ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

ZIT (çiçekler )

Beyaz ve kırmızı karanfil ne kadar da zıt birbirlerine ama bunca zıtlığa rağmen aynı çatının, aynı topraktan gelmeyi ne kadar da alışmışlar… İçimden alır mı? Diye düşünürken  “imkân yok” dedi. İmkân neydi? Ki böylesine içimi yıllardır yakıyordu. Koşullar, kabulleniş, şartların olgunlaşıp meyve vermesi, halden anlamak, gidememek, gelememek, önümüze çıkan ya da çıkabilecek engelleri aşma, aşamama durumunun çoğu. Ağlamak için onun “imkân yok” sözünü mü? Bekliyordum. Peki, ben kendim alsam? yoksa ben ağlamak için bu günü mü bulmuştum?  Ellerimi tutan eller “ağlama” der gibi teselli veriyor ama boğazıma takılan “imkân ne zaman olacak?” sorusu bir türlü çıkmıyordu. İktisat dersinde ki hocannın ağzını doldura doldura verdiği tanım aklıma geldi; sınırsız ihtiyaçların sınırlı olanaklar ile ….. diye devam eden o bize yutturulmaya çalışan gider… İhtiyaç mıydı? Değil elbette. Nefs istiyordu. Sınırsız bir şekilde doyumsuzluğu tatmayı sever. Bir tarla altın verseniz hani ikinci tarla diyecek kadar karaktersiz sonuçta… Bana lazım değil dediğimiz an bitecek olan bu hastalık ne yazık ki bitecek gibi değil… Suskunluklarımın içerisine bir yenisini de ekleyerek sustum. Sevmek biraz da ağlamaktı her halde. Sonra yutkuna, yutkuna başımı cama dayayıp elimi tutan eli bıraktım. Sürekli yanımda olmayacak adamın(kadının) elini neden tutayım? Düşünüyorum da gözüme ilk çarpan beyaz karanfil olmuştu. Sorgusuz, sualsiz, imkânsızlıkların içinde imkân oluşturmaya çalıştığım için, sorunları görmezlikten gelip gülmeye çalıştığım için hepsini koy bir kenara beni yiyip bitiren sorulara rağmen yerimde durduğum için miydi? Sonra kırmızı karanfili düşündüm beyaza inat sevginin günahı gibiydi. Kan ağladığı kırmızılığından belliydi. Ne onunla nede onsuz derler ya tamda öyle işte… Oysa çiçek dediğimiz nedir? Bir gün bilemedin ikinci gün solmuyor mu? Kokusunu içimizde hissedelim diye onu pervasızca koparıp atmıyor muyuz? Peki, o zaman bir çiçek için dökülen gözyaşları neden? Bu kadar mı? Seviyoruz çiçeği elimizde öldürmeyi, bir canlıyı soldurmayı. Tek “can” sende mi zannediyorsun. Başımı camdan kaldırıp bir omuza yaslamak istedim. Baktığımda sol yanım yoktu. Kelimeleri ile öldürmek istercesine ezen ama sevgi sözünü de dilinden düşürmeyen insana ne kadar güvenebilirdim? Güven…  Yüreğimi soğutmak istercesine başımı tekrar cama dayadım yüzüme çarpan sokak lambaları bile üzülme der gibi yüzümü aydınlatıyordu. Zoruma gitti. Elimi uzatsam tutacağım, bir söz söylesem iyi, kötü cevabını alacağım biri varken ben kendimi boşluğa salmış düşecek gibiydim. Sıkıntının ne olduğunu söylediğim halde çözüm üretmeden başka sorunlar aştığı için. Bana bakması gereken gözlerin boşluğu doldurmayacağını bile, bile boşlukta olduğu için… Üzüldüm ömrü bir, iki günü geçmeyen gül için… İnsan çiçeklere üzülür mü? Üzülür elbet… Aşksız bir beden taşırsan ancak ceset taşırsın diye boş yere dememiş, erenler. Bizler böyleyiz işte. Duygusallık benliğimize öyle işlemiş ki iki dudağın arasından çıkan cümleler, elimizi tutan elin tutuş şekli derken en ufak şeylere kafaya takar küçük olayları sorun haline getiririz. Yakarız, yandığımız için. Severiz ama kızmaktan da geri durmayız. Özleriz ama ona rağmen gideriz. Susmayı bilmeyiz, belki de bu yüzden çok kaybederiz. Dinleriz, anlarız ama yine de istediğimiz gibi olmasını isteriz, olmadığı zamanda üzülmeye hazırızdır. Duygusallık böyle bir şey. Karşı tarafta çoğu kez “anlıyorum” dese de anlamadığını bildiğimiz için ya da anladığı halde uygulamaya geçmediği için küseriz. Biz bayanlar tuhafız işte… Yolda gördüğümüz çiçeği koparıp mutlu oluruz düşünmeyiz dalında daha güzel duruyor diye. Ağlayan bir çocuğa yüreğimizi açar içimizi kanatan yaraları başkaları ile kapatmasını biliriz. Zenginizdir. En büyük zenginliğimiz her halde düşüncelerimiz. Küçük şeylerden, büyük şeyler çıkarmak. Tabiri uygun ise pireyi deve yapar ya da bir pire için yorganı yakarız. Gözlerimiz vardır. Herkesten farklı. Kimini kin kustuğumuzu, kimini de vazgeçemeyeceğimizi hemen anlatan. Dilimiz vardır sizin tabirinizle iki metreyi geçen ama aslında dilin kısalığı da, uzunluğu da karşımızdakine göre olduğunu kimsenin bilmediği. Bizim en iyi huyumuzdur bize davranıldığı gibi davranmak. Tabi istisnalar hariç. Erkekler ağlamaz sözünü çiğnettiren yapımız vardır. Hiç kimsenin anlamadığını, anlamak da istemediği kıskançlığımız. Çıldırtmaya hazırızdır. Şüphelendiğimiz bir şey olduğunda sanki olmuş gibi tavır koymasını biliriz. Fakat ne olursa olsun iki yüreği birden taşırız. Yani en ufak şeylere sevinen yüreğimiz yine en ufak şeylere kırılmasını bilir. Kimi camdan zanneder kimi de kayadan. Biz böyleyiz işte. Yaradan öylesine bir koymuş ki merhameti, olmayan çocuğu kaybetmenin hüznünü bile hisseder, onun için iki damla gözyaşı dökmesini biliriz… Biz her ne kadar topraktan olsak da yürekliyiz. SAYGILAR…
Ekleme Tarihi: 12 Aralık 2023 - Salı

ZIT (çiçekler )

Beyaz ve kırmızı karanfil ne kadar da zıt birbirlerine ama bunca zıtlığa rağmen aynı çatının, aynı topraktan gelmeyi ne kadar da alışmışlar…

İçimden alır mı? Diye düşünürken  “imkân yok” dedi. İmkân neydi? Ki böylesine içimi yıllardır yakıyordu. Koşullar, kabulleniş, şartların olgunlaşıp meyve vermesi, halden anlamak, gidememek, gelememek, önümüze çıkan ya da çıkabilecek engelleri aşma, aşamama durumunun çoğu.

Ağlamak için onun “imkân yok” sözünü mü? Bekliyordum. Peki, ben kendim alsam? yoksa ben ağlamak için bu günü mü bulmuştum? 

Ellerimi tutan eller “ağlama” der gibi teselli veriyor ama boğazıma takılan “imkân ne zaman olacak?” sorusu bir türlü çıkmıyordu. İktisat dersinde ki hocannın ağzını doldura doldura verdiği tanım aklıma geldi; sınırsız ihtiyaçların sınırlı olanaklar ile ….. diye devam eden o bize yutturulmaya çalışan gider… İhtiyaç mıydı? Değil elbette. Nefs istiyordu. Sınırsız bir şekilde doyumsuzluğu tatmayı sever. Bir tarla altın verseniz hani ikinci tarla diyecek kadar karaktersiz sonuçta… Bana lazım değil dediğimiz an bitecek olan bu hastalık ne yazık ki bitecek gibi değil…

Suskunluklarımın içerisine bir yenisini de ekleyerek sustum. Sevmek biraz da ağlamaktı her halde. Sonra yutkuna, yutkuna başımı cama dayayıp elimi tutan eli bıraktım. Sürekli yanımda olmayacak adamın(kadının) elini neden tutayım? Düşünüyorum da gözüme ilk çarpan beyaz karanfil olmuştu. Sorgusuz, sualsiz, imkânsızlıkların içinde imkân oluşturmaya çalıştığım için, sorunları görmezlikten gelip gülmeye çalıştığım için hepsini koy bir kenara beni yiyip bitiren sorulara rağmen yerimde durduğum için miydi? Sonra kırmızı karanfili düşündüm beyaza inat sevginin günahı gibiydi. Kan ağladığı kırmızılığından belliydi. Ne onunla nede onsuz derler ya tamda öyle işte… Oysa çiçek dediğimiz nedir? Bir gün bilemedin ikinci gün solmuyor mu? Kokusunu içimizde hissedelim diye onu pervasızca koparıp atmıyor muyuz? Peki, o zaman bir çiçek için dökülen gözyaşları neden? Bu kadar mı? Seviyoruz çiçeği elimizde öldürmeyi, bir canlıyı soldurmayı. Tek “can” sende mi zannediyorsun.

Başımı camdan kaldırıp bir omuza yaslamak istedim. Baktığımda sol yanım yoktu. Kelimeleri ile öldürmek istercesine ezen ama sevgi sözünü de dilinden düşürmeyen insana ne kadar güvenebilirdim? Güven…  Yüreğimi soğutmak istercesine başımı tekrar cama dayadım yüzüme çarpan sokak lambaları bile üzülme der gibi yüzümü aydınlatıyordu. Zoruma gitti. Elimi uzatsam tutacağım, bir söz söylesem iyi, kötü cevabını alacağım biri varken ben kendimi boşluğa salmış düşecek gibiydim. Sıkıntının ne olduğunu söylediğim halde çözüm üretmeden başka sorunlar aştığı için. Bana bakması gereken gözlerin boşluğu doldurmayacağını bile, bile boşlukta olduğu için… Üzüldüm ömrü bir, iki günü geçmeyen gül için… İnsan çiçeklere üzülür mü? Üzülür elbet… Aşksız bir beden taşırsan ancak ceset taşırsın diye boş yere dememiş, erenler.

Bizler böyleyiz işte. Duygusallık benliğimize öyle işlemiş ki iki dudağın arasından çıkan cümleler, elimizi tutan elin tutuş şekli derken en ufak şeylere kafaya takar küçük olayları sorun haline getiririz. Yakarız, yandığımız için. Severiz ama kızmaktan da geri durmayız. Özleriz ama ona rağmen gideriz. Susmayı bilmeyiz, belki de bu yüzden çok kaybederiz. Dinleriz, anlarız ama yine de istediğimiz gibi olmasını isteriz, olmadığı zamanda üzülmeye hazırızdır. Duygusallık böyle bir şey. Karşı tarafta çoğu kez “anlıyorum” dese de anlamadığını bildiğimiz için ya da anladığı halde uygulamaya geçmediği için küseriz. Biz bayanlar tuhafız işte…

Yolda gördüğümüz çiçeği koparıp mutlu oluruz düşünmeyiz dalında daha güzel duruyor diye. Ağlayan bir çocuğa yüreğimizi açar içimizi kanatan yaraları başkaları ile kapatmasını biliriz. Zenginizdir. En büyük zenginliğimiz her halde düşüncelerimiz. Küçük şeylerden, büyük şeyler çıkarmak. Tabiri uygun ise pireyi deve yapar ya da bir pire için yorganı yakarız. Gözlerimiz vardır. Herkesten farklı. Kimini kin kustuğumuzu, kimini de vazgeçemeyeceğimizi hemen anlatan. Dilimiz vardır sizin tabirinizle iki metreyi geçen ama aslında dilin kısalığı da, uzunluğu da karşımızdakine göre olduğunu kimsenin bilmediği. Bizim en iyi huyumuzdur bize davranıldığı gibi davranmak. Tabi istisnalar hariç. Erkekler ağlamaz sözünü çiğnettiren yapımız vardır. Hiç kimsenin anlamadığını, anlamak da istemediği kıskançlığımız. Çıldırtmaya hazırızdır. Şüphelendiğimiz bir şey olduğunda sanki olmuş gibi tavır koymasını biliriz. Fakat ne olursa olsun iki yüreği birden taşırız. Yani en ufak şeylere sevinen yüreğimiz yine en ufak şeylere kırılmasını bilir. Kimi camdan zanneder kimi de kayadan. Biz böyleyiz işte. Yaradan öylesine bir koymuş ki merhameti, olmayan çocuğu kaybetmenin hüznünü bile hisseder, onun için iki damla gözyaşı dökmesini biliriz… Biz her ne kadar topraktan olsak da yürekliyiz. SAYGILAR…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.