Mezkûr bir isimsin...
Daha biraz önce yüreğimden aklıma çalınan...
Saçlarımın aklarına inat, uçlarını yıldızlara takıp
Ay'a ulaşmaya çalışan...
Mezkûr bir isimden ziyade masmavi günün ardına saklanmış, gecem...
Arkaya yatmış saçlarına dayıyorum düşüncelerimi.
Karadeniz'in o dik, yemyeşil patika yoluna çıkarken uzatıyorum ayaklarımı
Yüzünü gördüğüm o evin balkonuna dalıyor gözlerim, ağaçların arasından...
Yalan!
Hiç gelmedim, gelemedim...
Ayak bastığın o yerlere basmadı ayaklarım...
Ama yine de seviniyorum giderken aynı noktalara değmiştir belki gözlerimiz...
Farklı şehirlerin dağlarında farklı zamanlarda tüten dumandık.
Senin olmuşların vardı. Benim ise olmasını istediklerim.
Sen bile bakmadın, benim baktığım gibi...
Nazarlara konu ettim,
Ne kâğıda sığdı düşüncelerim ne de kaleme...
Halı dokur gibi dokudum olmadığın zamanları.
İlmeği bıçakla keserken bile titredi içim.
Ben hep yolunda halının da kenarından yürüdüm...
Mümkün değildi erişmek.
Olmayan bir şeye el uzatmak gibi bir şey
Koskoca boşluktan daha fazlasıydın bende...
Bütün bunlara rağmen gıcırdayan bir salıncak olmadın.
Sessizliğinde kazdığım mezarlara girip uyudum.
Uykumun en hassas zamanlarına denkti.
Bir kuşun kanat çırpışına açılan gözlerim aradı, gökyüzündeki Ay'ı ve yıldızları...
Kimsesiz ve sahipsiz değildim. Bir yerlerdeydin, biliyordum.
Sadece ben bilmiyordum nerede olduğunu...
Yâr değildin. Arkadaş da... Sen nem'din?
Hiç!
Kimi zaman kaybolup gittiğim kimi zaman arayıp kendimi bulduğum o mezkûr isim...
Sahi ismin neydi?
Gözlerine, yüzüne sana dair ne varsa yabancıyım.
Senin kapısını açıp baktığın hayatı ben kapı deliğinden izliyordum.
Kulaklarımın az duyuyor olma kabahatini kime, nasıl yükleyebilirim?
Umudum yok, beklentim de.
Görme, duyma umudunu hangi yükleyici yapar bilgim de yok.
Bilgisizlik yatıyor, ilgisizlikten çok.
Doğru! İlgiyi seviyordum lâkin sadece senin gösterdiğin.
Hiç ilgi gösterdiğini de hatırlamıyorum ki.
Kırma ya da kızgınlık değil bu. Yakınma da değil
Evin orta yerine kurduğum halının ortası bomboş kaldı.
Bu düşündürüyor beni.
Yakında taşınacağım bu evden
Peki, bu halı, bu hâl, duvardaki resimler ne olacak?
Mezkûr bir isimsin, yüreğimden aklıma çalınan lâkin bir türlü dile alınamayan...
Sen kimsin?
Ben kimim?
Hiç!
Ben sadece seni yazmayı seviyorum, ben değilim aslında seven; kâğıdım, kalemim bu denli seni isteyen...
Peki, ben ne istiyorum.
Hiç!
Hem de hiçbir şey...
Müsaade et yazayım, kapı deliğinden baktığım o hayatı
Ve seyre dalayım görme ihtimali olan ama hiçbir zaman olmayacak o zamanları...
Sahi ben ne zaman duyacağım o kaf dağındaki seni ve sesini?
