ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

Türk’ün Ufku Karada Bitmez! Mavi Vatan

Güneşin denizle örtüştüğü ufuk çizgisi, yalnızca maviliklerle sınırlı değildir bizim için. Her damlasında tarih, her dalgasında egemenlik yatan bu denizler, Türk milletinin kader defterinde yaldızlı harflerle yazılmış birer emanet gibidir. Ve bu emanetin adı, bugün bir doktrin olarak zihinlere kazınmış, gönüllerde vatan sevgisinin denizlerle harmanlandığı bir ülküye dönüşmüştür. Son zamanlarda, heyecanla beklediğim etkinliklerin başında gelen Teknofest yerini almaktadır. Ağustos ayların sonunda ki teması, bir milletin asırlardır süregelen denizle bağını yeniden canlandırır nitelikte: Mavi Vatan... Sadece bir festival değil bu; aynı zamanda geçmişle gelecek arasında bir köprü, denizle millet arasında kurulan sarsılmaz bir bağdır. Türkiye’nin üç yanını saran Karadeniz’in serinliği, Ege'nin dalgalarıyla kıyıya fısıldadığı destanlar, Akdeniz’in sonsuz ufku... Bu enginliklerde sadece su değil, şehit kanlarıyla yazılmış tarih, mücadeleyle kazanılmış haklar ve milletin iradesi yatar. "Mavi Vatan" işte bu kutsal mirasın çağdaş bir yansıması, denizlerdeki bağımsızlık meşalesidir. Bu kavram, ilk kez Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz tarafından ortaya atılmış, Amiral Cihat Yaycı ile stratejik ve akademik bir çerçeveye oturtulmuştur. Mavi Vatan; Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığımızı, karasularımızı ve Münhasır Ekonomik Bölgelerimizi yalnızca haritalardaki sınırlar olarak değil, bir milletin denizlerdeki egemenliğinin simgesi olarak görür. Bu anlayış, denizi bir su kütlesi değil, bağımsızlıkla yoğrulmuş bir kader alanı olarak kabul eder. Haritalardaki çizgiler bizim için sadece coğrafî sınırlamalar değildir. O çizgiler, yüzyıllardır denizlerde süren mücadelemizin, Barbaros’un kılıcından, Piri Reis’in pusulasından ve Çaka Bey’in ilk filolarından bugüne uzanan şanlı bir yürüyüşün izleridir. Deniz, bizim için özgürlüktür bu yüzden her dalga, bize ecdadımızın kulağımıza fısıldadığı "Denizlere hükmeden, dünyaya hükmeder!" sözünü hatırlatır. Ve biz bu sesi duydukça biliriz ki: Türk’ün ufku karada bitmez Bu Millet Maviyle yeniden kaderini yazıyor!  Uluslararası deniz hukukunun öngördüğü karasuları, kıta sahanlığı, bitişik bölge ve münhasır ekonomik bölgeler (MEB) gibi kavramlar; teknik terimlerin ötesine geçip, Türkiye için bağımsızlık ve bekânın denizlerdeki ifadesine dönüşmüştür. 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf olmayan Türkiye, yine de uluslararası teamül hukuku çerçevesinde bu hakların büyük kısmını fiilen tanımaktadır.  Ayrıca, Ege Denizi'nde 6 mil olan karasularının artırılması konusu, sadece bir sayı meselesi değildir bizim için. Bu, denizlerdeki hareket alanımızın, güvenliğimizin ve bağımsızlığımızın daraltılması anlamına gelir. O yüzden bu mesele, millî bir refleksle sahiplenilir. Kıta sahanlığı, yalnızca yer altındaki kaynaklara ulaşmak değil; deniz altındaki sessizliği bir bağımsızlık marşına dönüştürmektir. Ve Türkiye, bu marşı Karadeniz’in serin sularından Doğu Akdeniz’in derinliklerine kadar kararlılıkla seslendirmektedir. Doğu Akdeniz’de Kırılan Sessizlik: Fatih’le Başlayan Yolculuk Doğu Akdeniz, geçmişte medeniyetlerin kavşağı, bugün ise enerji savaşlarının yeni cephesi hâline gelmiştir. Türkiye, yürüttüğü enerji arama faaliyetleriyle sadece yer altı zenginliklerine ulaşmayı değil; denizlerden çevrelenme senaryolarına karşı bir millet iradesi koymayı hedeflemiş ve bunu da başarmıştır. Bitti mi? Tabii ki hayır... 2019 yılında Libya ile imzalanan Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma Mutabakatı, bu stratejik iradenin sahadaki karşılığı gibiydi. Bu mutabakat sayesinde Türkiye, Doğu Akdeniz’deki haklarını uluslararası hukuk zemininde tescillemiş, aynı zamanda yeni bir jeopolitik denge inşasına öncülük etmiştir. Fatih, Yavuz, Kanuni ve Abdülhamid Han… Bu sondaj gemilerinin isimleri bile birer mesajdır aslında: zaten bunun da farkındalardı... Tarihimizle geleceğimizi birleştiren güçlü bağların simgesi olduğunu hiç şüphesiz herkes tarafından biliniyordu. Bu gemiler yalnızca enerji aramaz; milletin mavi derinliklerdeki iradesini temsil ediyordu.  Vatanı Sevmektir kara parçasını sevmek değildir!  Mavi Vatan sadece bir savunma politikası değil, aynı zamanda bir kültür, bir yaşam biçimi ve bir millî kimlik meselesidir. Denize sırtını dönen milletler, ufkunu karaya hapsetmeye mahkûmdur. Oysa biz, her çağda dalgalarla konuşmayı bilen bir millet olduk. “Öksüzlüğün en büyük sebebi köksüzlüktür.” Kökleriyle bağını kesen milletin geleceğinden söz edilemez. Kelam Sultanım çok haklıydı... Bu yüzden bu söz, denizle bağını kaybetmiş bir milletin hazin geleceğini özetler. O nedenle, yeni nesillere denizi anlatmak; onları denizle barıştırmak, sadece bir eğitim görevi değil, bir vatani sorumluluktur. Çocuklara denizi sevdirmeli, gençlere denizlerin tarihsel ve stratejik anlamını öğretmeliyiz. Okullarda sadece kitaplarda değil, denizin kokusunu soluyarak, dalgaların sesini duyarak, tuzlu rüzgârı hissederek bu bilinç inşa edilmelidir. Çocuklara balıklar, gemiler, limanlar anlatılmalı. Unutmayın! Hiç bir gemi limana bağlı kalmaz. Onu sadece bir araç olarak görür. Bizde öyle yapacağız. Gençlere Piri Reis’in haritaları, Barbaros’un sancakları gösterilmeli. Ve üniversitelerde deniz hukuku, deniz jeopolitiği ve enerji diplomasisi öğretilmeli ki gemilerin yol almak zorunda olduğunu, limanların sadece nefes almak için durak olduğunu bilsinler. Burada en büyük sorumluluk medyanın. Gerekli mecralardan, sosyal platformlar, dijital oyunlar ve belgeseller hazirlayarak6 çocukları küçük yaşta bir kahraman göstermemiz gerekmektedir. Gerçek bir kahraman... Neden hiç bilmedikleri yabancı kahramanların çizgi filmiyle büyüsün çocuklarımız. Burada hepimiz bu seferberliğin parçası olmalıyız. Çünkü denizi seven, onu savunur; denizi tanıyan, geleceğini görür. Unutmayın! Mavi Sınırlar, Kırmızı Çizgimizdir Mavi Vatan, yalnızca bugünün değil, yarının da teminatıdır. Denizlerdeki haklarımız, karadaki haklarımız kadar kutsaldır. Çünkü bu millet, denizin sadece tuzunu değil, onurunu ve özgürlüğünü de içine çekmiştir. Mavi sınırlar, Türk milletinin kader çizgisi, istikbal rotası, millî gururudur. Türk’ün ufku, karada bitmez. Mavi Vatan, bu ufkun adıdır. Ve o ufka doğru açılan her yelken, bir milletin onurla dalgalanan al bayrağıdır.
Ekleme Tarihi: 26 Ağustos 2025 -Salı

Türk’ün Ufku Karada Bitmez! Mavi Vatan

Güneşin denizle örtüştüğü ufuk çizgisi, yalnızca maviliklerle sınırlı değildir bizim için. Her damlasında tarih, her dalgasında egemenlik yatan bu denizler, Türk milletinin kader defterinde yaldızlı harflerle yazılmış birer emanet gibidir. Ve bu emanetin adı, bugün bir doktrin olarak zihinlere kazınmış, gönüllerde vatan sevgisinin denizlerle harmanlandığı bir ülküye dönüşmüştür.

Son zamanlarda, heyecanla beklediğim etkinliklerin başında gelen Teknofest yerini almaktadır. Ağustos ayların sonunda ki teması, bir milletin asırlardır süregelen denizle bağını yeniden canlandırır nitelikte: Mavi Vatan... Sadece bir festival değil bu; aynı zamanda geçmişle gelecek arasında bir köprü, denizle millet arasında kurulan sarsılmaz bir bağdır.

Türkiye’nin üç yanını saran Karadeniz’in serinliği, Ege'nin dalgalarıyla kıyıya fısıldadığı destanlar, Akdeniz’in sonsuz ufku... Bu enginliklerde sadece su değil, şehit kanlarıyla yazılmış tarih, mücadeleyle kazanılmış haklar ve milletin iradesi yatar. "Mavi Vatan" işte bu kutsal mirasın çağdaş bir yansıması, denizlerdeki bağımsızlık meşalesidir.

Bu kavram, ilk kez Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz tarafından ortaya atılmış, Amiral Cihat Yaycı ile stratejik ve akademik bir çerçeveye oturtulmuştur. Mavi Vatan; Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığımızı, karasularımızı ve Münhasır Ekonomik Bölgelerimizi yalnızca haritalardaki sınırlar olarak değil, bir milletin denizlerdeki egemenliğinin simgesi olarak görür. Bu anlayış, denizi bir su kütlesi değil, bağımsızlıkla yoğrulmuş bir kader alanı olarak kabul eder. Haritalardaki çizgiler bizim için sadece coğrafî sınırlamalar değildir. O çizgiler, yüzyıllardır denizlerde süren mücadelemizin, Barbaros’un kılıcından, Piri Reis’in pusulasından ve Çaka Bey’in ilk filolarından bugüne uzanan şanlı bir yürüyüşün izleridir.

Deniz, bizim için özgürlüktür bu yüzden her dalga, bize ecdadımızın kulağımıza fısıldadığı "Denizlere hükmeden, dünyaya hükmeder!" sözünü hatırlatır. Ve biz bu sesi duydukça biliriz ki: Türk’ün ufku karada bitmez

Bu Millet Maviyle yeniden kaderini yazıyor! 

Uluslararası deniz hukukunun öngördüğü karasuları, kıta sahanlığı, bitişik bölge ve münhasır ekonomik bölgeler (MEB) gibi kavramlar; teknik terimlerin ötesine geçip, Türkiye için bağımsızlık ve bekânın denizlerdeki ifadesine dönüşmüştür. 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf olmayan Türkiye, yine de uluslararası teamül hukuku çerçevesinde bu hakların büyük kısmını fiilen tanımaktadır. 

Ayrıca, Ege Denizi'nde 6 mil olan karasularının artırılması konusu, sadece bir sayı meselesi değildir bizim için. Bu, denizlerdeki hareket alanımızın, güvenliğimizin ve bağımsızlığımızın daraltılması anlamına gelir. O yüzden bu mesele, millî bir refleksle sahiplenilir.

Kıta sahanlığı, yalnızca yer altındaki kaynaklara ulaşmak değil; deniz altındaki sessizliği bir bağımsızlık marşına dönüştürmektir. Ve Türkiye, bu marşı Karadeniz’in serin sularından Doğu Akdeniz’in derinliklerine kadar kararlılıkla seslendirmektedir.

Doğu Akdeniz’de Kırılan Sessizlik: Fatih’le Başlayan Yolculuk

Doğu Akdeniz, geçmişte medeniyetlerin kavşağı, bugün ise enerji savaşlarının yeni cephesi hâline gelmiştir. Türkiye, yürüttüğü enerji arama faaliyetleriyle sadece yer altı zenginliklerine ulaşmayı değil; denizlerden çevrelenme senaryolarına karşı bir millet iradesi koymayı hedeflemiş ve bunu da başarmıştır. Bitti mi? Tabii ki hayır... 2019 yılında Libya ile imzalanan Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma Mutabakatı, bu stratejik iradenin sahadaki karşılığı gibiydi. Bu mutabakat sayesinde Türkiye, Doğu Akdeniz’deki haklarını uluslararası hukuk zemininde tescillemiş, aynı zamanda yeni bir jeopolitik denge inşasına öncülük etmiştir.

Fatih, Yavuz, Kanuni ve Abdülhamid Han… Bu sondaj gemilerinin isimleri bile birer mesajdır aslında: zaten bunun da farkındalardı... Tarihimizle geleceğimizi birleştiren güçlü bağların simgesi olduğunu hiç şüphesiz herkes tarafından biliniyordu. Bu gemiler yalnızca enerji aramaz; milletin mavi derinliklerdeki iradesini temsil ediyordu. 

Vatanı Sevmektir kara parçasını sevmek değildir! 

Mavi Vatan sadece bir savunma politikası değil, aynı zamanda bir kültür, bir yaşam biçimi ve bir millî kimlik meselesidir. Denize sırtını dönen milletler, ufkunu karaya hapsetmeye mahkûmdur. Oysa biz, her çağda dalgalarla konuşmayı bilen bir millet olduk.

“Öksüzlüğün en büyük sebebi köksüzlüktür.” Kökleriyle bağını kesen milletin geleceğinden söz edilemez. Kelam Sultanım çok haklıydı... Bu yüzden bu söz, denizle bağını kaybetmiş bir milletin hazin geleceğini özetler. O nedenle, yeni nesillere denizi anlatmak; onları denizle barıştırmak, sadece bir eğitim görevi değil, bir vatani sorumluluktur.

Çocuklara denizi sevdirmeli, gençlere denizlerin tarihsel ve stratejik anlamını öğretmeliyiz. Okullarda sadece kitaplarda değil, denizin kokusunu soluyarak, dalgaların sesini duyarak, tuzlu rüzgârı hissederek bu bilinç inşa edilmelidir. Çocuklara balıklar, gemiler, limanlar anlatılmalı. Unutmayın! Hiç bir gemi limana bağlı kalmaz. Onu sadece bir araç olarak görür. Bizde öyle yapacağız. Gençlere Piri Reis’in haritaları, Barbaros’un sancakları gösterilmeli. Ve üniversitelerde deniz hukuku, deniz jeopolitiği ve enerji diplomasisi öğretilmeli ki gemilerin yol almak zorunda olduğunu, limanların sadece nefes almak için durak olduğunu bilsinler.

Burada en büyük sorumluluk medyanın. Gerekli mecralardan, sosyal platformlar, dijital oyunlar ve belgeseller hazirlayarak6 çocukları küçük yaşta bir kahraman göstermemiz gerekmektedir. Gerçek bir kahraman... Neden hiç bilmedikleri yabancı kahramanların çizgi filmiyle büyüsün çocuklarımız. Burada hepimiz bu seferberliğin parçası olmalıyız. Çünkü denizi seven, onu savunur; denizi tanıyan, geleceğini görür.

Unutmayın! Mavi Sınırlar, Kırmızı Çizgimizdir

Mavi Vatan, yalnızca bugünün değil, yarının da teminatıdır. Denizlerdeki haklarımız, karadaki haklarımız kadar kutsaldır. Çünkü bu millet, denizin sadece tuzunu değil, onurunu ve özgürlüğünü de içine çekmiştir. Mavi sınırlar, Türk milletinin kader çizgisi, istikbal rotası, millî gururudur. Türk’ün ufku, karada bitmez. Mavi Vatan, bu ufkun adıdır. Ve o ufka doğru açılan her yelken, bir milletin onurla dalgalanan al bayrağıdır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.