ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

UYANIYORUM

Geceleri kalemin ucundan nokta nokta dökülüyorsun saman sarısı defterimin arasına. Güpegündüz misafir etmediğim evin odalarını yokluğun sararken, akşam ezanından sonra peydah oluyor sessizlik... Iğıl ığıl yaklaşıyor bilmediğim kokun, sonra korktuğum o gözlerin... Ellerinin ağırlığını hissediyorum yüzümde, yüzüm avuç aranda. Muzip bir gülümseme beliriyor, gülüşüne güvenipte gülemiyorum da. Seni düşünüyorum senin olmadığın gecenin içerisinde. Uykunun kolları arasında yarı ölüme teslim olurken, baş ucunda bekliyorum. İki ayrı beden, sınırın dikenli telleri gibi. Kızmıyorum artık, küsmelerimde kayboldu. Karar veremiyorum yolun neresinde olduğumu; sonu gibi. Yokluğundan, sessiz kalışlarından anlıyorum. Dalıp dalıp çıkıyorum düşüncelere. Nihai kararı yastıklara bırakıyorum ama onlarda diken gibi uykuya salmıyorlar. Evin hangi köşesine uzanırsam uzanayım senden bir iz bulunuyorum. Sırtımı dayadığım duvarlar da üşütmüyor, hiçbir şey yokluğun kadar ağır değil gibi.  Utanıyorum. Elimde bir bu kaldı. Konuşmaya, bakmaya hatta susmaya bile. Ziyaret saati bitmişte, düşünmenin bile yasak olduğu saatlerin içerisinden gizli kaçamak geliyorum yanına. "Özledim" demek istiyorum, diyemiyorum. Özlem biraz yalan biraz da gerçekçi yanını kaybetti. Zamana yeniliyor gibiyim; göz görmeyince gönül katlanır derler katlanan gönül müydü yoksa gözlerim mi? Bilemiyorum.  Sarhoş gezdiğim sokakların kaldırımları bile seni benden saklıyor gibi oysa alkol yoktu dilimin ucunda. Dilimin ucunda adın volta atıyor, kapalı ceza evi cinsinden. Pencere yok, görüş günü yok, ses yok, seda yok. Bir şiir tutturuyorum, adı sanı olmayan. Bütün kapılar sana çıksın diye. Seni kendime anlatmaya çalışıyorum, beceremiyorum. Satır satır, ilmek ilmek işliyorum seni. Her şeye rağmen eksiksin. Her şeye rağmen yarım. Doldurmakta zorlanıyorum boş kadehleri. Yok yok alkol almıyorum, önümdeki su da değil. Yudum yudum içtiğim sensizlik eşliğinde kalemin ucundan dökülenler. Yazdıklarımı yırtıp atmaya korkuyorum. Benden senden başkasının gözü değmeyecek bu satırları yarın öldüğümde ne yaparlar bilemiyorum. Olsun! Kim nereden bilecek ki! Ben bile neyin ne olduğunu bilmezken.  "Aşık değilim ben" deyip çıkıyorum işin içinden. Doğru, aşık değildim. Ben kalemi, kağıdı, gökyüzünü, kuşları en çokta atları seviyordum. Yüreğimi hiçbir yüreğin terazisine koyup tartmaya kalkmamıştım. Biliyordum, sevmelerim ağırdı benim. Duvarları yıkar, kavuşmaz iki dağın yakasını bir araya getirirdim. Ben diye bir şey kalmazdı sevseydim. Yokluk daha ağır olur, kaldıramaz ve bunu da göze alamazdım. Bu yüzden uzak durdum sevmelerden. Zaten yapılacak çok işim vardı, ölmeyi vakit ayırmış bedeni aşk paklar mıydı? Bütün duyguları, düşünceleri kırklıyor, tuza basıyorum. Kıpkırmızı olmuş, bedenin içinden çıkıyor hepsi. İçsel bir dönüş yaşıyorum... Sabah güneşin doğuşuyla yumduğum gözlerimin feri kalmadı. Omuzlarımdaki yükten haberdar olmayan ruhumu iki kuruşa harcarken, seni senin bile göremeyeceğin o kuytu köşeye saklıyorum. Ne zaman özlerde hasret giderecek olursam ben gelir bulurum seni demek isterdim, yapamıyorum. Biliyorum adım adım uzaklaşıp gidiyorsun, bir daha geri gelmemek üzere. Zaten gidenlerin hiçbiri geri dönmemekle meşhurdu. Mezar taşı bile olmayan bir ölü gibi sakladığım düşüncelerin toprağı var, en azından deyip gül yetiştiriyorum. Yapacak başka da bir şeyim yok.  "Beni etti Mecnun, kendi oldu Leyla" sözüne hiçbir zaman takılıp kalmadım, üzerime de almadım, zaten bana değildi o satırlar. "Mecnun, Leyla'sını bulamadı dostum" sözü daha gerçekçiydi, soframızda. Kaybettiğim yoktu ki aramaya çıkayım. Varlık içinde yokluğu bilen biri için yokluğa sarılmak daha evlâ değil miydi? Bilemiyorum.  Yapacak bir şey bulamadığım gibi söyleyecek bir şey de bulamıyorum. Sustum. Son satırları, son vedamı, düşüncelerimle beraber ağaç kovuğunun içerisine saklamaya çalışırken, dik kayaların üzerinden hepsi yola saçıldı, gece vaktiydi toplayamadım. Son gözyaşlarımı döktüğüm o yolları bir daha nasıl bulurum, imkansız!  Kolumun üzerine dayadığım başımı getirip sensizliğin yattığı soğuk döşeklere bıraktım. Hiçbir şey hissedemeyen yüreğimden kaleme dökülen satırların içinde daha güzel seni anımsamak. Ve en saf hâli bir daha görmeyeceğim birini düşlere yormak...  Yorduğum bütün düşlerden uyanıyorum. Oysa daha yeni yummuşken gözlerimi... 
Ekleme Tarihi: 01 Ağustos 2025 -Cuma

UYANIYORUM

Geceleri kalemin ucundan nokta nokta dökülüyorsun saman sarısı defterimin arasına. Güpegündüz misafir etmediğim evin odalarını yokluğun sararken, akşam ezanından sonra peydah oluyor sessizlik...

Iğıl ığıl yaklaşıyor bilmediğim kokun, sonra korktuğum o gözlerin... Ellerinin ağırlığını hissediyorum yüzümde, yüzüm avuç aranda. Muzip bir gülümseme beliriyor, gülüşüne güvenipte gülemiyorum da. Seni düşünüyorum senin olmadığın gecenin içerisinde. Uykunun kolları arasında yarı ölüme teslim olurken, baş ucunda bekliyorum. İki ayrı beden, sınırın dikenli telleri gibi. Kızmıyorum artık, küsmelerimde kayboldu. Karar veremiyorum yolun neresinde olduğumu; sonu gibi. Yokluğundan, sessiz kalışlarından anlıyorum. Dalıp dalıp çıkıyorum düşüncelere. Nihai kararı yastıklara bırakıyorum ama onlarda diken gibi uykuya salmıyorlar. Evin hangi köşesine uzanırsam uzanayım senden bir iz bulunuyorum. Sırtımı dayadığım duvarlar da üşütmüyor, hiçbir şey yokluğun kadar ağır değil gibi. 

Utanıyorum. Elimde bir bu kaldı. Konuşmaya, bakmaya hatta susmaya bile. Ziyaret saati bitmişte, düşünmenin bile yasak olduğu saatlerin içerisinden gizli kaçamak geliyorum yanına. "Özledim" demek istiyorum, diyemiyorum. Özlem biraz yalan biraz da gerçekçi yanını kaybetti. Zamana yeniliyor gibiyim; göz görmeyince gönül katlanır derler katlanan gönül müydü yoksa gözlerim mi? Bilemiyorum. 

Sarhoş gezdiğim sokakların kaldırımları bile seni benden saklıyor gibi oysa alkol yoktu dilimin ucunda. Dilimin ucunda adın volta atıyor, kapalı ceza evi cinsinden. Pencere yok, görüş günü yok, ses yok, seda yok. Bir şiir tutturuyorum, adı sanı olmayan. Bütün kapılar sana çıksın diye. Seni kendime anlatmaya çalışıyorum, beceremiyorum. Satır satır, ilmek ilmek işliyorum seni. Her şeye rağmen eksiksin. Her şeye rağmen yarım. Doldurmakta zorlanıyorum boş kadehleri. Yok yok alkol almıyorum, önümdeki su da değil. Yudum yudum içtiğim sensizlik eşliğinde kalemin ucundan dökülenler. Yazdıklarımı yırtıp atmaya korkuyorum. Benden senden başkasının gözü değmeyecek bu satırları yarın öldüğümde ne yaparlar bilemiyorum. Olsun! Kim nereden bilecek ki! Ben bile neyin ne olduğunu bilmezken.

 "Aşık değilim ben" deyip çıkıyorum işin içinden. Doğru, aşık değildim. Ben kalemi, kağıdı, gökyüzünü, kuşları en çokta atları seviyordum. Yüreğimi hiçbir yüreğin terazisine koyup tartmaya kalkmamıştım. Biliyordum, sevmelerim ağırdı benim. Duvarları yıkar, kavuşmaz iki dağın yakasını bir araya getirirdim. Ben diye bir şey kalmazdı sevseydim. Yokluk daha ağır olur, kaldıramaz ve bunu da göze alamazdım. Bu yüzden uzak durdum sevmelerden. Zaten yapılacak çok işim vardı, ölmeyi vakit ayırmış bedeni aşk paklar mıydı?

Bütün duyguları, düşünceleri kırklıyor, tuza basıyorum. Kıpkırmızı olmuş, bedenin içinden çıkıyor hepsi. İçsel bir dönüş yaşıyorum... Sabah güneşin doğuşuyla yumduğum gözlerimin feri kalmadı. Omuzlarımdaki yükten haberdar olmayan ruhumu iki kuruşa harcarken, seni senin bile göremeyeceğin o kuytu köşeye saklıyorum. Ne zaman özlerde hasret giderecek olursam ben gelir bulurum seni demek isterdim, yapamıyorum. Biliyorum adım adım uzaklaşıp gidiyorsun, bir daha geri gelmemek üzere. Zaten gidenlerin hiçbiri geri dönmemekle meşhurdu. Mezar taşı bile olmayan bir ölü gibi sakladığım düşüncelerin toprağı var, en azından deyip gül yetiştiriyorum. Yapacak başka da bir şeyim yok. 

"Beni etti Mecnun, kendi oldu Leyla" sözüne hiçbir zaman takılıp kalmadım, üzerime de almadım, zaten bana değildi o satırlar. "Mecnun, Leyla'sını bulamadı dostum" sözü daha gerçekçiydi, soframızda. Kaybettiğim yoktu ki aramaya çıkayım. Varlık içinde yokluğu bilen biri için yokluğa sarılmak daha evlâ değil miydi? Bilemiyorum. 

Yapacak bir şey bulamadığım gibi söyleyecek bir şey de bulamıyorum. Sustum. Son satırları, son vedamı, düşüncelerimle beraber ağaç kovuğunun içerisine saklamaya çalışırken, dik kayaların üzerinden hepsi yola saçıldı, gece vaktiydi toplayamadım. Son gözyaşlarımı döktüğüm o yolları bir daha nasıl bulurum, imkansız! 

Kolumun üzerine dayadığım başımı getirip sensizliğin yattığı soğuk döşeklere bıraktım. Hiçbir şey hissedemeyen yüreğimden kaleme dökülen satırların içinde daha güzel seni anımsamak. Ve en saf hâli bir daha görmeyeceğim birini düşlere yormak... 

Yorduğum bütün düşlerden uyanıyorum. Oysa daha yeni yummuşken gözlerimi... 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.