Bir hâller vardı. Herkes anladı. Çare susmaktı.
Cevapsız kalmakta aslında cevap vermek olduğunu izah eden Mevlânâ dan daha iyi mi bileceğiz. İyiyim. İyi olmak zorundayım, zorundayız. "Nasılsın? Sorusunun ardından “ne kadar iyisin?" Sorusuna "olmam gerektiği kadar" desem de "kötüyüm" cevabını dilimi dâhi benliğime yakıştıramıyorum. Her haline şükür et, dedikleri noktayı apayrı tutuyorum. Çivisi çıkmış olan dünya sallantı içindeyken aklıma telef olan çocuklar geliyor; gelmekle kalmıyor dillendiriyorum...
Arkadaş çok ağır konuşuyorsun/yazıyorsun "ziyan olmuş olarak düzelt" desede ne dilimi ne yazıyı törpülemek işime gelmiyor... Ben böyleyim, deyip diklenmenin bir manası yoktu. Uzun uzun anlatmanın da faydası.
Ne diyordum ne anlatıyordum ben. Evet, hatırladım. İyiyim, iyi... Eskiden büyükler bizim için derdi ki; " Ne algıdan haberleri var ne vergiden"... Çocuk aklı işte bir şeylerden habersiz olduğumuzu biliyorduk da ne olduğunu öğrenmek azıcık zaman aldı. Babam anlatıyordu, bir davette babamdan büyük biri "ne olacak dayım 1 kişi çalışıyo, 10 kişi yeyo" demiş. Nasıl yoruldu ise adam sorumluluklardan, mecliste diline vurmuş. Bakmayın o da iyiydi, iyiydik...
...
"En kısa zamanda değerlerine bir baktır, iyi değilsin" diyen arkadaşa, gülümsüyorum. Hangi değerlerime baktırayım" Diye karşılık veriyorum. Kast ettiği elbette sağlıktı ama aklım artık eskisi gibi değildi... Hevesim kalmadı. Yaşama derdi gitgide ağırlaştı. Gazze de olan biteni bir tarafa kendi ülkemde olan bitenler bir tarafa. Doğu Türkistan ve diğer ülkelerde yapılan eziyetleri duyan, eden ne kadar insan var? Terazinin hangi kefesi ağır diye sakın bir soru sormayın!
Bugün birde Türkçülük (!) günü. Hangi Türklükten hangi Müslümanlıktan bahsediyorsunuz. Neyi, neden savunduğunu bilen kaç kişi var? İslam'la doldurulamayan Türklüğü ben ne yapayım?
Allah aşkına bırakın boş lakırdı çevirmeyi. Gözünüz, kulağınızı tıkayıp nereye kadar gidecek bu düzen.
Denizli de 2 yaşında bir çocuk işe yaramaz, anne sıfatını almış ama anne olamamış kadının sevgilisinden yediği dayak ile ne hâle gelmiş gördünüz mü?
İlk değil dedi biriniz, duyar gibiyim. Tükürmek bile yazık olacak!
9 yaşındaki zihinsel engelli bir çocuğun cinsel istismara uğramasına tepkiniz ne olacak? Bu da ilk değil.
14 yaşındaki çocuğun ziynet eşyalarını çalmak için kanlı plan yapıp/ yaptırılıp komşusunun boynundan bıçaklanması…Bu plan ilk olabilir. Güzel plan yaptı diye alkış mı tutalım yoksa kasten adam yaralama/ öldürme den dolayı ceza mı verelim?
Ülkede/ Dünya da bir gün adalet tecelli etmeye başlayacak mı?
Annesinin ya da babasının yaptığı yanlışa şahit olan çocuk/çocuklar öldürüldü ne yaptık? Haa! Bu da ilk değil, biliyorsunuz.
Geçenlerde 3 yaşlarında bir kız çocuğu ile tanıştım. Ama ne çocuk! Tanışmak biraz da onun gözüne sempatik gözükmek için elimi uzatıp "merhaba, ben Ismahan, senin adın ne dedim?" Elimi karşılıksız bırakmadı, sağ olsun. Fakat eli elimde iken sen kaç yaşındasın deyince yaşından önce "bırak lan elimi" dedi. Adının Gonca Gül olduğunu öğrendiğim bu kız çocuğu, beş beş diye yaşını haykırırken babası düzeltiyor, "üç yaşında"
Masamın yanına gelip, gözlerime çok sinirli bir bakış attı. Ben ise tam tersi gülerek cevap verdiğim için bu sefer yanıma kadar gelip ben, pembe rengi hiç sevmiyorum dedi. Yavaş yavaş anlaşmaya meyilli olduğunu anlamıştım. "Bende hiç sevmiyorum, bak bende siyah giydim" Diye karşılık verince bir adım daha attı...
Sonra elini uzatıp "bana şeker ver" dedi. Ne istediğinden emin olması güzel olsa da isteme tarzı bana göre değildi. Çocuk! Deyip cebimden çıkardığım şekeri uzattım. Bunu yemem dedi! Dedim ya ne istediğini iyi biliyordu.
Çikolata yer misin? Sorusuna evet deyince yan masadaki arkadaştan çikolata alıp uzattım ama el, yüz bildiğin çikolata... Ellerini, yüzünü temizleyince daha bir samimiyet arttı...
Gelen telefon üzerine Gonca Gül hemen yanımdaki arkadaşın yanına gitti. Telefondan sonra onların muhabbetini dinliyor ama bir yandan da “sen Gonca Gülsün öyle deme, dikenlerini gösterme” diye tembihliyordum. Beni umursadığı söylenemez... Yanımdaki arkadaş bu abla seninle tatlı konuşmuyor deyince “Hayır!” Deyip benim yanıma gelmesi” aramızdaki elektriği arttırmıştı…
Gonca Gül’ün fişek gibi gözleri, sivri dili benzemiyordu ama ‘sima olarak sana benziyor’ dedikleri için mi bu kız çocuğunu sevmiştim bilemedim ama çocukları zaten hep başka sevmişimdir...
Çocuk sevmek deyince Gonca Gül ve annesini görüp çocuğa karşı söyledikleri söz ve tutumu yüzünden, arkadaşa dönüp "bu çocuk bunlar yüzünden telef oluyor” dedim.
Yanımdaki arkadaş da aynı düşünce de olmuş olacak ki evet diye karşılık verdi. Dedim ya! her doğuran anne sıfatını alabiliyordu ama anne olmak başka bir şeydi.
12 yıllık dostumun "telef deme, çok ağır" sözü tekrar aklıma geldi. Yok arkadaş yok! Ziyan değil telef ettik çocukları... Ziyan zarar vermekti. Ama bizler onların geleceğini maf ettik, yok ettik. İflah olur mu bu çocuklar?
Hadi oldu diyelim öldürülenler?
İlkokul da iken babamın Anadol markalı bir arabası vardı. Gerçi o araba hâlâ var. Evin arkasında kediye köpeğe yuva oldu. Neyse. O arabanın içinde oturup hep uzaklara gitmeyi hayal ederdim. Oldum olalı sevememiştim, ilçe yi; insanlıktan nasibini alamamış insanlar yüzünden... Yıllar geçti ben baba ocağından çıktım. Ve şu an 2025 yılında şunu net bir şekilde, altını çizerek söyleyebiliyorum.
Bir yeri güzelleştirende, çirkinleştirende insanlardı... İnsanların birkaç yüzü vardı ve hepsi de hiçbir işe yaramıyordu...
Belki sağlığım elverişli olmayıp yolda kalırım ama en azından sahip olduğum değerlerim beni onurlu ölmeme vesile olur ( inşaAllah) işte sırf omurgalı ölmek, ölebilmek, insanlığımı korumak için İYİ DEĞİLİM, OLAMAM.
BİR ZAHMET SİZDE İYİ OLMAYIN, OLAMAYIN. ÇOCUKLARIN KORKTUĞU, KORKUTULDUĞU, ÖLDÜRÜLDÜĞÜ YERDE TADINIZ KAÇSIN...
