ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

SOKAK LAMBASI

İpi kesmeyi kıyamadığı için bir düğüme ömür verenlerin hikâyesi vardır. Ve bunu en iyi sokak lambaları bilir. Birde güneş ile ay... Gündüz geceyi kovalar, gece ise gündüzü...        Oturma odasının ya da yatak odasına hiçbir zaman fotoğraf asmayı nedense doğru bulmadım. Kitap okurken, televizyon izlerken ya da herhangi bir eylemde gözlerimin o fotoğraf karesinde kalma olasılığı hep huzursuz etmiştir... Bütün bunlara rağmen mutfak bana göre fotoğraf asmak için güzel bir yerdi. Özellikle buzdolabına; hele ki evde 'bu fotoğrafı neden buraya koydun' diye soracak biri yoksa...  Buzdolabının üzerinde ki İsmet Özel'in fotoğrafına takıldı gözlerim. Taşları yemek yasak kitabının çoğu satırlarının altını çize çize okuduğum, İstiklal Marşı Derneğinde yapmış olduğu konuşmalarını anlamak için defalarca dinlediğim adam; İsmet Özel'e baktıkça sözlerinin derinliğini, duruşundaki ağırlığını, keskinliğini hissettiğim müstesna kişilik... Öyle şiirleri, yazıları ile ya da söylediklerini ufaktan ele alınacak biri olmadı hiç bir zaman. Yaşantısı zaten başlı basınca bir duruştu. Siyasette başarısız oluşunun altındaki temel taşları nasıl görmezden gelinip 'olmadı, yapamadı' laftasını yerleştirebiliriz. Mümkün mü? Değil. Kesinlikle değil. Uzun zaman tanışmak için çaba gösterdiğim ama bir türlü nasip olmayan nadir insanlardan biriydi. Nasip! Ecelden aman varsa bir gün denk gelir, ümidi içindeyim...  Kadınlara olan olumsuz bakışına rağmen Özel'in kişiliğini seviyordum. Ah bu Kadınlar! Hem cinslerim diye demiyorum; biz bayanlar olarak değişik bir yapımız var... İtiraf etmek gerekir. Neyse. İsmet Özel den gözlerim yavaş yavaş at resimlerine geçti. İsmet Özel ile atları ayırmak mümkün mü? O da değil. Atların özgür ruhlarına rağmen ne güzelde kalpleri var dedim, kendi kendime... Dolabın üzerindeki düşüncelerim bitince mutfak kısmından pencerenin önündeki bilgisayar masasının başına geçtim. Sokak lambasının ışığı ve bilgisayar yeterince aydınlattığı için önümü ve zihnimi ardımdaki bütün ışıkları kapatmıştım. Ben, karanlığı, aydınlıktan daha çok seviyordum. Yazım aslında bir nevi hazır gibiydi ama penceremin çaprazında duran sokak lambası yazının seyrini bir çırpıda değiştirmeye yetmişti. Hemen hemen hepiniz bilirsiniz "Lambada titreyen alev üşüyor, Aşk kâğıda yazılmıyor, Mihriban" dizlerini; evet evet Musa Eroğlu dan dinlemeye alıştığımız sözlerin aslında Abdurrahim Karakoç'a ait olan "Mihriban" türküsünden bahsediyorum... Hikâye bu ya Karakoç bir kıza aşık olur. Ayıp olur kıza mektup yazıp göndermek diye düşünür. Bu yüzden kızın yaşadığı yerde gazeteye şiir veriyormuş. Karakoç' bu durumu; "O bana mektup yazardı, ben ona yazamazdım. Elin kızının evine mektup mu gönderilir, ayıptır. Yaşadığı şehirde bir gazete çıkardı ben o gazeteye şiirler yazardım. Herkes şiir diye okurdu ama Mihriban bilirdi ki kendine mektuptur onlar." şeklinde ifade eder. Karakoç bu şifreyi kimseye vermedi. Sadece yazdı. Kavuşulmaz bir sevgiyi yüreğine mühür yapıp orada sakladı... Sonuç dillerden düşmeyen, hafızalara kazınan Mihriban Türküsü... Bunu neden mi anlatıyorum? Bende bilmiyorum. İsmet Özel den nasıl oldu da Abdurrahim Karakoç'a geçmiştim... Sokak lambası... Evet, evet sebebi oydu...Daha doğrusu, İpi kesmeyi kıyamadığı için bir düğüme ömür verenlerin hikâyesinin bir parçası veyahut damlası yüreğimizde olduğu için alınıyordu ama kaleme ama dile... Derler ki...! Dudaklar sussa da Kalbin yüz dili vardır. Derim ki...! Susan her Dil yürekte yanan Nârdır… daha ne olsun ki... Bu yüzden bir yanım uyu derken diğer yanım kalemi bırakmak istemiyor... Korkuyorum uyandığımda ya aklıma gelmezsen? Şaşıyorum, Nasıl bağlıyım yokluğuna... Yarım kalan İsmet Özel'i tamamlayamamak ayıp olarak değil de müstesna olan bu kişiliği anlatmaya kelimeler kifayetsiz kaldı diyelim, şimdilik...
Ekleme Tarihi: 20 Nisan 2025 -Pazar

SOKAK LAMBASI

İpi kesmeyi kıyamadığı için bir düğüme ömür verenlerin hikâyesi vardır. Ve bunu en iyi sokak lambaları bilir. Birde güneş ile ay... Gündüz geceyi kovalar, gece ise gündüzü... 

      Oturma odasının ya da yatak odasına hiçbir zaman fotoğraf asmayı nedense doğru bulmadım. Kitap okurken, televizyon izlerken ya da herhangi bir eylemde gözlerimin o fotoğraf karesinde kalma olasılığı hep huzursuz etmiştir... Bütün bunlara rağmen mutfak bana göre fotoğraf asmak için güzel bir yerdi. Özellikle buzdolabına; hele ki evde 'bu fotoğrafı neden buraya koydun' diye soracak biri yoksa... 

Buzdolabının üzerinde ki İsmet Özel'in fotoğrafına takıldı gözlerim. Taşları yemek yasak kitabının çoğu satırlarının altını çize çize okuduğum, İstiklal Marşı Derneğinde yapmış olduğu konuşmalarını anlamak için defalarca dinlediğim adam; İsmet Özel'e baktıkça sözlerinin derinliğini, duruşundaki ağırlığını, keskinliğini hissettiğim müstesna kişilik... Öyle şiirleri, yazıları ile ya da söylediklerini ufaktan ele alınacak biri olmadı hiç bir zaman. Yaşantısı zaten başlı basınca bir duruştu. Siyasette başarısız oluşunun altındaki temel taşları nasıl görmezden gelinip 'olmadı, yapamadı' laftasını yerleştirebiliriz. Mümkün mü? Değil. Kesinlikle değil. Uzun zaman tanışmak için çaba gösterdiğim ama bir türlü nasip olmayan nadir insanlardan biriydi. Nasip! Ecelden aman varsa bir gün denk gelir, ümidi içindeyim... 

Kadınlara olan olumsuz bakışına rağmen Özel'in kişiliğini seviyordum. Ah bu Kadınlar! Hem cinslerim diye demiyorum; biz bayanlar olarak değişik bir yapımız var... İtiraf etmek gerekir. Neyse. İsmet Özel den gözlerim yavaş yavaş at resimlerine geçti. İsmet Özel ile atları ayırmak mümkün mü? O da değil. Atların özgür ruhlarına rağmen ne güzelde kalpleri var dedim, kendi kendime... Dolabın üzerindeki düşüncelerim bitince mutfak kısmından pencerenin önündeki bilgisayar masasının başına geçtim. Sokak lambasının ışığı ve bilgisayar yeterince aydınlattığı için önümü ve zihnimi ardımdaki bütün ışıkları kapatmıştım. Ben, karanlığı, aydınlıktan daha çok seviyordum. Yazım aslında bir nevi hazır gibiydi ama penceremin çaprazında duran sokak lambası yazının seyrini bir çırpıda değiştirmeye yetmişti. Hemen hemen hepiniz bilirsiniz "Lambada titreyen alev üşüyor, Aşk kâğıda yazılmıyor, Mihriban" dizlerini; evet evet Musa Eroğlu dan dinlemeye alıştığımız sözlerin aslında Abdurrahim Karakoç'a ait olan "Mihriban" türküsünden bahsediyorum...

Hikâye bu ya Karakoç bir kıza aşık olur. Ayıp olur kıza mektup yazıp göndermek diye düşünür. Bu yüzden kızın yaşadığı yerde gazeteye şiir veriyormuş. Karakoç' bu durumu; "O bana mektup yazardı, ben ona yazamazdım. Elin kızının evine mektup mu gönderilir, ayıptır. Yaşadığı şehirde bir gazete çıkardı ben o gazeteye şiirler yazardım. Herkes şiir diye okurdu ama Mihriban bilirdi ki kendine mektuptur onlar." şeklinde ifade eder. Karakoç bu şifreyi kimseye vermedi. Sadece yazdı. Kavuşulmaz bir sevgiyi yüreğine mühür yapıp orada sakladı... Sonuç dillerden düşmeyen, hafızalara kazınan Mihriban Türküsü...

Bunu neden mi anlatıyorum? Bende bilmiyorum. İsmet Özel den nasıl oldu da Abdurrahim Karakoç'a geçmiştim... Sokak lambası... Evet, evet sebebi oydu...Daha doğrusu, İpi kesmeyi kıyamadığı için bir düğüme ömür verenlerin hikâyesinin bir parçası veyahut damlası yüreğimizde olduğu için alınıyordu ama kaleme ama dile...

Derler ki...!

Dudaklar sussa da Kalbin yüz dili vardır.

Derim ki...!

Susan her Dil yürekte yanan Nârdır… daha ne olsun ki...

Bu yüzden bir yanım uyu derken diğer yanım kalemi bırakmak istemiyor...

Korkuyorum uyandığımda ya aklıma gelmezsen?

Şaşıyorum, Nasıl bağlıyım yokluğuna...

Yarım kalan İsmet Özel'i tamamlayamamak ayıp olarak değil de müstesna olan bu kişiliği anlatmaya kelimeler kifayetsiz kaldı diyelim, şimdilik...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.