıtası bir çizik, her dizesi bir yara gibidir. “Neredesin Sen”, işte bu taşın ortasında atılmış bir çığlık gibi yankılanıyordu, gönül evimizde.  Neşet Ertaş’ın sesiyle değil sadece; suskunluklarıyla, iç çekişleriyle, her kelimenin arasındaki o derin boşlukla da söylenir. Bu türkü, zamanda donmuş bir bekleyişin adı gibiydi. Sanki mevsimler gelip geçmiş, rüzgâr aynı noktada dönüp durmuş, insanlar gülüp geçmiş ama o bir kişi, gelmemiştir/gelmeyecektir. Ve o gelmeyiş, bir ömrü yontmuştur, içten içe... Yalan dünya; içinden geçilen bir pazar yeriydi. Herkesin kendi derdinde olduğu, dostluğun bir el sıkışmadan ibaret kaldığı bir manzara. Selam verip, geçeyim dercesine...  Neredesin sen? Bu dünyada kök salamayan bir yüreğin, sessizce kopardığı bağları dile getiriyordu. Bağ koparmak kolay değildir; çünkü her kopuş, içten içe bir kendinden eksiltmedir. Gönül bağı ile bağlı olanlar, bağın nereden olduğunu bilmediği için koparıp atamaz demişti, kendi gibi özel olan; İsmet ÖZEL... Artık dilin sustuğu, gönlün dile geldiği o noktada, hicranla; yok yok hicran sadece ayrılık olur ama burada zehirle sunulmuş, şeker vardı. Beklemenin kemirdiği, gözlerin çoraklaştığı, sözlerin sessizliğe gömüldüğü bir hâl... “Neredesin Sen?” sorusu öyle bir sorudur ki, cevabını bilmemek değil, hiçbir cevabın yetmemesi acıtır insanı. Her dörtlüklerde her harf, boş sandalye gibi bekler durur. Boşluğun içindeki o yokluk dolmak bilmez... Gelmeyen birini beklemek değildir bu hâl, gelmeyeceğini bile bile beklemektir. Bu yüzden, türkünün ilerleyen dizelerinde, özlemle harmanlanmış bir hayal kırıklığı görürüz..  Her “Neredesin Sen?” sorusu, aslında bir ömrü tüketen bir yankıdır. İnsan, kaybettiğini aramayı bırakmaz. Çünkü aramaktan vazgeçmek, gerçekten kaybettiğini kabulleniş olurdu. Türküyü yorumlarken sadece sözleri değil, suskunluklarını da dinlemek gerekir. Neşet Ertaş her mısrada yalnızca bir sevgiliyi değil; Belki de gençliğini, annesini, babasını, kendini, hatta memleketini arıyor. Bu yönüyle “Neredesin Sen”, bireysel bir özlemden çok daha fazlasıydı... Toplumsal bir yoksunluğun içinde, içsel bir göçün türküsü olan "Neredesin Sen?" her insanın yüreğini koyamayacağı eserlerden bir tanesiydi... 
Ekleme Tarihi: 29 Ağustos 2025 -Cuma

GÖNLÜN HARMAN YERİ (Neredesin Sen? -Neşat Ertaş)

Neyi tükettim, bu kadar… Ömrüm dışında.

Kelimelerimi, kâğıtlarımı… Yetmeyince kâğıtlar, zaman sarısı defterlerimi ve defterleri doldurduğum kalemleri…

Saçlarımı… Tek tek düşerken ve her güne yeni bir akla uyanırken.

Yüzüme düşen her bir çizginin derinliğini ellerimle kazırken, ellerimi de… Hepsinin bütününde tükenen, ömürdü işte...

Sağ dizimin üzerine dayadığım sazın tellerine dokunurken, usulca tükenen ömürde ezbere bildiğim iki türkü dışında bir şey yoktu. Bu kadar ömrün içine iki türkü yetmiş miydi?

Karşımdaki insanla göz göze geldik. "Başla," dercesine gözlerini kırptı. Çalmak istemiyordum, bilmiyordum.

Sağ dizimin üzerinden indirdiğim sazı sağ tarafıma bırakıp mikrofonu elime aldım. Hemen ardımda duran arkadaşlara, “Hiçbir enstrüman istemiyorum,” dedim.

Hâlden mi anlıyorlardı, yoksa beni mi kırmak istemediler bilemedim. Bunu düşünmek dahi istemiyorum... Çektiğim iskemleye iyice yerleşip sol elimi bacağımın arasına alıp, Neşet Ertaş’ın “Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyor” dediği o yerden başladım yürümeye:

“Neredesin Sen?”

Diyemediğim günlerin acısını çıkara çıkara sordum: “Neredesin Sen?”

Türküyü bitirip gözlerimi açtığımda, alkış ile ayağa kalktım. “Bir daha” sözüne kulak asmadan… Ben bu sahneye niye çıkmıştım ki? Sesine güvenmeyen insanlar arasında ben de vardım oysa. Ama yine de arkadaşların ısrarı ile, rezil olmayı göze alıp çıkmıştım işte…

Yıllar önce Kütahya’da, gazetenin eğlencesinde Zeki Müren’in “Sorma Ne Haldeyim” şarkısını okumaya çalışmış ama yarıda kesip “Neredesin Sen?” demiştim.

Tükenen o kadar ömürde hâlâ aynı soruyla uğraşmak ne tuhaf.

“Neredesin Sen?”, kalabalıklar içinde yalnız kalan bir insanın, sesine cevap gelmeyeceğini bile bile seslenmeye devam etmesidir. Her sözcüğü bir çiçek değil, bir diken gibi çıkar ağızdan. Her dinleyişte başka bir yerimize dokunur; çünkü her birimizin içinde sormaya cesaret edemediği bir “Neredesin sen?” vardır.

Bazı türkülerin sözleri vardır, sanki bir taşın içine oyulmuştur; Her kıtası bir çizik, her dizesi bir yara gibidir.

“Neredesin Sen”, işte bu taşın ortasında atılmış bir çığlık gibi yankılanıyordu, gönül evimizde. 

Neşet Ertaş’ın sesiyle değil sadece; suskunluklarıyla, iç çekişleriyle, her kelimenin arasındaki o derin boşlukla da söylenir. Bu türkü, zamanda donmuş bir bekleyişin adı gibiydi. Sanki mevsimler gelip geçmiş, rüzgâr aynı noktada dönüp durmuş, insanlar gülüp geçmiş ama o bir kişi, gelmemiştir/gelmeyecektir.

Ve o gelmeyiş, bir ömrü yontmuştur, içten içe...

Yalan dünya; içinden geçilen bir pazar yeriydi. Herkesin kendi derdinde olduğu, dostluğun bir el sıkışmadan ibaret kaldığı bir manzara. Selam verip, geçeyim dercesine... 

Neredesin sen? Bu dünyada kök salamayan bir yüreğin, sessizce kopardığı bağları dile getiriyordu. Bağ koparmak kolay değildir; çünkü her kopuş, içten içe bir kendinden eksiltmedir. Gönül bağı ile bağlı olanlar, bağın nereden olduğunu bilmediği için koparıp atamaz demişti, kendi gibi özel olan; İsmet ÖZEL...

Artık dilin sustuğu, gönlün dile geldiği o noktada, hicranla; yok yok hicran sadece ayrılık olur ama burada zehirle sunulmuş, şeker vardı. Beklemenin kemirdiği, gözlerin çoraklaştığı, sözlerin sessizliğe gömüldüğü bir hâl...

“Neredesin Sen?” sorusu öyle bir sorudur ki, cevabını bilmemek değil, hiçbir cevabın yetmemesi acıtır insanı.

Her dörtlüklerde her harf, boş sandalye gibi bekler durur. Boşluğun içindeki o yokluk dolmak bilmez...

Gelmeyen birini beklemek değildir bu hâl, gelmeyeceğini bile bile beklemektir.

Bu yüzden, türkünün ilerleyen dizelerinde, özlemle harmanlanmış bir hayal kırıklığı görürüz..

 Her “Neredesin Sen?” sorusu, aslında bir ömrü tüketen bir yankıdır.

İnsan, kaybettiğini aramayı bırakmaz. Çünkü aramaktan vazgeçmek, gerçekten kaybettiğini kabulleniş olurdu.

Türküyü yorumlarken sadece sözleri değil, suskunluklarını da dinlemek gerekir. Neşet Ertaş her mısrada yalnızca bir sevgiliyi değil; Belki de gençliğini, annesini, babasını, kendini, hatta memleketini arıyor. Bu yönüyle “Neredesin Sen”, bireysel bir özlemden çok daha fazlasıydı...

Toplumsal bir yoksunluğun içinde, içsel bir göçün türküsü olan "Neredesin Sen?" her insanın yüreğini koyamayacağı eserlerden bir tanesiydi... 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Maruf ÖZÜLKÜ
(29.08.2025 15:35 - #456)
Çok güzel ve dokunaklı bir yazı. Yazar, hasbi bir uslupla "Bozkırın Tezelesi"ni sıcak kokusuyla ve has dokusuyla yorumlamış. Tebrik ederim
Çeribaşı Teşekkür ederim Maruf Bey Saygılar
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Lotus
(29.08.2025 15:36 - #457)
Nerede olduğunu sormak yerine, nereye koyduğuna da bakmalı bazen insan...!
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.