ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

Sadeleşir İnsan (Olgunluk )

Olgunlaştıkça sadeleşir insan, bütün fazlalıklardan arınır. Gereksiz insanlardan, gereksiz eşyalardan ve hatta gereksiz kelimelerden..." Sadeleşiyordum. Yüreğimin yağmur değmemiş tarafına değdikçe gözlerin. İzahı yok bunun. Kifayetsiz, fütursuz onca cümleleri karşında kurmaktansa sadece yüreğime değen gözlerinin eşiğinde lal olmak işime geliyor... Susmak en iyisi hissediyorum. Hiç konuşmadan nasılsın? Sorusunun ardından “iyisin, iyi” demenden anlıyorum konuşmaya gerek kalmıyor.  Eskiden yazdıklarım okunurdu bilirdim, şimdilerde pusulası kaybolmuş satırlar salıyorum geçtiğin yollara... Hangi yollarda olduğunu bilmeden sahi kaç kilometre var? Fark eder mi?  Çiğneme ne olursun! Ben neyse de sana yazılan satırlar incinmesin. Küçücük bir pencere açıyorum kendi dünyamın içerisine ve sen baktığım o yerde sadece rüyalarımda teşrif ediyorsun... Özlemişim. Cesaret edemediğim gözlerine bakmayı ve konuşmayı...  Kızma! Korkmuyorum. Ellerimden ziyade yüreğim titriyor, konuşamıyorum. Dedim ya ‘sadeleşiyordum. Yüreğimin yağmur değmemiş tarafına değdikçe gözlerin.’ Seni düşünmek gibi bir derdim var benim. Nasıl olduğunu, nerede olduğunu, ne yaptığını?  Yemek yedim mi, ilacını aldım mı? Üşüyor musun? Hangi yoldan nereye, kimlerle gidiyorsun? En az nasıl yorulursun, canını kim sıktı? Sana dair her şeyi...  Konuşurken kalkan elini, sola yaslanan başını, usulce cebinden çıkardığın tesbih tanesine varıncaya kadar... Bir gün senin gideceğini hiç düşünmeden gezdiğim o şehirdesin. Uykularım darmadağın... Bir daha ayak basmam dediğim o şehre vallahi billahi koşarak gelmek istiyorum.  Korkularım alıp başını gidiyor, dizginlemek ne mümkün. Sana bir şey olacak diye ödüm kopuyor. Kopan yerden düğüm atıyorum. Bu nasıl bir bağdır ki şuan şu saat beni uykumdan ediyor. Sürekli aynı cümleler beynimin içinde Yüreğimin yağmur değmemiş tarafına değdikçe gözlerin. İnsan sevdiğini, sevmediğini bilmez mi? Hissetmez mi? Aşk öksürük gibidir, saklanmaz. Sözün ele vermese halin ele verir. Yüzün kızarır, konuşamazsın. Bildiğin her şeyi unutur çocuk edasıyla aptal bir gülümseme bağdaş kurup oturur yüzüne...  Lakin değişiyordu insan, ağır geliyordu kimine sevgi. Kaldıramıyor ve hak etmiyordu çoğu zaman... Belki de bu yüzden aslında sevenin hep üzülmesi...  Kıymet... Emek vermek gerekiyordu as olan aslında hep buydu... Yanlış anlaşıldı, yanlış yaptılar, ihanet çemberi ile çevrildi seven yürek... Ve insan kırıldı belki de defalarca... Her yarayı kapatmaya çalışan sevgi, yoruldu... Pes etti... Ve gitmek için bavulunu hazırladı... Ve bir şehir anlamını yitirdi... Suç bendeydi Aşkı yazdık yaşayamadık, misafir olduğumuz hanelerde sessiz, sedasız etrafı izlerken yüreğimizde ki misafirin kıymetini bilemedik. Beli de çok değer verip yanlış yere iliştirdik. Bilemiyorum... Bir yerde bir sıkıntı vardı lakin hissedemedim. Dinmeyen fırtınanın içinde kalakalmanın huzursuzluğu içindeydi yüreğim... Sol yanıma oturttuğum çocuğun gülüşünü yüreğime sığdıramamak benim ayıbımdı, elbette... Başka kimin olsun ki? Eskiyen duyguların, düşüncelerin yerini ne alırdı bilemiyorum. Kör, topal hislerin yanında kalp kararmasa iyiydi, özümde ki ceviz kabuğun içinde ki o hazineyi saklaya bilseydim... İnsanlığımızın kurbanı olarak vicdanımızı verdik. Misafir olduğumuz hanede sessiz, sedasız etrafı izlerken yüreğimizde ki misafirin kıymetini bilemedik... Yine de bilemiyorum... Hata kimdeydi? Ancak şunu keskin bir dille diyebiliyorum ki “Olgunlaştıkça, sevdikçe ve bir şeyleri bildikçe, içten içe hiçten içe gittikçe, içe içe sadeleşir insan, bütün fazlalıklardan arınır. Gereksiz insanlardan, gereksiz eşyalardan ve hatta gereksiz kelimelerden...
Ekleme Tarihi: 04 Aralık 2023 - Pazartesi

Sadeleşir İnsan (Olgunluk )

Olgunlaştıkça sadeleşir insan, bütün fazlalıklardan arınır. Gereksiz insanlardan, gereksiz eşyalardan ve hatta gereksiz kelimelerden..."

Sadeleşiyordum. Yüreğimin yağmur değmemiş tarafına değdikçe gözlerin. İzahı yok bunun. Kifayetsiz, fütursuz onca cümleleri karşında kurmaktansa sadece yüreğime değen gözlerinin eşiğinde lal olmak işime geliyor... Susmak en iyisi hissediyorum. Hiç konuşmadan nasılsın? Sorusunun ardından “iyisin, iyi” demenden anlıyorum konuşmaya gerek kalmıyor.

 Eskiden yazdıklarım okunurdu bilirdim, şimdilerde pusulası kaybolmuş satırlar salıyorum geçtiğin yollara... Hangi yollarda olduğunu bilmeden sahi kaç kilometre var? Fark eder mi? 

Çiğneme ne olursun! Ben neyse de sana yazılan satırlar incinmesin.

Küçücük bir pencere açıyorum kendi dünyamın içerisine ve sen baktığım o yerde sadece rüyalarımda teşrif ediyorsun... Özlemişim. Cesaret edemediğim gözlerine bakmayı ve konuşmayı...  Kızma! Korkmuyorum. Ellerimden ziyade yüreğim titriyor, konuşamıyorum. Dedim ya ‘sadeleşiyordum. Yüreğimin yağmur değmemiş tarafına değdikçe gözlerin.’ Seni düşünmek gibi bir derdim var benim. Nasıl olduğunu, nerede olduğunu, ne yaptığını?  Yemek yedim mi, ilacını aldım mı? Üşüyor musun? Hangi yoldan nereye, kimlerle gidiyorsun? En az nasıl yorulursun, canını kim sıktı? Sana dair her şeyi...  Konuşurken kalkan elini, sola yaslanan başını, usulce cebinden çıkardığın tesbih tanesine varıncaya kadar... Bir gün senin gideceğini hiç düşünmeden gezdiğim o şehirdesin. Uykularım darmadağın... Bir daha ayak basmam dediğim o şehre vallahi billahi koşarak gelmek istiyorum. 

Korkularım alıp başını gidiyor, dizginlemek ne mümkün. Sana bir şey olacak diye ödüm kopuyor. Kopan yerden düğüm atıyorum. Bu nasıl bir bağdır ki şuan şu saat beni uykumdan ediyor. Sürekli aynı cümleler beynimin içinde Yüreğimin yağmur değmemiş tarafına değdikçe gözlerin.

İnsan sevdiğini, sevmediğini bilmez mi? Hissetmez mi? Aşk öksürük gibidir, saklanmaz. Sözün ele vermese halin ele verir. Yüzün kızarır, konuşamazsın. Bildiğin her şeyi unutur çocuk edasıyla aptal bir gülümseme bağdaş kurup oturur yüzüne... 

Lakin değişiyordu insan, ağır geliyordu kimine sevgi. Kaldıramıyor ve hak etmiyordu çoğu zaman... Belki de bu yüzden aslında sevenin hep üzülmesi...  Kıymet... Emek vermek gerekiyordu as olan aslında hep buydu... Yanlış anlaşıldı, yanlış yaptılar, ihanet çemberi ile çevrildi seven yürek...

Ve insan kırıldı belki de defalarca... Her yarayı kapatmaya çalışan sevgi, yoruldu... Pes etti... Ve gitmek için bavulunu hazırladı... Ve bir şehir anlamını yitirdi... Suç bendeydi Aşkı yazdık yaşayamadık, misafir olduğumuz hanelerde sessiz, sedasız etrafı izlerken yüreğimizde ki misafirin kıymetini bilemedik. Beli de çok değer verip yanlış yere iliştirdik. Bilemiyorum... Bir yerde bir sıkıntı vardı lakin hissedemedim. Dinmeyen fırtınanın içinde kalakalmanın huzursuzluğu içindeydi yüreğim... Sol yanıma oturttuğum çocuğun gülüşünü yüreğime sığdıramamak benim ayıbımdı, elbette... Başka kimin olsun ki?

Eskiyen duyguların, düşüncelerin yerini ne alırdı bilemiyorum. Kör, topal hislerin yanında kalp kararmasa iyiydi, özümde ki ceviz kabuğun içinde ki o hazineyi saklaya bilseydim... İnsanlığımızın kurbanı olarak vicdanımızı verdik. Misafir olduğumuz hanede sessiz, sedasız etrafı izlerken yüreğimizde ki misafirin kıymetini bilemedik...

Yine de bilemiyorum... Hata kimdeydi? Ancak şunu keskin bir dille diyebiliyorum ki “Olgunlaştıkça, sevdikçe ve bir şeyleri bildikçe, içten içe hiçten içe gittikçe, içe içe sadeleşir insan, bütün fazlalıklardan arınır. Gereksiz insanlardan, gereksiz eşyalardan ve hatta gereksiz kelimelerden...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.