İnsan kendinde ne eksik ise en çokta onu dile getirirmiş. Eksikliğin cümlesinden rahatsız olan yüreğimi dâhi bedenimi ceza olarak günlerdir uykusuz bırakıp çilehane gibi her akşam duvarların arasına saklıyorum...
“Hoş bir sadâ, Lâtif bir esinti.”
Derler ki “İnsan sevdiğine benzermiş, İlk önce hâldâş, sonra yoldâş olurmuş.”
Dünya sevgisinden bir parmak bal alan yüreğim başka sevinçler içerisinde; yalancı bir baharın tazeliği üzerinde. Uykuya yeniliyor, çelimsiz bedenim. Ne akşamı oluyor nede sabahı... Deliksiz, amansız, amaçsız uyuyup kalıyor... Kaç günün yorgunluğu vardı ki kalakaldı. Babamın sesi çınlanıyor kulaklarımda "kök mü köklediniz?" ... Ne iş peşinden koşmuştum ki deliksiz uykuyu hak etmiştim... Babamın esnaf olması hasabiyle mi yoksa babamın kendi alışkanlığını bana kazandırmasından dolayı mı bilmem saat sekize kadar uyumayı öğleye kadar uyumak olarak adlandırırdı. Bu yüzden çocukluğumda dâhi okul dönemi boyunca hep erken kalkmayı alışkanlık hâline getirmiştim. Dedemin hakkını unutmamak lazım. O da güneş üzerine doğmasın diye tembihler erken iş yapmanın bereketini anlatırdı. Namazını kılıp dağa odun etmeye giden dedem, yorgunluk bilmez miydi? Şimdi bütün işlerin ne kadar çok değiştiğini anlıyorum. İliklerime kadar hissede hissede... Babam artık erken kalkmayı bırakmış, dedem bir daha uyanamayacağı o derin uykuya dalmıştı.
Kendimi bıraktığım; Eyüp Sultan kaşgari dergâhın avlusununda bankta oturuyorum... Günlerce bu avluda kalabilirim gibi geliyor. Zihnimin, ruhumun doyumsuzluğa ulaştığı bu noktada ben soyutlanmış bir şekilde öylece oturuyordum... Korkuyorum... İliklerime kadar işlemiş bu korkuyu salamıyorum... Olduğum durumdan daha kötüye düşmek diye bir şey var. Yok yok oturduğum koltuğu kast etmiyorum...Biraz önce çıktığım şu kapının eşiğini kast ediyorum, yere değen başımı bir daha eğememekten, ellerimin bir daha semaya yönelmez dilim dua etmez olursa diye...
Medet! Diye inleyen ruhum olsada dilim hiç bir âdeme kelam edecek güce erişemiyor. Kime, nasıl denilir kendimden ümidi kestim diye. Öne düşen başımı dikmeye mecal yok diye... Şeytan bana çanak tuttu bende onun gösterdiği kaptan yemek yiyorum diye... Öyle ya vesvese şeytandan değil miydi, ona kulak asmak ona çanak tutmak olmaz mı?
Olmuyor, olduramıyorum. Toprağa bakan gözlerimi tekrar oturduğum banktan gökyüzüne kaldırıyorum. Bütün incilerimi dökmüş, eteğimdeki bütün taşlar boşalmış gibi. Acizliğimi nereye koysam ne yapsam acaba. Hangi eşiğe bırakılır bu hâl senin kapından başka. Yüzümüz yok, af makamına sığınmak dışında ...Rahim olan rahmetinden esirgemez. Sonsuzluğu olan o değil mi? Bunca insan yanmak için yaratılmış olabilir miydi? Bunca rahmetin içinde bu korkuda neyin nesiydi? Şeytanın vesvesesi diye cevap veriyor, kalbim.
Garip gelip garip gideceğimiz dünyanın eşiği içindeyken bütün yükümü alıp nereye gitmek istediğimi ben seçecektim... Yüküm ağır, sorular çetin... Hele ki Müslüman olmak, Müslüman kalmak çok daha zor.
Yüzüme vuran güneş kesilince anlıyorum karşımda dikilen adamın heybetini. Gözyaşlarımı saklamaya dâhi ihtiyaç duymadan başımı kaldırıyorum. Kelam Sultanım!
Başıyla hoş geldin manasında sallayıp devam etti. "İkindi güneşin gölgesi uzun, vakti kısadır. Bir iki faydalı kelam paylaşalım da hayatımıza yön verelim. Hoyratça harcadığımız paha biçilmez bir sermayedir, hayat. Bir kaç günden ibarettir ama onu yaşayanlar sanki binlerce yıl yaşayacak gibi yaşar. Gitme vakti gelince elde pişmanlık kalır, o pişmanlığı azaltmak için konuşuyorum... Ne olurdu dünyayi bir şey zannetmeseydik!
Behlül, Haruna sormuş; Yerin altında en çok ne var biliyor musun?
Ölüler
Hayır
Pişmanlıklar...
Ölülerin pişmanlığı. Her gün bastığımız topraklar bir gün insandı. Üstü varsa yeri de var...
"Bütün dünya benim olsa gamım gitmez nedendir bu
Ta ezelden gam turabıyla yoğrulmuş bir bedendir bu
Gelen gider, giden gelmez iki kapılı handır bu
Sakın insafı terk etme makam-ı imtihandır bu..."
(Yavuz Sultan Selim)
Bu imtihan. Bunu unutma... İmtihandan münezzeh olan sadece Allah'tır. Uyanık ol! İmtihandan geç, git. Geçmeyi bil. Nefes alıyorsan hâlâ umut var demektir. Elhamdülillah!
Olmak istiyorsan dünya sevgisini kalpten at. Çer çöp bırakma orada... "Hangi güzel yüz vardı da toprak olmadı. Hangi güzel göz vardı da yere akmadı." Bak! Her şey toprak oluyor... "
Arnavut kaldırımında takılı gözlerimi tekrardan gökyüzüne kdırıyorum. Bir kapı, bir yol bekliyorum. Beni, bana getirecek. Kaybettiğim ne varsa bulduracak. İlimle beraber, inanç duvarlarını öreceğim...( Allah'ın izniyle)
Rabbim cümlemize iman selameti versin, niyazıyla...
Dua ile canlar dua ile...
