ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

TOPUZ

Bastırılmış hangi duygunun yansımasını ifşa ediyordu, adam... Evinin yedinci katından ay ışığını pür dikkat izliyordu. Boynunun sol tarafındaki et beni dikkatimi çekmiş, gördüğüm yerden göz hatlarını izliyordum... Altmış yaşını çoktan devirmiş bu adam, yetmişe merdiven dayamış; ulaşmak için önünde üç senesi vardı... Dayanamayıp sordum, "ay ışığında ne görüyorsunuz?" Hiçbir şey deyip kestirip atmıştı. Dalıp çıktığına o kadar emindim ki ama yine de üstelemek istemedim... Bir iki dakikalık sessizlikten sonra soru bana dönmüştü. "Sen ne görüyorsun?" Bir süre izledim... Sonra adama dönüp "olmazlar" dedim. "Allah'tan iste. Onda olmaz diye bir şey yoktur." Dedi, ders niteliğinde. Haklıydı. Biliyordum. Hakkımızda neyin hayırlı olup olmadığını bilmeyen bizler, peşinde koştuğumuz şeylerin yorgunluğu ile kalakalıyoruz... Olsun, yorgunluğu da güzeldi… Sigaranın ayıbı olmaz deyip bir dal ateşliyor ve ardından uzatıyor paketi... Utanıyorum! Elim gitmiyor. Onun yerine bir bardak daha çay koyuyorum kendime... Pas tutmuş bir çivi birinin eline geçmişte bir yerde kullanırım ümidi ile sakladığı gibi bu evin balkonuna iliştirdiğim düşünceleri ufak ufak bırakıyordum. Sigarayı küllüğe bastırırken sordu adam; "ziyarete gitmiyor musun?" Kastettiğini anlamıştım. "Gidiyorum. En kötü ihtimalle ayda bir görüşüyoruz. Şükür!" "Kaybetme, iyi tutun" dedi adam... Başka da dalım yok dedim kendi kendime. Ondan başka yüreğimin bahçesine ne gül diken var ne de sulayan... O benim kelam Sultanım. "Seni iyi gördüm" dedi adam... "Haklısınız, ben 4 senedir iyi olmak ve iyi kalmak için mücadele ediyorum." Yapı taşlarının üzerindeki çürümüş, yıkılması mümkün olan her şeyi temizleyip konulması gereken asıl taşları koyunca böyle oluyor demek ki insan... Ellerimi iki bacağımın arasında sıkıştırmış başım önde devam ettirdim, konuşmayı. Kafamın içinde bir vana varmış da ben o vanayı sonuna kadar açmışım gibi rahatım. Sorular, olmaması gereken düşünceler hepsi gitmiş. Ardından da tazyikli su ile temizlenmişçesine bir rahatlık. “Peki, diğer durumları ne yaptın, gönlün ne diyor? Sustum bir süre... Kalbimi yokladım. Boştu, bomboş... Kayda değer beşeri bir varlık hükmünü sürmüyordu, emindim. Suskunluğumu yanlış anlayan dost "zor muydu soru?” Dedi. Cevap verdim sanıyordum meğer içimden düşünmüştüm. Yönümü ona dönüp, sağ kolumu balkonun mermerine dayadım. Konuşmak için bir yudum çaya ihtiyacım vardı, aldım... "Kalp, Allah'ın evidir. Bir başkasına meyil verdik diye kalp onun mu olur?" Diye sordum. Adam konuşmaya devam edeceğimi bildiği için miydi bilemiyorum suskundu. "Eski kantarlar olur, ben küçükken kurbanlık çekerlerdi hatta. Bir sırık ile iki adam omzuna koyar, koyun bağlanır topuz ortalanınca bir kilo belirlenir ya! Ben de gönlümün kayan topuzunu ortaladım. Muhabbet kaldı, bâki olmasını ümit ettiğim" "Sen yine sana yakışanı yaptın o zaman" Bilmiyorum. Emin olduğum sadece beynimin artık rahat olduğu. Ve şu ay ışığına bakıp tebessüm ile hatırlayacağım ve beni hatırlayanın da iyi bir şekilde yâd etmesini istiyorum. Kısacası mezarım hep ıslak olsun... Bu hep böyledir. Her ne yapar iseniz, her ne söyler iseniz sonuç itibariyle kırmamak, dökmemek gerek. Aldığınız abdestten şüphe duymayın ki kıldığınız namaz şaibeli olmasın. Yetmişe merdiven dayamış güzel insan; " dostun duası dostun yarasına merhem olurmuş" Dedi. Başka söze hacet yoktu. Onaylamak dışında... "İyi güzel diyorsun da evlenmeyecek misin be kızım?" Diye sordu. Güldüm. Gülmek dediysem; inceden tebessüm. "Allah'ın işine karışmam ben. Olursa kalburla su taşıyacaktınız, kalbur hazır, unutmayın!" gülme sırası adamdaydı. Telefondan yatsı vakti için 45 dakika uyarısı gelince adam, sen vazifeni yaptın sıra bende deyip yerinden kalktı. Giderken sigara paketini işaret edip; “vakit varken ateşle" dedi. Balkon kapısının kapanması ile ay ışığı eşliğinde dumanlar gökyüzüne sarılıyordu ama ne sarılmak... Yitip giden bir şey yoktu, şükür! Evimde bile saksının içerisine diktiğim bütün güller açmış hepsi birer ümidvâri bakış atıyordu... Nefsin bağlarından sıyrılıp kalbin Rabbe dönüşünü; seven sevdiğinde erir düsturu ile aşk ile yanmak elzemdi... Hep diyordum ya Leyla’dan Mevla'ya varmak lazım diye. Yolun her sonunda onunla olmak, onda kalabilmekti. Bu topuzu ayarlamaktan geçiyordu. Elhamdülillah! Dakikalar sonra elinde yeni bardak ve yeni çay ile gelen adam; "Sırrı Süreyya Önder" için ne diyorsun? Diye sordu. "Ölenin arkasından konuşmak yakışık alır mı? Şimdi bir şey desem ona cevap hakkı doğacak... Adam ölmüş cevap hakkı öbür tarafa kalırsa ne olacak?" Allah rahmet eylesin diyelim mi o zaman? Dedi adam... Diyelim tabi. Dememek için bir sebep var mı? Rahmet kime, kimlere okunmaz biliriz. Kalpleri bilen Allah. Hüküm vermek bana düşmez... Televizyondan, programlardan görüyorduk ama şu 'Meksika Sınırı' mı ne vardı ya gecenin bilmem kaçına kadar sürüyordu. İyi uykusuz bıraktılar beni. Denk gelirsek öbür tarafta belki bunu sorarım. O kadar geç saatte o konuları konuşup neden beni uykusuz bıraktınız diye. Adam, gülerek; " tamam, istediğim kıvama geldin. Azıcık devlet kurup devlet yıkalım" Dedi... Ne farkı vardı o programlardan... Şaka bir yana da şunu söylemeden yazıyı sonlandırmak istemiyorum. Hani topuz dedik ya! Vatanı, milleti sevmek bayrak alıp, elinizi partinin işaretlerini yapıp sokağa dökülmeye benzemez. Seviyorsanız Milliyetçi olacaksınız. Milliyetçilik dediysem bir parti işaret etmiyorum. Sakın öyle anlamayın! Eskidendi o, filanca camianın içinde ise iyidir, sözü. Kimin ne olduğu belli değil. Akıllı olmak ve boş konuşmamak gerek. Velhasıl kelam Neydik, ne olduk? Sorusunu sorup toprağa ne ektiğini ne biçtiğini düşünecek topuzun ayarını kaçırmayacaksınız...
Ekleme Tarihi: 06 Mayıs 2025 -Salı

TOPUZ

Bastırılmış hangi duygunun yansımasını ifşa ediyordu, adam... Evinin yedinci katından ay ışığını pür dikkat izliyordu. Boynunun sol tarafındaki et beni dikkatimi çekmiş, gördüğüm yerden göz hatlarını izliyordum... Altmış yaşını çoktan devirmiş bu adam, yetmişe merdiven dayamış; ulaşmak için önünde üç senesi vardı...

Dayanamayıp sordum, "ay ışığında ne görüyorsunuz?"

Hiçbir şey deyip kestirip atmıştı. Dalıp çıktığına o kadar emindim ki ama yine de üstelemek istemedim... Bir iki dakikalık sessizlikten sonra soru bana dönmüştü.

"Sen ne görüyorsun?"

Bir süre izledim... Sonra adama dönüp "olmazlar" dedim. "Allah'tan iste. Onda olmaz diye bir şey yoktur." Dedi, ders niteliğinde. Haklıydı. Biliyordum. Hakkımızda neyin hayırlı olup olmadığını bilmeyen bizler, peşinde koştuğumuz şeylerin yorgunluğu ile kalakalıyoruz... Olsun, yorgunluğu da güzeldi…

Sigaranın ayıbı olmaz deyip bir dal ateşliyor ve ardından uzatıyor paketi... Utanıyorum! Elim gitmiyor. Onun yerine bir bardak daha çay koyuyorum kendime...

Pas tutmuş bir çivi birinin eline geçmişte bir yerde kullanırım ümidi ile sakladığı gibi bu evin balkonuna iliştirdiğim düşünceleri ufak ufak bırakıyordum.

Sigarayı küllüğe bastırırken sordu adam; "ziyarete gitmiyor musun?" Kastettiğini anlamıştım. "Gidiyorum. En kötü ihtimalle ayda bir görüşüyoruz. Şükür!"

"Kaybetme, iyi tutun" dedi adam... Başka da dalım yok dedim kendi kendime. Ondan başka yüreğimin bahçesine ne gül diken var ne de sulayan... O benim kelam Sultanım.

"Seni iyi gördüm" dedi adam...

"Haklısınız, ben 4 senedir iyi olmak ve iyi kalmak için mücadele ediyorum."

Yapı taşlarının üzerindeki çürümüş, yıkılması mümkün olan her şeyi temizleyip konulması gereken asıl taşları koyunca böyle oluyor demek ki insan... Ellerimi iki bacağımın arasında sıkıştırmış başım önde devam ettirdim, konuşmayı.

Kafamın içinde bir vana varmış da ben o vanayı sonuna kadar açmışım gibi rahatım. Sorular, olmaması gereken düşünceler hepsi gitmiş. Ardından da tazyikli su ile temizlenmişçesine bir rahatlık.

“Peki, diğer durumları ne yaptın, gönlün ne diyor?

Sustum bir süre... Kalbimi yokladım. Boştu, bomboş... Kayda değer beşeri bir varlık hükmünü sürmüyordu, emindim. Suskunluğumu yanlış anlayan dost "zor muydu soru?” Dedi.

Cevap verdim sanıyordum meğer içimden düşünmüştüm.

Yönümü ona dönüp, sağ kolumu balkonun mermerine dayadım. Konuşmak için bir yudum çaya ihtiyacım vardı, aldım...

"Kalp, Allah'ın evidir. Bir başkasına meyil verdik diye kalp onun mu olur?" Diye sordum. Adam konuşmaya devam edeceğimi bildiği için miydi bilemiyorum suskundu.

"Eski kantarlar olur, ben küçükken kurbanlık çekerlerdi hatta. Bir sırık ile iki adam omzuna koyar, koyun bağlanır topuz ortalanınca bir kilo belirlenir ya! Ben de gönlümün kayan topuzunu ortaladım. Muhabbet kaldı, bâki olmasını ümit ettiğim"

"Sen yine sana yakışanı yaptın o zaman"

Bilmiyorum. Emin olduğum sadece beynimin artık rahat olduğu. Ve şu ay ışığına bakıp tebessüm ile hatırlayacağım ve beni hatırlayanın da iyi bir şekilde yâd etmesini istiyorum. Kısacası mezarım hep ıslak olsun...

Bu hep böyledir. Her ne yapar iseniz, her ne söyler iseniz sonuç itibariyle kırmamak, dökmemek gerek. Aldığınız abdestten şüphe duymayın ki kıldığınız namaz şaibeli olmasın.

Yetmişe merdiven dayamış güzel insan; " dostun duası dostun yarasına merhem olurmuş" Dedi. Başka söze hacet yoktu. Onaylamak dışında...

"İyi güzel diyorsun da evlenmeyecek misin be kızım?" Diye sordu. Güldüm. Gülmek dediysem; inceden tebessüm.

"Allah'ın işine karışmam ben. Olursa kalburla su taşıyacaktınız, kalbur hazır, unutmayın!" gülme sırası adamdaydı.

Telefondan yatsı vakti için 45 dakika uyarısı gelince adam, sen vazifeni yaptın sıra bende deyip yerinden kalktı. Giderken sigara paketini işaret edip; “vakit varken ateşle" dedi. Balkon kapısının kapanması ile ay ışığı eşliğinde dumanlar gökyüzüne sarılıyordu ama ne sarılmak...

Yitip giden bir şey yoktu, şükür! Evimde bile saksının içerisine diktiğim bütün güller açmış hepsi birer ümidvâri bakış atıyordu...

Nefsin bağlarından sıyrılıp kalbin Rabbe dönüşünü; seven sevdiğinde erir düsturu ile aşk ile yanmak elzemdi... Hep diyordum ya Leyla’dan Mevla'ya varmak lazım diye. Yolun her sonunda onunla olmak, onda kalabilmekti. Bu topuzu ayarlamaktan geçiyordu.

Elhamdülillah!

Dakikalar sonra elinde yeni bardak ve yeni çay ile gelen adam; "Sırrı Süreyya Önder" için ne diyorsun? Diye sordu.

"Ölenin arkasından konuşmak yakışık alır mı? Şimdi bir şey desem ona cevap hakkı doğacak... Adam ölmüş cevap hakkı öbür tarafa kalırsa ne olacak?"

Allah rahmet eylesin diyelim mi o zaman? Dedi adam...

Diyelim tabi. Dememek için bir sebep var mı? Rahmet kime, kimlere okunmaz biliriz. Kalpleri bilen Allah. Hüküm vermek bana düşmez... Televizyondan, programlardan görüyorduk ama şu 'Meksika Sınırı' mı ne vardı ya gecenin bilmem kaçına kadar sürüyordu. İyi uykusuz bıraktılar beni. Denk gelirsek öbür tarafta belki bunu sorarım. O kadar geç saatte o konuları konuşup neden beni uykusuz bıraktınız diye.

Adam, gülerek; " tamam, istediğim kıvama geldin. Azıcık devlet kurup devlet yıkalım" Dedi...

Ne farkı vardı o programlardan... Şaka bir yana da şunu söylemeden yazıyı sonlandırmak istemiyorum.

Hani topuz dedik ya! Vatanı, milleti sevmek bayrak alıp, elinizi partinin işaretlerini yapıp sokağa dökülmeye benzemez. Seviyorsanız Milliyetçi olacaksınız. Milliyetçilik dediysem bir parti işaret etmiyorum. Sakın öyle anlamayın! Eskidendi o, filanca camianın içinde ise iyidir, sözü. Kimin ne olduğu belli değil. Akıllı olmak ve boş konuşmamak gerek. Velhasıl kelam

Neydik, ne olduk? Sorusunu sorup toprağa ne ektiğini ne biçtiğini düşünecek topuzun ayarını kaçırmayacaksınız...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.