ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

PSİKOLOJİK HARP (Abartmayın!)

İnsanın kendi kendine verdiği zarar vardır. Hatta derler ki "goca köylü toplansa senin bu ettiğini etmez"... Adında bile hayr yok, "psikolojik harp" ... Pehh! Yazıların bile tadını kaçırdı sanki. Kalem bile eve girmez, kağıt yatak beğenmez oldu. Psikolojik harp içinde olan yastık, yorgan yüzümü görür?  "Her şey geçecek" inancı olmasa nasıl sabr edilirdi, yarınlar bilemiyorum... Telaşlı telaşlı çalan telefonu sonunda cebimden çıkarabilmiştim. Efendim, der demez karşıdaki sesin "guzumla mı görüşüyorum?" sözü üzerine gülen yüzüm ve değişen sesimin rengi ile birlikte "guzun" demiştim...  İtimat, kontrole mani değildi. Kontrol ediyordu. "Bugün sana iki ders verdim, neydi onlar?"  Yargıç, sorgu meleği olma.  Her zaman akıl veren insanlarla otur, aklını alanlarla değil.  Aferini almıştık. İkinci bir gülümsemenin ardından "hakkına, günahına girmemek ile birlikte "rahat durmadın yine dimi? demişti. Haklıydı. Her zaman ki gibi. "Yaptım tabi yapmam gerekeni" diye karşılık verince sana 3. Bir ders guzum. "Deli ol, Veli ol, Ölü ol" anladım mı? Evet, efendim! Ciddiyet takınmıştık birden...  Bir öğle yemeği vaktiydi... Karşıdaki saatler konusunda hassas olduğumu bildiği için 13.38 de orada olman lazım di mi? Diye sorunca sadece tebessüm etmiştim. Yemek esnasında ona gelen başka telefon üzerine "her hastaya şifa, her ölüye rahmet dilenir mi?" Diye sorunca görmen gerekeni görmez isen ne şifa dilersin ne de rahmet demişti... Birşeyleri eksik ya da farklı biliyordum… Bu yüzden "Nasıl görürüm?" Diye başka bir soru ile karşısına çıkınca "ön yargıyı bırak. Yargı meleği, sorgu meleği olma. Allah herkes kendi işine baksın demiyor mu? Allah'ın işine karışma" Diye sorumu soru ile karşılık vermişti.  Yemek arasında bir saatimi şereflendiren insan, aklımdakileri yol bulamadığım için gelmiş lâkin neyin, ne olduğunu anlatmadan "aklını alanlarla oturma" demişti... Ukalalık değildi bu. Bilâkis. Sizleri tanıyan insanlar ile bir arada olmanın güzelliğiydi.  Cevabım yoktu. Bırak oturmayı, konuşamıyorum. İnsan Nasılsın? Demeye çekinir mi? diyemediğim için anlatılmayanların arasına kaldırılmıştı... Bazı konularda kendimle övünülecek derece net çizgiler çizerken nedense bir yerde takılıp kalmış o hendeği bir türlü aşamıyordum. Takıntı haline mi getirdim? Sorusunu defalarca sormama rağmen her seferinde cevabım 'hayır' olmuştu... Başka bir şey vardı. Adını koyamadığım daha doğrusu itiraf edemediğim ama esiri haline geldiğim o duygulardan kurtulamıyordum. Hadi! İtiraf edin sizin de eşiğinde durduğunuz birilerinin fark etmesine rağmen yalanladığınız düşünceleriniz yok mu? Olmaz olur mu? Dolu!  Bu savaş işte. Kendi kendinize açtığınız savaş. Yazık değil mi?  Akşamdan kalmışta başımın dumanı gitmemiş gibi dönüp dolaşıp aynı şeyler etrafında duruyordum. Sorularıma cevaplar arıyor yeri geliyor kavgalar ediyordum. Hayatımın baş rolünde ben vardım. Figüran olan herkesi ben yerleştirirken birden işler değişiyordu. Çizdiğim net çizgiler ve koyduğum bazı kurallarım için kendimle övündüğüm o şeyler yok oluyordu  Bir süre düşüncelere dalınca kendi sesimle uyanmıştım alemimden; 'ne olduysa o günden sonra oldu'. Ne oldu, o gün? Bakmaz olan gözlerim gördü. Bana kalsa bende istemezdim bu durumu... Durum? içinde bulunduğum.  Nasıl bir şeyin içindesin? Psikolojik harp. Sürekli beynim tek bir şeyle meşgul. Neden? Sorusu...  Kaç saniye sürdü diye kestim attım düşünceyi. Olmayacak işlerin peşinden gidiyordum. Hani duygusallık yok diye çıkıştım. Sonra yok yok sadece analiz diye bahane beyan etsem de kabul olmadı...  Psikolojik harp ... İnsanın kendiyle yaptığı topsuz, tüfeksiz tarafı çoğu zaman olmayan savaşın adıydı.  Sessizliğin ve sessizliğin içinde seni yüreğimde yarattım. Haşa! Yaratmak Allah'a mahsus deyip söylediğim sözden utandım... Oturduğum masadan arkama dönüp gökyüzünü ve penceremin önünde duran ve çiçekler açmış ağacı izliyorum... Kuş sesleri... Sokaktaki araç sesleri, çocukların bağrış cığrışları... Hepsinin başka adı başka tadı vardı.  Sonunda, Toprağa yağmur, yüreğime hasretlik düştü, Aylarca görmedim yüzünü, Kelam kağıda öznesiz düştü... Dün gördüğüm vahaydı, Bugünüm, yarınım suya düştü... Görsem...Karşına geçsem...Arasam...  "Nasılsın?" dan öteye geçemem, Geçemediğim o sınırın telleri, yazgımı seyir etti... Sen söyle şimdi, dolaylı mıydı bunca cümle yoksa mübalağa mıydı? Aklıma nice sırlar gelir Eremediğim sırların peşine hükümler sürerim. Bir ferman çıktı piyasaya gücüm yetmez, emri uygulamaya...  Ben, avare gezer, zır cahilim... Nefesim bile hiç'lik kokar... Bakma hiç’lik dediğime asıl mana sende bulduğum…. ..... Sözün hepsi deliye söylenirdi. Savaşınız her ne ise gazanız mübarek olsun. Ne diyordu o "guzu" sıkıntısız feraha,  bedelsiz kahramanlığa ulaşılmaz... Ismahan Çeribaşı...
Ekleme Tarihi: 18 Nisan 2025 -Cuma

PSİKOLOJİK HARP (Abartmayın!)

İnsanın kendi kendine verdiği zarar vardır. Hatta derler ki "goca köylü toplansa senin bu ettiğini etmez"...

Adında bile hayr yok, "psikolojik harp" ... Pehh!

Yazıların bile tadını kaçırdı sanki. Kalem bile eve girmez, kağıt yatak beğenmez oldu. Psikolojik harp içinde olan yastık, yorgan yüzümü görür? 

"Her şey geçecek" inancı olmasa nasıl sabr edilirdi, yarınlar bilemiyorum...

Telaşlı telaşlı çalan telefonu sonunda cebimden çıkarabilmiştim. Efendim, der demez karşıdaki sesin "guzumla mı görüşüyorum?" sözü üzerine gülen yüzüm ve değişen sesimin rengi ile birlikte "guzun" demiştim... 

İtimat, kontrole mani değildi. Kontrol ediyordu. "Bugün sana iki ders verdim, neydi onlar?" 

Yargıç, sorgu meleği olma. 

Her zaman akıl veren insanlarla otur, aklını alanlarla değil. 

Aferini almıştık. İkinci bir gülümsemenin ardından "hakkına, günahına girmemek ile birlikte "rahat durmadın yine dimi? demişti. Haklıydı. Her zaman ki gibi. "Yaptım tabi yapmam gerekeni" diye karşılık verince sana 3. Bir ders guzum. "Deli ol, Veli ol, Ölü ol" anladım mı?

Evet, efendim! Ciddiyet takınmıştık birden... 

Bir öğle yemeği vaktiydi... Karşıdaki saatler konusunda hassas olduğumu bildiği için 13.38 de orada olman lazım di mi? Diye sorunca sadece tebessüm etmiştim. Yemek esnasında ona gelen başka telefon üzerine "her hastaya şifa, her ölüye rahmet dilenir mi?" Diye sorunca görmen gerekeni görmez isen ne şifa dilersin ne de rahmet demişti... Birşeyleri eksik ya da farklı biliyordum… Bu yüzden "Nasıl görürüm?" Diye başka bir soru ile karşısına çıkınca "ön yargıyı bırak. Yargı meleği, sorgu meleği olma. Allah herkes kendi işine baksın demiyor mu? Allah'ın işine karışma" Diye sorumu soru ile karşılık vermişti. 

Yemek arasında bir saatimi şereflendiren insan, aklımdakileri yol bulamadığım için gelmiş lâkin neyin, ne olduğunu anlatmadan "aklını alanlarla oturma" demişti... Ukalalık değildi bu. Bilâkis. Sizleri tanıyan insanlar ile bir arada olmanın güzelliğiydi. 

Cevabım yoktu. Bırak oturmayı, konuşamıyorum. İnsan Nasılsın? Demeye çekinir mi? diyemediğim için anlatılmayanların arasına kaldırılmıştı... Bazı konularda kendimle övünülecek derece net çizgiler çizerken nedense bir yerde takılıp kalmış o hendeği bir türlü aşamıyordum. Takıntı haline mi getirdim? Sorusunu defalarca sormama rağmen her seferinde cevabım 'hayır' olmuştu... Başka bir şey vardı. Adını koyamadığım daha doğrusu itiraf edemediğim ama esiri haline geldiğim o duygulardan kurtulamıyordum. Hadi! İtiraf edin sizin de eşiğinde durduğunuz birilerinin fark etmesine rağmen yalanladığınız düşünceleriniz yok mu? Olmaz olur mu? Dolu! 

Bu savaş işte. Kendi kendinize açtığınız savaş. Yazık değil mi? 

Akşamdan kalmışta başımın dumanı gitmemiş gibi dönüp dolaşıp aynı şeyler etrafında duruyordum. Sorularıma cevaplar arıyor yeri geliyor kavgalar ediyordum. Hayatımın baş rolünde ben vardım. Figüran olan herkesi ben yerleştirirken birden işler değişiyordu. Çizdiğim net çizgiler ve koyduğum bazı kurallarım için kendimle övündüğüm o şeyler yok oluyordu 

Bir süre düşüncelere dalınca kendi sesimle uyanmıştım alemimden; 'ne olduysa o günden sonra oldu'. Ne oldu, o gün? Bakmaz olan gözlerim gördü. Bana kalsa bende istemezdim bu durumu... Durum? içinde bulunduğum. 

Nasıl bir şeyin içindesin? Psikolojik harp. Sürekli beynim tek bir şeyle meşgul. Neden? Sorusu...

 Kaç saniye sürdü diye kestim attım düşünceyi. Olmayacak işlerin peşinden gidiyordum. Hani duygusallık yok diye çıkıştım. Sonra yok yok sadece analiz diye bahane beyan etsem de kabul olmadı... 

Psikolojik harp ... İnsanın kendiyle yaptığı topsuz, tüfeksiz tarafı çoğu zaman olmayan savaşın adıydı. 

Sessizliğin ve sessizliğin içinde seni yüreğimde yarattım.

Haşa! Yaratmak Allah'a mahsus deyip söylediğim sözden utandım...

Oturduğum masadan arkama dönüp gökyüzünü ve penceremin önünde duran ve çiçekler açmış ağacı izliyorum... Kuş sesleri... Sokaktaki araç sesleri, çocukların bağrış cığrışları... Hepsinin başka adı başka tadı vardı. 

Sonunda,

Toprağa yağmur, yüreğime hasretlik düştü,

Aylarca görmedim yüzünü,

Kelam kağıda öznesiz düştü...

Dün gördüğüm vahaydı,

Bugünüm, yarınım suya düştü...

Görsem...Karşına geçsem...Arasam...

 "Nasılsın?" dan öteye geçemem,

Geçemediğim o sınırın telleri, yazgımı seyir etti...

Sen söyle şimdi, dolaylı mıydı bunca cümle yoksa mübalağa mıydı?

Aklıma nice sırlar gelir

Eremediğim sırların peşine hükümler sürerim.

Bir ferman çıktı piyasaya

gücüm yetmez, emri uygulamaya... 

Ben, avare gezer, zır cahilim...

Nefesim bile hiç'lik kokar...

Bakma hiç’lik dediğime asıl mana sende bulduğum….

.....

Sözün hepsi deliye söylenirdi. Savaşınız her ne ise gazanız mübarek olsun. Ne diyordu o "guzu"

sıkıntısız feraha, 

bedelsiz kahramanlığa ulaşılmaz... Ismahan Çeribaşı...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.