ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

PAŞA NEDEN SUÇLU ya da DEĞİL

Şubat 1925’te başlayıp Nisan 1925’e kadar süren Şeyh Sait Ayaklanması, cumhuriyetin kuruluşundan beri çıkan çok sayıda Kürt ayaklanmasının en geniş kapsamlısıdır. Ve Musul'u kaybetmemizi sebep olanların başında gelir...   Ayaklanmada, ancak demir yoluyla asker sevkiyatı yapılarak isyan bastırılabilmiştir. Hilafet’in 1924’te kaldırılmasından kuvvet alıp, dinsel görünümlü bir isyandır haline getirilmiştir. Kürt bağımsızlığı için çalışan Kürt muvazzaf subaylar tarafından kurulan “Azadi” örgütü, dinsel eğilimi ağır basan Kürt halkı üzerinde milliyetçi bir etki yaratamayacaklarını bildikleri için harekâtın başına halkın dilinden anlayan bir din adamı olan Şeyh Sait’i geçirmişlerdir.   Şeyh Sait ayaklanması, Türkiye’nin Türklerle Kürtlerin kader birliği içinde olduğu tezini İngiltere lehine dönüştürmüştür. Ve 3 Mart 1924’te Halifeliğin kaldırılmasını İngilizler, dünya Müslümanlarını Türkiye aleyhine etkilemede çok iyi kullanmışlardır.  Kısaca Türkiye’nin asıl ana konusu Musul iken birden rota değiştirilmiş ve kafası karıştırılmıştır... Eee İsyanımı uğraşsın yoksa diğerleriyle mi? Neyse Zaten İsmet Paşa da dememiş mi Türk-Kürt kardeş bunun en güzel örneği bak meclis diye... Şuan bakıyorum da dilimizde aynı türkü “Türk-Kürt kardeşliği” eyvallah kardeşiz de bizim meclisimizde ki köpekler neden bizim kuyumuzu kazıyor. kardeşiz kardeş olmasına da beş parmağın beşi de bir değil diyorsunuz dimi, hadi bakalım şimdilik ona da eyvallah...  Fakat aykırılık varsa baş kopmalı, yılan en baştan ezilmeli, kokan balığı çöpe atmalı bunlarda unutulmamalı.   Masadan ne alsam kar diye düşünen Türkiye artık en sonunda hiç olmazsa Petrollerden biraz pay alayım demiş ama ne girene bakmış ne de çıkana, sağ olsun... 25 yıl süreyle Irak petrol gelirlerinden Türkiye’ye %10 pay verilmesine anlaşmış, hiç yoktan iyidir mi yoksa...     İngiltere ile 5 Haziran 1926’da yapılan Ankara Antlaşması’yla Brüksel Hattı, Türkiye-Irak sınırı olarak kabul edilmiş, Türkmenlerin azınlık haklarından hiç söz edilmemeden de eller cepte gitmişiz... Nedeni ise, Musul konusunda Türkmen azınlık haklarından söz eden Türkiye’nin kendi ülkesinde yaşayan Kürtlerin azınlık haklarının İngiltere tarafından gündeme getirilmesi... Ödül olarak ne verdiler biliyor musunuz bu hareketimizden dolayı; İngiltere ve Fransa Türkiye’yi aralarına almıştır yani ilişkileri düzelmeye başlamıştır hatta ve hatta antlaşmadan önce Almanya dışında başta İngiltere ve diğer batılı ülkelerin çoğu büyük elçiliklerini İstanbul’da tutar iken sonra vazgeçip büyükelçiliklerini Ankara’ya taşımışlardır. Gözleri bir yerden ısırıyor idi sonra birden tanıdılar gördünüz mü?   Bitmedi... Türkiye Irak petrollerinden 1954 yılına kadar pay almış, ancak bu paydan alması gereken 2.000.000 sterlin alacağını, 1958’de Irak yönetimini darbeyle devralan General Kasım’dan sonra alamadığı için, bütçe gelir cetvelinde alacak olarak 1986 yılına kadar göstermiş. Aynı yıl Turgut Özal tarafından Arap ülkeleriyle ilişkilerin geliştirilmesi politikası doğrultusunda bu alacak bütçeden çıkartılmıştır.  Hep bir geliştirme, hep bir geliştirme...   Ulusal Bağımsızlık Savaşı’ndan başarıyla çıkmış Türkiye Cumhuriyeti, askerî ve ekonomik yetersizliği nedeniyle bölge için bir savaşı göze alamamıştır, çünkü o esnada millî devlet olma çabalarıyla giriştiği reformlar neticesinde dinî ya da etnik etkenli isyanlarla karşı karşıya kalmıştır. Bunu düşünürsek Paşa’ Paşalar “haklısınız” ama İsmet Paşa’yı düşünüyorum da hani Ankara da birden politika değiştirip raporu kabullenip ve İngiltere ile müzakerelere girişen İsmet Paşa. Hatta pek kıymetli Paşamız (!) gazetecilere, “Millet harp den usanmıştır; Musul için harp mi edelim?” derken, inanın asıl niyetini sorgulamıyor değilim. İnönü, “Barış için gerekirse Musul’dan vazgeçeceğiz. Ancak tazminatsız vermeyiz. Bu para, bizim projelerimiz için Musul’dan daha kıymetlidir” demiş. İkinci bir sorgulamada tam da burada başlıyor. Ne yapardı, paranın üzerinden Atatürk’ü kaldırıp kendi resmini koyan İnönü, Milletin malını alıp bir yangında kaybeden İnönü, heykelden, putlaşmaktan başka bir şey bilmeyen İnönü, Koltuk sevdasına, MENDERES’İN idamına en büyük sebebi olan İnönü ne yapardı, ne yapabilirdi söyler misiniz?   Ayaklanmaları, savaştan yeni ve yorgun çıkmış ordusuyla bastırmakta zaten güçlük çeken, hatta bu isyanlarda Millî Mücadele döneminde kaybettiği asker sayısından çok daha fazla asker kaybetmiş olan Türkiye’nin bir de Musul için savaşı göze alamamış olmasını yadırgamıyorum ama bu kadar başıboşlukta neyin nesiydi ki. Acaba Musul Türkiye toprakları içersinde olsaydı... Diyarbakır, Van ya da diğer doğu illeri gibi mi olurdu ya da Musul’u Kürtleri verip ‘gidin orada Yiyin birbirinizi’ mi derdik. Ne olurdu acaba...   Yoksa 1984 yılından beri Türkiye üzerinde oynanan PKK terör oyununun çok daha şiddetlisi yabancı güçler tarafından sırf petrol uğruna oynanır mıydı? “Gülenler, Mülenler ile mi uğraşırdık. Aslına bakarsanız tahmini çokta zor değil, ancak gerçek olan şu ki; Musul Türkiye’nin kaybıdır haklı sebebi olsun ya da olmasın... İnşallah bu sefer o hatayı telafi ederiz, umut ediyorum ki bu Millet Türk – İslam sancağı altında ebediye kadar gidecektir, şüphesiz... Saygılar
Ekleme Tarihi: 26 Ekim 2016 - Çarşamba

PAŞA NEDEN SUÇLU ya da DEĞİL

Şubat 1925’te başlayıp Nisan 1925’e kadar süren Şeyh Sait Ayaklanması, cumhuriyetin kuruluşundan beri çıkan çok sayıda Kürt ayaklanmasının en geniş kapsamlısıdır. Ve Musul'u kaybetmemizi sebep olanların başında gelir...

 

Ayaklanmada, ancak demir yoluyla asker sevkiyatı yapılarak isyan bastırılabilmiştir. Hilafet’in 1924’te kaldırılmasından kuvvet alıp, dinsel görünümlü bir isyandır haline getirilmiştir. Kürt bağımsızlığı için çalışan Kürt muvazzaf subaylar tarafından kurulan “Azadi” örgütü, dinsel eğilimi ağır basan Kürt halkı üzerinde milliyetçi bir etki yaratamayacaklarını bildikleri için harekâtın başına halkın dilinden anlayan bir din adamı olan Şeyh Sait’i geçirmişlerdir.

 

Şeyh Sait ayaklanması, Türkiye’nin Türklerle Kürtlerin kader birliği içinde olduğu tezini İngiltere lehine dönüştürmüştür. Ve 3 Mart 1924’te Halifeliğin kaldırılmasını İngilizler, dünya Müslümanlarını Türkiye aleyhine etkilemede çok iyi kullanmışlardır.  Kısaca Türkiye’nin asıl ana konusu Musul iken birden rota değiştirilmiş ve kafası karıştırılmıştır... Eee İsyanımı uğraşsın yoksa diğerleriyle mi? Neyse Zaten İsmet Paşa da dememiş mi Türk-Kürt kardeş bunun en güzel örneği bak meclis diye... Şuan bakıyorum da dilimizde aynı türkü “Türk-Kürt kardeşliği” eyvallah kardeşiz de bizim meclisimizde ki köpekler neden bizim kuyumuzu kazıyor. kardeşiz kardeş olmasına da beş parmağın beşi de bir değil diyorsunuz dimi, hadi bakalım şimdilik ona da eyvallah...  Fakat aykırılık varsa baş kopmalı, yılan en baştan ezilmeli, kokan balığı çöpe atmalı bunlarda unutulmamalı.

 

Masadan ne alsam kar diye düşünen Türkiye artık en sonunda hiç olmazsa Petrollerden biraz pay alayım demiş ama ne girene bakmış ne de çıkana, sağ olsun... 25 yıl süreyle Irak petrol gelirlerinden Türkiye’ye %10 pay verilmesine anlaşmış, hiç yoktan iyidir mi yoksa... 

 

 İngiltere ile 5 Haziran 1926’da yapılan Ankara Antlaşması’yla Brüksel Hattı, Türkiye-Irak sınırı olarak kabul edilmiş, Türkmenlerin azınlık haklarından hiç söz edilmemeden de eller cepte gitmişiz... Nedeni ise, Musul konusunda Türkmen azınlık haklarından söz eden Türkiye’nin kendi ülkesinde yaşayan Kürtlerin azınlık haklarının İngiltere tarafından gündeme getirilmesi... Ödül olarak ne verdiler biliyor musunuz bu hareketimizden dolayı; İngiltere ve Fransa Türkiye’yi aralarına almıştır yani ilişkileri düzelmeye başlamıştır hatta ve hatta antlaşmadan önce Almanya dışında başta İngiltere ve diğer batılı ülkelerin çoğu büyük elçiliklerini İstanbul’da tutar iken sonra vazgeçip büyükelçiliklerini Ankara’ya taşımışlardır. Gözleri bir yerden ısırıyor idi sonra birden tanıdılar gördünüz mü?

 

Bitmedi... Türkiye Irak petrollerinden 1954 yılına kadar pay almış, ancak bu paydan alması gereken 2.000.000 sterlin alacağını, 1958’de Irak yönetimini darbeyle devralan General Kasım’dan sonra alamadığı için, bütçe gelir cetvelinde alacak olarak 1986 yılına kadar göstermiş. Aynı yıl Turgut Özal tarafından Arap ülkeleriyle ilişkilerin geliştirilmesi politikası doğrultusunda bu alacak bütçeden çıkartılmıştır.  Hep bir geliştirme, hep bir geliştirme...

 

Ulusal Bağımsızlık Savaşı’ndan başarıyla çıkmış Türkiye Cumhuriyeti, askerî ve ekonomik yetersizliği nedeniyle bölge için bir savaşı göze alamamıştır, çünkü o esnada millî devlet olma çabalarıyla giriştiği reformlar neticesinde dinî ya da etnik etkenli isyanlarla karşı karşıya kalmıştır. Bunu düşünürsek Paşa’ Paşalar “haklısınız” ama İsmet Paşa’yı düşünüyorum da hani Ankara da birden politika değiştirip raporu kabullenip ve İngiltere ile müzakerelere girişen İsmet Paşa. Hatta pek kıymetli Paşamız (!) gazetecilere, “Millet harp den usanmıştır; Musul için harp mi edelim?” derken, inanın asıl niyetini sorgulamıyor değilim. İnönü, “Barış için gerekirse Musul’dan vazgeçeceğiz. Ancak tazminatsız vermeyiz. Bu para, bizim projelerimiz için Musul’dan daha kıymetlidir” demiş. İkinci bir sorgulamada tam da burada başlıyor. Ne yapardı, paranın üzerinden Atatürk’ü kaldırıp kendi resmini koyan İnönü, Milletin malını alıp bir yangında kaybeden İnönü, heykelden, putlaşmaktan başka bir şey bilmeyen İnönü, Koltuk sevdasına, MENDERES’İN idamına en büyük sebebi olan İnönü ne yapardı, ne yapabilirdi söyler misiniz?

 

Ayaklanmaları, savaştan yeni ve yorgun çıkmış ordusuyla bastırmakta zaten güçlük çeken, hatta bu isyanlarda Millî Mücadele döneminde kaybettiği asker sayısından çok daha fazla asker kaybetmiş olan Türkiye’nin bir de Musul için savaşı göze alamamış olmasını yadırgamıyorum ama bu kadar başıboşlukta neyin nesiydi ki. Acaba Musul Türkiye toprakları içersinde olsaydı... Diyarbakır, Van ya da diğer doğu illeri gibi mi olurdu ya da Musul’u Kürtleri verip ‘gidin orada Yiyin birbirinizi’ mi derdik. Ne olurdu acaba...

 

Yoksa 1984 yılından beri Türkiye üzerinde oynanan PKK terör oyununun çok daha şiddetlisi yabancı güçler tarafından sırf petrol uğruna oynanır mıydı? “Gülenler, Mülenler ile mi uğraşırdık. Aslına bakarsanız tahmini çokta zor değil, ancak gerçek olan şu ki; Musul Türkiye’nin kaybıdır haklı sebebi olsun ya da olmasın... İnşallah bu sefer o hatayı telafi ederiz, umut ediyorum ki bu Millet Türk – İslam sancağı altında ebediye kadar gidecektir, şüphesiz...

Saygılar

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.