Serinhisar ile ilgili ciddi işlerin içinde olunca içeride oynanan oyunları daha iyi anlıyor insan. Büyüklerin “sen ne anlarsın, o zamanlar çocuktun” diyerek dışarıda tutmak istedikleri mevzuların tam ortasında olmak; o dönemin kokusunu, tozlu arşivlerin arasına karışmış hallerini solumak böyle bir şey.
Parmak uçlarımın dokusunu kaybetmesiyle dokunduğum evraklarda izler kalırken, dönemin kirli oyunlarının şimdi yeniden sahnelendiği gözüme çarpıyor. O günlerin büyükleri kalemlerini eline alıp imza atarken, alınan kararların sonuçlarının fazlasıyla katlanabilir olduğu varsayılıyordu; muhtemelen “o dönem bunu gerektiriyordu” en azından savunmalar bu şekildeydi. Haklı ya da değiller tartışılır.
Peki o günden bu yana ne değişti? Yıl 2025. Makam koltuklarına siyasetin kirli dokunuşlarıyla gelenler, yine siyasetin kirli elleriyle ayrılırken arkalarından söylenip düşünülebilecek ağır ithamlarla veda ediyorlar. “İnsan ölür kalır eseri; eşek ölür kalır semeri” sözü nereye gitti, anlamış değilim.
Bu yaşa gelince aldığım en net karar şu: siyasetin elleri hep kirli kalacak. Yarının ne getireceğini bilemem; siyasetle işim olmaz diyemiyorum, net bir kırmızı çizgi de çizemiyorum. Ama ne olursa olsun “hizmet” ve “faydalı olabilme” düşüncesinin baki kalacağına inanıyorum çünkü insanın hamuru bir kere yoğrulur.
Dedikodu malzemeleriyle siyaset yapmaya kalkışanların, masalarının önünde kıvırıp söz söyleyip arkasında duramayan insanların bugün “siyasetçiyim” diye ortalarda dolaşması kabul edilemez. Bir insanın başkalarının icraatını eleştirme hakkını elde edebilmesi için önce kendisinin bir icraat üretmiş olması gerekir.
Sözüm A, B ya da C kişisine değil. Sözlerim üzerine alınan herkese; özellikle oturduğu koltuğun kalıcı olduğunu zannedip davranan zihniyetlere. Bir mecliste esas meseleyi, yapılması gereken yapılanmayı anlatmaya çalışırken “köyü sen besliyorsun gibi hareket ediyorsun” dediğim insanın yüzlerindeki öfkeyi gördükten sonra, ortaya atabilecek dedikoduları tahmin etmek zor değil. Nereden bilecekmişim; ilçe halkıyla aynı nefesi paylaşmadığımı mı söylüyorlar? Eyvallah — yaşamadığım değil, “yaşayamadığım” doğru; ama bu doğduğum yeri inkâr edeceğim anlamına gelmez. Zaten seçme hakkımız bile yoktu — hiçbirimizin olmadığı gibi.
Birine cevap vermek, onu önemsemek demektir; bu yüzden gereksiz bir şekilde cevap yetiştirip zamanımı harcamak istemiyorum. Eskilerin dediği gibi: “İt ürür, kervan yürür.”
Velhasıl kelam: it istediği kadar ürüsün, kervan yürümeye devam edecek. Ben ne bu diyardan gideceğim ne de bu deveyi güdeceğim. Her şey vakti geldiğinde olması gerektiği gibi olacaktır. Düşünme yetkisi olmayan, belli bir konuma gelmiş ama tek başına bir işe yaramayan ve sürekli dışarıdan emir bekleyen zihniyetlerin omuzlarında sadece baş taşıyan, akıllarını kiraya verenlerin artık kirli ellerini Serinhisar’ın üzerinden çekmesini istiyorum. Bir de şunu netleştireyim: Serinhisar “köy” değil, bir “ilçe”dir; kaymakamı olan bir ilçe. Bazıları köy ağalığı yapmaya çalışsa da bu gerçek değişmiyor.
